Hafta'nın Vaazı, CAMİ VE CEMAAT ADABI

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Hafta'nın Vaazı, CAMİ VE CEMAAT ADABI
İslam toplumunda cami, vücudumuzda ki kalp gibidir. Ve Hayatın akışını sağlayan kan, kalpten pompalanır. İslam toplumuna da canlılık ve yön verecek enerji camilerden yayılır. Topluluklar manen camilerden, oralardaki gönül buluşmalarından enerjisini alır ve hayat bulur.

CAMİ VE CEMAAT ADABI UYULMASI GEREKEN KURALLAR

اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ امَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ وَاَقَامَ الصَّلوةَ وَاتَى الزَّكوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّهَ فَعَسى اُولئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدينَ

مَنْ بَنَى مَسْجِداً يَبْتَغِى بهِ وَجْهَ اللّهِ بَنَى اللّهُ تَعالى لَهُ بَيْتاً في الْجَنَّةِ؛ وَفي رواية أخرى: بَنَى اللّهُ لَهُ مِثْلَهُ في الْجنَّة

Mescid; secde edilen yer, namazgâh, cami yerine kullanılan namaz yeri. Aşırı saygı göstermek, alnını yere koymak, baş eğmek, eğilmek anlamlarına gelen "sücûd" masdarından yer ismi. Çoğulu "mesâcid" mescitlerin büyüğüne "cami" denir. Çoğulu "cevâmi''dir.

Arapça mekân ismi olan mescid kelimesinin kök anlamında “Allah’ın huzurunda eğilmek ve tevazu ile alnı yere koymak” anlamı bulunmaktadır. Demek ki mescid alnın yere konulduğu yerdir.

Cami; toplayan toplayıcı demektir. Beş vakit namazda cuma ve bayram namazlarında mü'minleri bir araya topladığı için bu isim verilmiştir. İbadet edilen yer, tapınak anlamında "ma'bed" ve çoğulu "meâbid" de kullanılır. Türkler Anadolu’da, ibadethanelerin büyük yapıda olanlarına "cami" küçüklerine ise "mescit" adını vermişlerdir.

İşlevselliği ve fonksiyonları açısından mescid ile cami arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir. Daha sonraki asırlarda, içinde Cuma namazı kılınan ve hutbe irad edilen mescidlere cami, içinde sadece vakit namazları kılınan ve fakat Cuma kılınmayan, hutbe irad edilmeyenlere mescid denilmiştir.

Mescid, secde edilen yani Allah’a ibadet edilen yer anlamına gelir. Secde, namazın en önemli rüknü ve kulun Allah’a en yakın olduğu an olarak kabul edildiği için ibadet edilen mekânın adı mescid olmuştur. Cami ise, Allah’a ibadet eden müminlerin bir araya geldiği mekândır ve cami kelimesi toplayan, bir araya getiren anlamına gelir ki bu, o mekânın işlevini tam ifade eden bir adlandırmadır.

Günümüzde yaşayan bütün dinlere baktığımız zaman mabetler insanların en vazgeçilmez kutsal mekanları olarak göze çarpmaktadır. Her bir yerleşim alanının temelinde mabet mevcuttur. Mabetler, şehirleşmenin ana unsuru olarak her zaman olmuş ve her zaman olacak olan ana unsurlardır.

Camiler Allah’ın evleri, oraya gelenler ise ev sahibi olan Allah’ın (c.c.) misafirleridir.

Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzama'dır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِى بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ

"İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir" (Âl-i İmran, 3/96).

Ebû Zerr (r.a)'den rivayete göre, şöyle demiştir: Resulullah (s.a.s)'a, yeryüzünde ilk defa hangi mescidin tesis edildiğini sordum. Cevap olarak; "mescid-i Haram" buyurdu. . Bundan sonra hangisi inşa olundu, dedim Mescid-i Aksâ" buyurdu.

Kâbe-i Muazzama'nın ilk olarak Hz. Âdem tarafından inşa edildiği, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (a.s) tarafından aynı temeller üzerine yeniden bina edildiği nakledilmiştir. İslâm'ın çıkışı sırasında Kâbe putlarla doldurulmuş bir halde, Kureyş müşriklerinin ziyaret yeri idi.

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللّٰهِ اَنْ يُذْكَرَ فٖيهَا اسْمُهُ وَسَعٰى فٖى خَرَابِهَا اُولٰـئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ اَنْ يَدْخُلُوهَا اِلَّا خَائِفٖينَ لَهُمْ فِى الدُّنْيَا خِزْىٌ وَلَهُمْ فِى الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظٖيمٌ

 “Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara (eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.”(Bakara 114)

اَلَّذٖينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فٖيهَا اسْمُ اللّٰهِ كَثٖيرًا وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِىٌّ عَزٖيزٌ

“Onlar, haksız yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir”.

فٖى بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فٖيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فٖيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ

رِجَالٌ لَا تُلْهٖيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَاٖيتَاءِ الزَّكٰوةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فٖيهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُ

(36-37) “Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.”

