Çocuk Gelişiminde Ebeveynlerin Hataları ve Çözüm Önerileri - 2

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Çocuk Gelişiminde Ebeveynlerin Hataları ve Çözüm Önerileri - 2
Psikolojik danışman ve rehber öğretmen Hümeyra Büşra Doğan, psikolog ve vaka koordinatörü Süreyyanur Kitapçıoğlu ve psikoterapist Yasemin Irak, Yağız Gönüler'in çocukları yetiştirirken ebeveynlerin yaptığı hatalar ve çözüm önerileri üzerine kendilerine yönelttiği sorulara cevap verdi.

Röportajımın ilk ayağında Prof. Dr. Erol Göka, Prof. Dr. Kemal Sayar, psikolog Cihan Çelikve pedagog Ertuğrul Şahin misafirim olmuş, çocukları yetiştirirken ebeveynlerin yaptığı hatalar ve çözüm önerileri üzerine ilettiğim iki soruya kendi yöntemlerince cevap vermişlerdi.

Röportajın yayımlanmasıyla birlikte konuya yoğun ilgi gösterildi. Dilerim ki bu ilgi sade bir sosyal medya paylaşımı/etkileşimi olarak kalmaz ve çocuklarımız için daha yaşanabilir bir dünya, bir ülke, bir toplum meydana gelmesinde hepimiz az veya çok birer emek sahibi oluruz.

Bu kez misafirlerim şöyle: Psikolojik danışman ve rehber öğretmen Hümeyra Büşra Doğan, psikolog ve vaka koordinatörü Süreyyanur Kitapçıoğlu ve psikoterapist Yasemin Irak hanımefendiler. Kendilerine, röportajın ilk ayağındaki misafirlerime yönelttiğim şu iki soruyu sordum:

1. Ebeveynlerle çocukları arasına her geçen gün daha fazla dijital dünya giriyor. Artık çocukların en büyük ihtiyacı olan şefkatin, merhametin ve ilginin yerini 3T (televizyon, telefon, tablet) dolduruyor. Bunun açtığı sorunlar, hastalıklar kalıcı ve tehlikeli olabiliyor. Ebeveynler nere(ler)de hata yapıyor?

2. Çocukların duygu dünyasını geliştirmek ve onları modern zamanların sıkıntılarından, dijital ürünlerin işgalinden korumak için evde ya da okulda neler yapılması çözümler arasında sıralanabilir?

Lafı fazla uzatmadan uzmanların cevaplarını “1” ve “2” şeklinde belirterek ayırdım ki hangi soruların cevapları olduğu bir karışıklığa mahal vermeden okunabilsin. Cevaplarda dikkatimi çeken iki kritik nokta var: Biri, çocukların cihaz bağımlılığı ne kadar artarsa insanî bağlılıklarının da o seviyede azaldığı. Bu oldukça tehlikelidir hepimiz için. İkinci nokta ise teknolojinin uzaklaştırılmasının oldukça zor fakat ona rehberlik edebilecek seviyede kullanım becerisine sahip ebeveynlerle bu zorlu yolun daha kolay geçilebileceği. Bu da oldukça hayatîdir hepimiz için.

Böylece iki ayaklı röportaj dizisinin sonuna da gelmiş oluyoruz. Katkılarını esirgemeyen tüm misafirlerime teşekkür ediyorum.

Sınırları bilme ve koruma yetisi kazandıracak etkinlikler düzenlenmeli

Özel İrfan Anadolu Lisesi’nde psikolojik danışman ve rehber öğretmen olarak görev yapan Hümeyra Büşra Doğan, sorularıma şu cevapları verdi:

1. Öncelikle insanı kötüye sevk edecek veya iyiden alıkoyacak sebeplerin her devirde var olduğuna inanıyorum. Yani çocuk-ebeveyn ilişkisini yıpratan ve zarara uğratan faktörler her devirde var ve var olmaya devam edecek. Elli yıl önce belki bu, annenin çamaşırları yıkamaktan çocuğuna vakit ayıramamasıydı; günümüzde ise teknolojik-dijital unsurlar. Belki o zamanlar anne çamaşır yıkarken çocuğunun eline bir şey tutuşturuyordu ağlamasın diye, şimdi de tablet, telefon… Yani yaşadığımız sorun aslında yüzyıllardır süregelen türden. Peki, hatayı nerde yapıyoruz? Odağımızı yanlış yere çevirmekte. Odağımız sevgi ve şefkate ihtiyacı olan çocuklarımız dışında bir şeydeyse (iş, tablet, telefon, arkadaş, çamaşır), yıllardır süregelen bu girdabın içine çekilmememiz imkânsız.