يَا بَنٖى اٰدَمَ خُذُوا زٖينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفٖينَ

Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَدًا

“Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.”

İslamın ilk dönemlerinde namaz yeri

Mekke'de ilk müslüman cemaatin, özel bir ibadet yeri yoktu. Hz. Peygamber (s.a.s), erkeklerden ilk müslüman olan Hz. Ali (r.a) ve diğer arkadaşları ile Mekke'nin dar sokaklarında, gizlice namaz kılmıştı. Hz. Peygamber genellikle namazlarını, Kâbe civarında veya kendi evinde tek başına kılardı. Bununla birlikte müslümanlar, cemaat halinde namaz kılabilmek için bir evde toplandıkları da olurdu. Bu ev, çoğu zaman ashabdan Erkam'ın evi idi. Hz. Ömer (r.a), islâmiyeti kabul ettikten sonra, müminlerin rahatsız edilmeden Kabe'nin yanında namaz kılmalarını temin etmişti.

Ammar, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: «Müşriklerin zoruyla sana küfrettim ve böylece Peygamberin aleyhinde konuştum» dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) O'na: «Zararı yok, ben sana müsaade ediyorum» dedi. Bu nedenle, dışa (müşriklere) görünüşü itibariyle Ammar b, Yasir, artık müslüman değildi. İşte bunun için, Kabe'nin önünde İslamî bir şekilde ibadet etmesi mümkün değildi. Aksi halde, Mekke'liler O'na, «yalan söylüyorsun» deyip dövebilirlerdi. Bunun için Ammar b. Yasir'in, İslamî bir şekilde ibadetini yapması gayesiyle evinde bir mescid bina etmesi ve Kabe'nin önünde ibadet yapmaması gayet tabii bir şeydi.

İkinci mescid de yine Hicret'ten evvel, Hz. Ebu Bekir'in kendi evinde inşa ettirdiği mesciddir.

Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret ederken Kuba'da birkaç hafta geçirdi. Burada bir mescit inşasına başladı. Bu İslâm tarihinin üçüncü mescididir.

Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu:

لاَ تَقُمْ فِيهِ اَبَدًا لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ

"İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur" (et-Tevbe, 9/108). İşte bu mescit, İslâm âleminde dördüncü mescittirBeşinci mescit ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Medine'ye vardıktan sonra yaptığı mescittir. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Medine'ye giren Resulullah (s.a.s.) devesini salıverir. Devesi, nerede durursa orada misafir olacağını belirtir. Deve, bugün Mescid-i Nebevî'nin olduğu yerde durur. Boş bir arazi olan bu yeri, Hz. Muhammed (s.a.s.), mescit ve kendi ev halkı için oturacak yer yaptırmak üzere satın alır. O zamandan beri bu mescit, Medine'nin belli başlı mescidi olarak zamanımıza kadar gelmiştir.

Bu ilk mescitlerden sonra, İslâm âleminde mescitler çığ gibi çoğaldı. Müslümanlar kurdukları bütün köy ve kasabalarda, fethettikleri her yerleşim merkezinde bir veya birden fazla mescit yapmayı prensip haline getirdi.

İslâm'da ferdî sorumluluk esas olmakla beraber, cemaat teşkil etmek de pek mühim bir vecibedir. Bundan ötürü cemaatin olgunlaşma yeri olan cami (mescid), birinci dereceden ehemmiyeti haizdir. Cemaat, İslâm şeairinden olması itibariyle, bazen şahsî farzlardan da önemli bir sıra işgal eder.

Tam sûre halinde indirilen ilk sûre olup her müminin günde en az yirmi defa okumakla mükellef tutulduğu Fatiha, Müslümanların cemaat teşkil etmelerinin lüzumuna işaret eder. Cenâb-ı Allah, müminlerden: اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ  "Ya Rabbî, yalnız Sana kulluk eder (na'büdü), yalnız Senden medet umarız" (Fatiha, 5) demelerini istemekle, cemaat halinde ibadet beklediğini belirtmiş olmaktadır. Cemaatle ibadet etmek için cemaatin teşekkül etmesi gerekir. Halbuki cemaat, kuru bir kalabalık demek olmayıp, aynı ruhla hareket edebilen muntazam bir birlik demektir.

Mescidler eğitim ve öğretim yerleridir

Hz. Peygamber'in bir gün mescide girdiğinde cemaatin bir kısmını dua ve zikirle, diğer bir kısmını ilimle meşgul halde görüp. “Ben muallim olarak gönderildim” diyerek ilimle meşgul olanların yanına oturması  Asr-ı saadette mescidin eğitim ve öğretim alanındaki fonksiyonunu göstermeye yeterlidir.

İslam'da ilk eğitim ve öğretim faaliyetleri Mekke döneminde Darülerkam'da başlamış, Medine'de Mescid-i Nebevinin inşasından sonra buna hız verilmiştir. Mesciddeki öğretim faaliyetleri "meclis” kelimesiyle ifade edilir. Hz. Peygamberin Mescid-i Nebevideki derslerine "meclisü'l-ilm"denilmiştir

Mescidde eğitim ve öğretim sadece erkeklere münhasır değildi: kadınlar için de Mescid-i Nebevide bir gün tahsis edilmişti. Kadınların dinî konulardaki geniş kültürleri, kendilerine Hz. Ömer gibi sertliğiyle tanınan bir halifeye çekinmeden itiraz edebilme cesareti vermiştir. Nitekim Hz. Ömer, mehirlere sınırlama getiren kararından bir hanımın itirazı üzerine vazgeçmiştir.

Mezhep imamları camide yetişmişler ve buralarda ders okutmuşlardır. İmam Şafiî küçük yaşlarda mescitlerdeki ders halkalarına katılmış, daha sonra buralarda ders vermiştir. Ebü Hanîfe kendi mescidinde ders okutur, talebelerinin mescidde yüksek sesle müzakere yapmalarına müsaade ederdi.

Osmanlı döneminde şehir, kasaba ve köylerde sübyan mektebi olmayan yerlerde camilerin çocukların eğitimi için okul olarak kullanılması çok yaygındı. Bu gelenek, özellikle 1950'lerden itibaren yaz aylarında ilkokul öğrencilerine camilerde Kur an öğretilmesi ve bazı sürelerin ezberletilmesi şeklinde devam etmektedir.

Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, mescitleri yapacak olanlarda dört ana vasfın arandığı görülmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

مَا كَانَ لِلْمُشْرِكِينَ أَن يَعْمُرُواْ مَسَاجِدَ الله شَاهِدِينَ عَلَى أَنفُسِهِمْ بِالْكُفْرِ أُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ وَفِي النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ

اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللهِ مَنْ اَمَنَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلاَخِرِ وَاَقَامَ الصَّلَوةَ وَاَتَى الزَّكَوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلاَّ اللهَ فَعَسَى اُولَئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ

"Allah’a ortak koşanların, inkârlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedî kalacaklardır. Allah'ın mescitleriniancak Allah'a ve ahiret gününe inanannamazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur" (et-Tevbe9/18).

Mezkûr ayette geçen îmarın hem maddî hem de bilhassa manevî cihete şamil olduğunu gösteren müteaddit hadis-i şerifler bulunmaktadır ki bazılarının mealleri şöyledir:

مَنْ بَنَى مَسْجِداً يَبْتَغِى بهِ وَجْهَ اللّهِ بَنَى اللّهُ تَعالى لَهُ بَيْتاً في الْجَنَّةِ؛ وَفي رواية أخرى: بَنَى اللّهُ لَهُ مِثْلَهُ في الْجنَّة

“Her kim sırf Allah rızası için bir mescid yaparsa, Allah da onun için cennette bir ev yapar.” (Müslim, Mesacid 24)

مَنْ بَنَى مَسْجِداً ِيُذْكَرَ اللّهُ فيهِ بَنَى اللّهُ لَهُ بَيْتاً في الْجَنَّةِ

Resulullah (s.a.v)buyurdular ki:"Kim içerisinde Allah(ın adı) zikredilsin diye  bir mescid bina ederse, Allah da ona cennette bir ev bina eder." (Ebu Davud, Salat 12)

“Bir mümine öldükten sonra amelinden ve yaptığı iyiliklerinden ulaşacak şeylerden biri de, yaydığı ilim, geride bıraktığı iyi evlat, miras olarak bıraktığı mushaf-ı şerif, yaptırdığı mescit, yolcuların barınması için inşa ettiği ev, akıttığı su, sağlığı yerinde iken malından çıkarıp verdiği sadakadır. Bunlardan hangisini yapmış ise öldükten sonra onun sevabı kendisine ulaşır.” (İbn Mâce, Mukaddime)

Resûl-i Ekrem Efendimiz, “mescidleri Allah’ın evi” olarak adlandırmıştır (Ebû Dâvûd, Vitr, 14).

Peygamberimiz “mescidlerin, camilerin Allah’a en sevimli mekânlar” olduğunu beyan buyurmuştur. (Müslim, Mesâcid, 288).

سِتَّةُ اَشْيَاءَ هُنَّ غَرِيبٌ فِي سِتَّةِ مَوَاضِعَ اَلْمَسْجِدُ غَرِبٌ فِيمَا بَيْنَ قَوْمٍ لَا يُصَلُّنَ فِيهِ وَالْمُصصْحَفُ غَرِيبٌ فِي مَنْزِلِ قَوْمٍ لَا يُقْرَؤُونَ فِيه وَالْقُرْأَنُ غَرِبٌ فِي جَوْفِ الْفَاسِقِ …  وَالْعَالِمُ غَرِيبٌ بَيْنَ قَوْمٍ لَا يَسْمَعُونَ إِلَيْهِ ثُمَّ قَالَ إِنّ الّلَهِ لَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ نَظَرَ الرَّحْمَةِ