Peki, odağımız neden çocuklarımızda değil? Bunun birçok sebebi var ama bence en önemlisi; sevgi ve şefkatin değerinin fark edilmeyişi. Çocuğumuzun yemek içmek, kışın soğuktan korunmak için kalın giyinmek, eğitim almak gibi ihtiyaçlarının yanında bir de sevgi ihtiyacı var. Bu ihtiyaç ebeveyn, arkadaş, karşı cins, kardeş sevgisi gibi çeşitleniyor ve hiçbiri diğerinin eksikliğini tamamlayamıyor. Yani ebeveynden alamadığın sevgiyi karşı cinsten yoğun şekilde aldığın sevgi ile tamamlayamıyorsun. Ya da karşı cinsten alamadığın sevgi ihtiyacını kedi sevgisi gidermiyor. Pek çok anahtar var ama kilidi bir tanesi açıyor misali. Bunun farkında değiliz işte. Çocuklarımızı ömür boyu bir eksikliğin içine bıraktığımızı bilsek elimiz tablete değil evladımızın başını okşamaya uzanır.

2. Dijital dünyanın içine doğup ondan uzak durmanın mümkün olmadığı kanaatiyle, hem ebeveynlere hem çocuklara "sınırları bilme ve koruma" yetisi kazandıracak farkındalık etkinlikleri düzenlenebilir. Bu yeti yasakçı mantıktan uzak, özkontrolü sağlamaya yönelik olduğundan ömrü de uzun olur diye düşünüyorum. Duygu dünyasını geliştirme, ilişki kurma, kendini ifade edebilme gibi becerilerin kazanımında sohbete ve çocuğun yetişkin kabul edilip ciddiye alınmasına çok önem veriyorum. Ebeveynlerle yapılan akşam sohbetlerini, kitap okuma ve film seyretme etkinliklerini, çocuğa yüklenebileceği kadar sorumluluk verilmesini bu anlamda etkili buluyorum.

Teknoloji ve kullanımı konusunda rehberlik edebilmeliyiz

Moodist Psikiyatri-Nöroloji Hastanesi’nde psikolog ve vaka koordinatörü görevlerini üstlenen Süreyyanur Kitapçıoğlu’nun yorumları ise şöyle:

1. Bugünün dijital dünyasında artık evde odaların, dışarıda internet kafelerin birer teknoloji üssü haline geldiğini görmekteyiz. Çok kısa bir zaman önce televizyon önü çocuklarından söz ederken artık iPad, telefon, bilgisayar önü çocuklarından, hatta yetişkinlerinden söz etmeye başladık. Peki, bu noktaya nasıl geldik? Öncelikle ebeveynlik duygusunu ve sorumluluğunu tatmaya/yaşamaya başlayan her yeni anne baba, heyecanın yanında kaygı da duymaya başlar. Çünkü gözlerinin önünde bakıma muhtaç ve sıklıkla ihtiyaçlarını ağlayarak dile getiren küçük bir insan canlısı bulunur, bu noktada da bakım verebilmek sorumluluk ve dikkat gerektirir. Ancak aileler sıklıkla ağlayan bir bebeği hemen susturma gayreti içerisine girerken, bu noktada ortaya çıkan teknolojik aletler birer bakıcı ve susturucu görevi edinmeye başladı. Televizyon, tablet, telefon gibi aletlerin içerisindeki renkler, hoşa giden sesli ve görsel uyaranlar bebeğin ilk etapta ilgisini çekmektedir evet, ama sonrası için birtakım problemleri de beraberinde getirmektedir.

Peki, tüm bu teknolojik aletleri evden uzaklaştırmak mı gerekir? Elbette hayır. Nasıl ki küçük bir çocuğa her şeyi tek tek öğretip ona rehber olmaya çalışıyorsak, teknoloji ve kullanımı konusunda da rehberlik edebilmeliyiz. Bu noktada ebeveynler olarak rehberlik etmeden çocukların önüne teknolojik aletleri sunmak, karşıdan karşıya geçerken ışıkları ve kuralları öğretmeden onları tehlikenin önüne bırakmak gibidir. Bu tehlikeyi anne baba veya başka biri olarak göze alabilir misiniz? Elbette hayır diyeceksiniz; o halde teknoloji kullanımında da bu tehlikeyi göze almamamız gerekir. Ancak sıklıkla ebeveynler ve aileler eğer çocuğun ders çalışma gibi bir durumu gerekmiyorsa bu durumdan rahatsız olmamaktadır. Hatta aileler bu durumu yanlış bir kanı olarak bir zekâ göstergesi olarak görebilmektedir. Bu noktada da çocukların teknoloji dışında hayatlarını zenginleştirmeden ve katkılar sağlamadan kısıtlamalar yapmak ve yasaklar koymak bir işe yaramayacaktır.