Peygamberimiz (SAV): “6 şey 6 yerde gariptir

“Mescid, namaz kılmayan insanların yanında; Mushaf, okunmayan evde; Kur’an,  fasık kişinin kalbinde;  Alim, kendisini dinlemeyen bir kavmin arasında gariptir. Allah böyle kimselere kıyamet gününde rahmet nazarı ile bakmaz.” (Güzel vaazlar, c.1,s.46)

Günümüz insanı cami, kurs, minare vs. yapımına çok çok önem vermektedir. Bu arzulanan bir durumdur. Ancak camilerimizi en güzel şekliyle imar ederken gönüllerimizi imar etmeyi unutuyoruz.camiler muhabbet alanlarından ziyade dedikodu mekanları yapmaya kalkıştık, ezanlar okunurken farkına varmadık, camilerin önlerine sigara izmaritlerimizi attık, cami içinde birbirimize saygımızı kaybettik, safları birbirimizin omuzlarına basarak geçtik,  soğan sarımsak kokularıyla hatta ter ve kir  hatta sigara kokularıyla kirli çoraplarla etrafımızı rahatsiz bile ettik belki.   Süslü süslü nice camilerimiz var ancak içinde cemaat yok. Tarihte camiler sabah namazı cemaatine göre inşa edilirmiş. Şimdi sabah namazlarında sadece imam ezan okuyor o kadar. Oysa Müslüman toprakların mührü olan camilerimiz cemaatten yoksun kalmamalı. İçinde bizden sonra da namaz kılacak nesiller yetiştirmeliyiz.

اَلْحُصُونُ لِلْمُؤْمِنِينَ مِنَ الشّيْطَانِ ثَلَاثٌ اَلْمَسْجِدُ حصْنٌ وَذِكْرُ اللّٰهِ حصْنٌ وَقِرَاءَةُ اْقُرْآنِ حصْنٌ

Kab’ul Ahbar şöyle demiştir:

Şeytana karşı müminlerin 3 kalesi vardırCami bir kaledir. Allah!ı zikretmek bir kaledir. Kuran okumak bir kaledir.”

«صَلاةُ الجَمَاعَةِ أَفضَلُ مِنْ صَلاةِ الفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرِينَ درَجَةً »

İbni Ömer: Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.”

Cemaatle Kılınan Namaz Yirmi Yedi Derece Daha Üstündür

Namazı imamla birlikte kılan topluluğa cemaat adı verilir. Dinimizde namazların cemaatle kılınması teşvik edilerek, cemaatle kılınan namaza verilecek sevabın tek başına kılınacak namazın sevabından yirmi beş veya yirmi yedi kat daha fazla olduğu ve cemaate gitmek için atılacak her adımın mükâfatlandırılacağı bildirilmiş, ayrıca cemaate katılacakların sayısı artıkça kılınan namazın sevabının da artacağı haber verilmiş, bazı ibadetler için ise cemaat şart koşulmuştur.

Hz. Peygamber’in hayatı boyunca cemaate namaz kıldırması, hastalandığında da namazını yalnız başına değil de Hz. Ebû Bekir’in arkasında kılmış olması, konunun dinimizdeki yerini göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

مَنْ صَلَّى العِشَاءَ في جَمَاعَةٍ، فَكَأَنَّمَا قامَ نِصْفَ اللَّيْلِ، وَمَنْ صلَّى الصُّبْحَ في جَمَاعَةٍ، فَكَأَنَّمَا صَلَّى اللَّيْلَ كُلَّهُ.

Osman İbn Affân (r.a) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.v)’i: “Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir”. (Müslim, Mesâcid 260)

Cemaatle namaz kılmanın önemine dair bu ve benzeri hadislerden ve ilgili âyetlerden hareketle Hanbelîler, cemaatle namaz kılmanın erkekler için farz-ı ayın, Şâfiîler de farz-ı kifâye olduğunu söylemişlerdir. Hanefî ve Mâlikîler'e göre ise, cuma namazı dışındaki farz namazları cemaatle kılmak, gücü yeten erkekler için müekked sünnettir. Kadınların, hastaların, çok yaşlı kimselerin ve kötürümlerin ise cemaatle namaz kılmak için mescide gitmesi gerekmez. Hanefî ve Şâfiîler'e göre, cemaatin en az sayısı imam ve ona uyan olmak üzere iki kişidir. Hatta uyan kişi çocuk da olabilir.

“Sunnetin İcin Ya Rasulellah!” (Cemaat katılmak için şuur gerekir)

İki gozu kor olan bir zat vakit namazlarını cemaatle kılmaya ozen gosterir. Bir keresinde bu zat camiye giderken duser ve bası yaralanır. Eve donunce hanımı kendisine cıkısır. “Sen amasın evinde kıl! ”Ama hanımına soyle cevap verir: “Onun sunneti uğruna değil basım vucudum parcalansa az gelir.” Ama dusup yaralandığı gunun gecesinde Efendimizi ruyasında gorur. Efendimiz ona :“Hanımınla nicin munakasa ettin” diye sorar. Ama :“Sunnetin icin ya Rasulellah “diye cevap verir. Efendimiz amanın gozlerini sıvazlayıp goz nurunu iade eder.  (Kursuden Gonullere Hikmet Pırıltıları, Mehmet ERGUN, S.18)

«الصَّلواتُ الخَمْسُ، والجُمُعةُ إِلى الجُمُعَةِ ، كفَّارةٌ لما بَيْنهُنَّ ، ما لم تُغش الكبَائِرُ »

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir.”

« مَنْ غَدا إِلى المسْجِدِ أَوْ رَاحَ ، أَعَدَّ اللَّه لهُ في الجَنَّةِ نُزُلاً كُلَّمَا غَدَا أَوْ رَاحَ » متفق عليه .

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Kim sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah Taâlâ o kimseye cennetteki ikramını hazırlar.”

مَنْ تَطَهَّرَ في بَيْتِهِ ، ثُمَّ مَضى إِلى بيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللَّهِ ، لِيَقْضِيَ فَرِيضَةً مِنْ فَرائِضِ اللَّهِ كانَتْ خُطُواتُهُ إِحْدَاها تَحُطُّ خَطِيئَةً ، والأُخْرى تَرْفَعُ دَرَجَةً

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse evinde güzelce temizlenir, sonra Allah’ın farzlarından bir farzı yerine getirmek için Allah’ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir.”

Efendimiz (sav): “Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi  insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: 1.Âdil devlet başkanı, 2.Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, 3.Kalbi mescitlere bağlı adam, 4.Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, 5.Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit, 6.Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, 7.Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi

Camilerimiz mabet olarak görev yapmanın yanında, birer halk üniversitesi olarak da görev yapmaktadır. Camilerde, müminlere her türlü kötülüklerden uzak durmalarının yanında; her türlü iyilik ve güzellikler, insan sevgisi, vatan, bayrak, ezan, Kur'an sevgisi, ana-babaya, öğretmene, ulu'l-emre... itaat anlatılır!

Camiler, zengin-fakir, köylü-şehirli, amir-memur, resmi-sivil, yaşlı-genç, siyah-beyaz, yerli-yabancı... herkesi bünyesinde toplayan mekanlardır. 

Bir ülkenin, Müslüman ülkesi olmasının mührü ve tapu senetleridir. Camiler; aynı safta omuz omuza, diz dize namaz kıldığımız mabetlerimizdir. Üzüntülerimizi giderdiğimiz, moralimizi müspet anlamda düzelttiğimiz, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik duygularımızı, hoşgörü anlayışımızı güçlendirdiğimiz ve pekiştirdiğimiz yerlerdir.

Birbirimize merhamet etmeyi, acıları paylaşmayı, kimsesiz-yoksul, dul ve yetimlere yardım etme duygularını kazandığımız mabetlerdir. Kâmil manada insan olmanın yollarını ve esaslarını, camilerimizde yapılan telkin ve nasihatlerden öğrenmekteyiz

"Mü`minler, mescidlerin binasına, tefrişine, tamirine, ihtiyaçlarına, temizliğine îtina göstermeli; onları namaz, niyaz, Kur`an-ı Kerîm tilâveti, tesbihler vesair ibâdetler ile ihyâ etmelidir. Şu hâle göre, mescidlere alâka göstermek, onları maddeten onarmak ve ibâdetle ihya etmek, mü`minlere düşen mühim bir vazifedir.

Cami ve cemaat için birtakım âdâb  da beyan olunmuştur:

  1. Mescidleri Allah`ın evi mesabesinde kabul edip içlerine girildiğinde İlâhî huzurda olduğunu hatırdan çıkarmadan edeb ve huşû` içinde bulunmak.
  2. Mescidleri -temizliğine îtina gösterip- kirletmemeye çalışmak.
  3. Mescidlere devamı îtiyad hâline getirmek, cemaatin faziletine inanmak. Bir hadîs-i şerîf`te mescidlerin fazileti şu şekilde ifade buyrulmaktadır:"Bir kimse evinde güzelce temizlenir ve farz namazını kılmak üzere mescidlerden birine giderse, adımlarından biri, günahlarını siler, diğeri de derecesini yükseltir."
  4. Mescide giderken temiz ve yeni elbiseler giymeli, güzel kokular sürünmelidir.
  5. Evde abdest alıp kapıdan sağ ayağını atarak çıkmak, mescide ağır, fakat sık adımlarla, sakin ve vakarlı bir şekilde yürümek. Koşup acele etmemek. Peygamberimiz bir gün namaz kılarken ayak patırdıları duydu. Namaz bitince: - Gürültünüz neydi? diye sordu. - Namaza yetişmek için acele ettik, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:- Bir daha böyle yapmayın. Namaza yavaş ve vakarlı geliniz. Yetiştiğinizi kılar, yetişemediğinizi tamamlarsınız, buyurdu.
  6. Mescide eğer mümkünse namaz vaktinden evvel gitmek. Mescide erken gidip namazı bekleyen kimse, namazda imiş gibi sevab kazanır. Bu hususta sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:"Kul abdestli olarak mescidde namazı beklediği müddetçe namazda gibi olur." "Ashabım! Siz namazı kılmak için beklediğiniz müddetçe namazda gibisiniz. Elbette bir kavim hayırlı bir işi beklediği müddetçe hayırdadır."
  7. Mescide sağ ayağını atarak girmek ve girerken de şu duayı okumak:Allahümme`ftah aleynâ ebvâbe rahmetike ve`ğfir zünübenâ bifadlike ve keremike yâ ekreme`l-ekremîne ve yâ erhame`r-râhimîn .
  8. Mescide girince ezan okunmamış ve mekruh vakit de girmemiş ise, iki rek`at Tehıyyetü`l-Mescid namazı kılmak.
  9. Ezan okunup namaz kılınıncaya kadar Kur`an okumak; tesbih, zikir, salâvat-ı şerîfe gibi ibâdetlerle meşgul olmak.
  10. Ezanla namaz arasında kalan müddet içinde, kendisi, ailesi, çocukları, ana-babası, akrabaları ve bütün mü`minler için dua etmek.
  11. Namaza başlamadan evvel, başladıktan sonra ve bitince, Allah huzurunda olmanın gerektirdiği ciddiyet, vekar, sekînet ve huşû`dan ayrılmamak.
  12. Önden itibaren safları doldurmada acele davranmak, safların sık ve düzgün olmasına gayret göstermek.
  13. Soğan, sarımsak gibi pis kokulu ve insana eziyet verici şeyleri yiyen ve çorabı, üstü başı bütün cemaatı rahatsız edecek derecede kokanlar, bu kokuları giderecek bir temizlik yapmadan mescide gitmemelidir.
  14. Mescidden çıkarken önce sol ayak dışarı atılır, öyle çıkılır.

Cemaat olmak, insan kalabalığı değil bir bilinç ve irade eylemidir, Peygamberimizin belirlediği kurallara uymayı ve belirli bir disiplini gerektirir. Ülkemiz camilerinde saf düzeni, temizlik, ezanı dinleme, vaaz ve namazların kılınması ile ilgili bazı hatalar işlenmektedir. Bunlardan bazılarını şöyle dile getirebiliriz:

  1. Saf düzeni: Peygamberimiz (s.a.s.), saf düzenini en önde erkekler, onun arkasına ergenlik çağına gelmeyen erkek çocukları, onların arkasına da kadınlar olacak şekilde düzenlemiştir. (Müslim, Salât, 132) İmama uyacak kişi sadece bir erkek ise imamın sağına durur. Soluna ve arkasına durmak sünnete aykırı olduğu için mekruhtur. İmama uyanlar birden çok iseler imamın arkasına dururlar. Ön saf dolunca ikinci saf oluşturulur. Ön safta yer varken ikinci safa durulmaz. Ön safta namaz kılmanın sevabını peygamberimiz şöyle açıklamıştır:

لَوْ يَعْلَمُ النَّاسُ مَا في النّدَاءِ وَالصَّفَّ ا‘وَّلِ

İnsanlar ezan okumanın ve ilk safta yer almanın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kur’a çekmekten başka yol bulamazlardı.” (Müslim, Salât, 129; Buhârî, Ezan, 9, 32)

Caminin önlerinde yer varken arka taraflarda saf tutmak mekruhtur. Saflar sağ omuz ve ayak hizasına göre ayarlanmalı ve düzgün tutulmalıdır. (Ebû Dâvûd, Salât, 94) Peygamberimiz (s.a.s.);

سُوُّوا صُفُوفَكُمْ، فإنَّ تَسْوِيَةَ الصَّفِّ مِنْ تَمَامِ الصَّةِ

Saflarınızı düzgün tutunuz, çünkü safların düzgün olması namazın kemalindendir.”(Ebû Dâvud, Salât, 94) sözleriyle saf düzeni konusunda cemaati uyarmıştır. Bu itibarla Müslüman, camiye sağ ayağı ile besmele ve dua ile girer, caminin arka taraflarına değil boşsa ön safa, ön saf dolu ise boş olan safa oturur, ön safa geçmek için insanların üzerinden atlamaz, camide özel bir yer edinmez. (İbn Mâce, Salât, 200)

  1. Vaaz ve ezan: Camilerde vaaz, camilerin eğitim ve öğretim mekânı olmasını sağlayan çok önemli bir faaliyet ve peygamberimizin sünnetidir. Ezan ise imana, tevhide, namaza ve manevî kurtuluşa çağrıdır, sünnet-i hüda ve İslâm’ın şiarıdır. Dolayısıyla vaaza da ezana da saygı gösterilmesi ve her ikisini sükûnetle dinlemek gerekir.

Ezana saygı; ezanın meşru oluşunu, içerdiği anlamı ve dindeki yeri ve önemini kabul etmek, okunan ezana katılmak ve çağrıya icabet etmekle gerçekleşir. Ezana katılmak yani müezzinin okuduğu ezan cümlelerini aynen tekrar etmek peygamberimizin emridir:

إذَا سَمِعْتُمُ النِّدَاءَ فَقُولُوا مِثْلَ مَا يَقُولُ المُؤَذِّنُ

“Ezanı duyduğunuz zaman siz de müezzinin dediğini söyleyiniz.” (Müslim, Salât, 10)

  1. Hasta ve engellilerin namazı

Son zamanlarda camilerde tabure ve sandalyeler çoğalmaya başladı. Bir Müslüman bir hastalığı veya bir engeli sebebiyle namazını ayakta kılamıyorsa oturduğu yerden kılar, oturduğu yerden de kılamıyorsa yatarak ima ile kılar. Ayaklarını kıbleye uzatarak veya istediği bir şekilde oturup namazını kılabiliyorsa tabure veya sandalyede namaz kılamaz. Engeli ve özrü nedeniyle hiçbir şekilde oturması mümkün değilse o zaman sandalyede kılınabilir. (bk. Buhârî, Taksir, 19; Ebû Dâvûd, Salât, 179)

  1. Temizlik

Camiye giderken temiz giysiler giymek, sarımsak, ter, çorap, sigara ve benzeri kötü kokulardan temizlenmiş olmak cami adabının gereğidir. A’râf suresinin camiye temiz ve güzel elbise ile gidilmesini emreden 31. ayeti يَابَنِى اَدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُوا اِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ   ile sarımsak-soğan gibi kokulu bir şey yiyen kimsenin camiye gelmemesi ile ilgili hadisler (Müslim, Mesâcid, 72) bu adabın gereğini ifade etmektedir.

Yeryüzünün cennet bahçeleri olan camilerin (Tirmizî, Deavât, 82) içi, dışı ve çevresinin temizliği, bakımı, düzeni, bahçesinin çiçeklendirilip ağaçlandırılması, şadırvanı ve tuvaletlerinin bakım ve temizliği kadar camiye gelenlerin; giysilerinin ve çoraplarının temiz olması ve pis koku bulunmaması da önemlidir. Özellikle çorap temizliğine azamı dikkat etmek gerekir. Kirli çoraplar halıları kirlettiği ve kötü koku oluşmasına sebep olduğu gibi bu yüzden bir kısım cemaatin camiden uzaklaşmasına da sebep olmaktadır.

Bazı cemaat camiye yalın ayak gelmektedir. Bu da doğru değildir. Çıplak ve özellikle ıslak ayaklar varsa halılara mantar mikrobunun bulaşmasına sebep olmaktadır. Ter kokusu ve sigara kokusu ile camiye gelinmesi de doğru değildir. Çünkü ter ve sigara kokusu camide insanları rahatsız etmektedir.

Peygamber ashabından sevde isimli hanım sahabeyi hatırlayalım. Birgün bedevinin iri mescide gelir ve bevleder. Ashab hiddetlenir. Peyganmber bırakın onu oraya ir su dökün buyururlar. Bu hanım sahabi bir leğen su alıp oraya döker ve peygamberin yüznün tebessüm ettiğini görünce artık peygamber her zaman mescidi temiz görsün diye temizler. Bir kaçgün mescidin temizlenmediğini gören peygamber sevde’yi sorar öldüğünü kendine haber verdiklerinde ashabıyla gider ve ilk gıyabi cenaze namazanı ashabıyla birlikte kılar ve ona duada bulunur ve şöyle der: onu cennette mesciddeki tozları temizlerken gördüm.

  1. Cep telefonları

Cep telefonları camilere teknolojinin getirdiği bir sıkıntıdır. Telefonunu açık tutan bir kısım cemaatin telefonu çalmakta, namaz kılanları rahatsız etmekte ve namazın huşuunu ihlâl etmektedir. Telefonları kapatmasak bile mutlaka sessizse almalı ve bunu bir görev bilmeliyiz. Unutulur da telefon çalarsa “amel-i kesir” olmayacak şekilde bir tek eylemle telefon kapatılabilir. Bu şekildeki bir hareket mekruh olur ancak namazı bozmaz, “amel-i kesir” olursa namaz bozulur.

  1. Çocuklar

Bazı cemaat camiye gelen çocukları azarlamaktadır. Bu kesinlikle doğru bir davranış değildir. Azarlamak bir yana çocukları sevmek, takdir ve teşvik etmek gerekir. Çocuklar camilere gelmeli ve cemaate alışmalı ki ileride camiler cemaatsiz kalmasın.  Gönenli Mehmet efendi her zaman camiye gelirken cebinde şekerle gelir ve orada olan çocuklara verir onların gönlünü yapıp sohbetlerine o şekilde başlardı.

DİN GÖREVLİLERİNİN GÖREVLERİ

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”. (Âli Imrân 104)

اُدْعُ اِلٰى سَبٖيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتٖى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبٖيلِهٖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدٖينَ

“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl 125)

فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى اِذْهَبَا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى

“Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” (TÂHÂ 43-44)

Din görevlisinin vazifesi cami içi ve dışı olmak üzere iki kısma ayrılır:

Cami içindeki görev ve sorumlulukları

  1. Bilgili olmalı
  2. Cemaatle münasebetleri iyi olmalı
  3. Kılık kıyafeti temiz ve düzgün olmalı
  4. Sempatik, mütevazi, güler yüzlü, hoş sohbet ve hoş görülü olmalı
  5. Camide söylediklerini sosyal hayatına yansıtmalı
  6. Vazifesine bağlı olmalı, zamanında vazifesinin başında olmalı
  7. Konuşmalarında kırıcı olmamalı
  8. Cemaatini iyi tanımalı ve psikolojilerine hakim olmalı.

Cami dışında din görevlisi

  1. Herkesle selamlaşmalı
  2. Cemaat arasında namaz kılan kılmayan ayrımı yapmamalı,
  3. Kırıcı olmamalı
  4. Gençlere önem vermeli, gruplar olusturmalı
  5. Ailesiyle örnek olmalı
  6. Kötü yerlerde bulunmamalı
  7. Şüpheli şeylerden kaçınmalı
  8. Ziyaretlerde bulunmalı

Başarılı bir din gönüllüsü olabilmek için

  1. Mesleğine, kurana ve hadise gönül vermeli
  2. Kendine güvenmeli
  3. Cesaretli olmalı
  4. Ümitsiz olmamalı
  5. Prensipleri olmalı
  6. Örnek olmalı
  7. Olgun olmalı
  8. Politika yapmamalı
  9. İyi bir hatip olmalı
  10. Hadiseler tarafsız bakabilmeli
  11. Beşeri münasebetlerinde sempatik olmalı
  12. Hataları yüze vurmamalı
  13. Başkalarının derdini paylaşmalı
  14. Kin tutmadan arkadaşlık kurabilmeli
  15. Sır saklayabilmeli
  16. Sosyal hizmetler açısından kitaplık kurmalı
  17. Kabristanı gezmeli
  18. Sağlık hizmetlerine katılmalı

إِذَا رَأَيْتُمُ الرَّجُلَ يَعْتَادُ الْمَسْجِدَ فَاشْهَدُوا لَهُ بِالْاِمَانِ فَاِنّ اللّٰهَ قَالَ اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللهِ مَنْ اَمَنَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلاَخِرِ

“bir adam, mescide devamı, alışkanlık haline getirdiğini gördüğünüzde onun imanına şahitlik yapın. Çünkü yüce Allah: "Allah'ın mescitleriniancak Allah'a ve ahiret gününe inananlar imâr eder” buyurmuştur. (Ahmet b. Hanbel, Müsned, III, 76)

Hz. Peygamber (s.a.s) ve sahâbe dönemlerinden günümüze kadar cami ve mescidlerin imarı tüm İslâm âleminde önem görmüş ve Müslümanlar, nesiller boyu farklı kültür ve medeniyetlerin ürünü olan mimarî ve sanatsal özelliklere sahip muhteşem camilerle yeryüzünü donatmışlardır. Yeni kurdukları şehirlerde camiyi hayatın merkezine alan bir plânlama yapmışlar; dinî mimariye önem vererek camilerin, mimarî ve tezyinat bakımından en güzel yapılar olmasına özen göstermişlerdir.

İslâm geleneğinde özellikle Osmanlı döneminde “külliye” kültürünün çekirdeği camidir. Bu muazzam mimarî yapının çevresine medrese, hamam, misafirhane ve hastane gibi eğitim ve sosyal hizmet kurumları inşa edilmiş; böylece cami, insanların ihtiyaçlarının karşılandığı merkezî bir konuma sahip olmuştur.

Estetik ve mimari özellikleri ve güzellikleriyle yüzlerce yıldır varlığını devam ettiren Fatihler, Süleymaniyeler, Selimiyeler, manevî yönden dinin gücünü; biçimsel açıdan sağlamlık ve kusursuzluğu; sanatsal açıdan da özgünlüğü yansıtan şaheserler olarak insanlığı hayran bırakmaya devam etmektedir.

Biz mabedi ve ezanı İstiklâl Marşımıza yerleştirmiş,

“Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli,

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli”dizeleriyle kimliğini bütünleştirmiş bir milletiz.

Hazırlayan: İdris Yavuzyiğit

 

Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ

 

Diyanetliler Platformu  Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

 


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Diyanet 03.08.2018 Tarihli Cuma HutbesiÖnceki Haber

Diyanet 03.08.2018 Tarihli Cuma Hutbesi

Şimşirgil ezber bozdu! 'Diyanet İşleri Başkanlığı yeniden tanımlanmalı'Sonraki Haber

Şimşirgil ezber bozdu! 'Diyanet İşleri B...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!