Sonuç olarak dijital dünyanın ebeveyn ve çocuk arasına duvar örmesine izin vermemeli, toplum ve ebeveynler olarak iyi birer rol model olabilmeliyiz. İşte o zaman bu duvar yerine sağlam ebeveyn-çocuk bağları kurabiliriz.

2. Teknoloji ve teknolojik aletler hayatımızda nerede ve nasıl yer alıyor? Öncelikle buna bakmamız gerekir. Yoksa hayatın her alanını kaplamaya başlayan televizyon, tablet ve telefon, kişilerin en önemli aktivitesi haline gelebilir ve kişinin duygu, düşünce ve davranışlarına egemen olmaya başlayabilir. Bu durum da beraberinde ruh halinde değişime neden olur. Eğer zamanında müdahale edilip durum kontrol altına alınmaz ise zaman içerisinde kullanım kesildiğinde ya da yarıda bırakıldığında aynı bir bağımlılık semptomu gibi nahoş duygular ve fiziksel tepkiler ortaya çıkabilir.

Hatta burada kontrolü ellerinden kaybeden aileler, sıklıkla, o sırada ölüyor olsalar, çocuklarının “beş dakika sonra ölün” diyebileceklerini ifade edebilmektedir. Yani bu durum artık kişinin sosyal işlevselliğini etkiler ve kişinin çevresiyle çatışmalar yaşamasına neden olabilir. Bununla birlikte kötüye kullanım durumlarında depresyon, intihar eğilimleri, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, sosyal fobi gibi durumlarla da karşı karşıya kalabilmekteyiz. Peki, işler bu noktaya gelmeden önce neler yapabiliriz?

Öncelikle güçlü aile bağları kurmaya önem vermeliyiz. Bununla birlikte ülkemizde sıklıkla sınır koyma problemi ile karşı karşıya kalabilmekteyiz. Bu noktada aile içi kurallar net ve açık olmalı. Aileler çocuklarının yaşamları ile ilgilenmeli ve onlardan haberdar olmalı. Aileler olarak teknoloji dili öğrenilmeli ve güvenli koruma programları ilgili teknolojik aletlere yüklenmeli. Bununla birlikte teknolojik aletlerin ortak kulanım alanlarında olmasına dikkat edilmeli, bu sayede sizin kontrolünüz daha kolay sağlanacaktır. Aynı zamanda zaman sınırlaması ve amaçlı kullanım olmazsa olmaz kurallardan biri olmalı.

* Çocuklar sıklıkla telefon, tablet gibi teknolojik aletleri oyun amaçlı kullanabilmektedir. Bu noktada benzer önlemleri oyun konusunda da almak gerekir.

* Öncelikle oyunların içeriklerini muhakkak kontrol edin. Şiddet içerikli oyunlardansa daha öğretici oyunlar vermeye gayret edin.

* İkinci olarak yalnız oyunlardan daha çok grup oyunlarına teşvik edin. Bu, bir grup olarak nasıl çalışıldığını öğrenmesine katkı sağlayacak ve diğer insanlarla iletişimini bir nebze olsun arttıracaktır.

* Üçüncü olarak, mutlaka bir limit koyulmalı. Bu ne demek? Yani yapılması gereken ödev ve işler bitmeden oturmasına müsaade etmeyeceğinizi bilmesi gereklidir.

* Oyunların içeriği hakkında çocuğunuzla sohbet edin, konuşun. Gerçek ile sanal dünya arasındaki farkı ayırt etmesine yardımcı olun.

* Bu oyunları tek başına yatak odasında değil de sizin veya başkalarının görebileceği alanlarda oynamasını sağlayın.

* Bu oyunların yanında onların boş zamanlarında sürdürebileceği diğer sosyal faaliyetlerin artmasını sağlayın ve teşvik edin.

* Eğer hiçbiri olmuyorsa geçici süre oyunu elinden alın ve uygun zamanda belli aralıklarla kendisine geri verin.

Teknolojik aletler bizlere ve çocuklarımıza sanal bir dünya sunabilir ancak unutmamalıyız ki hayatımız gerçek.

Çocukların cihaz bağımlılığı arttıkça, çevrelerindeki insanlarla bağları zayıflıyor

Son olarak, İngiltere Ulusal Sağlık Merkezi’nde psikoterapist olarak görev yapan Yasemin Irak’ın cevaplarını aktarıyorum:

1. Çocukların ellerindeki cihaza bağımlılıkları arttıkça çevrelerindeki insanlarla bağları zayıflıyor. Bu da asosyallik ve sabırsızlık gibi birçok problemi beraberinde getiriyor. Fakat bu durumu salt ebeveyn hatasına indirgemek, faturayı anne babaya kesmek doğru olmaz. Sorunun toplumsal yönlerini de irdelemek gerekir. 

Kadın üzerindeki toplumsal baskı yadsınamayacak kadar şekillendiricidir bu konuda. Kadının omuzlarındaki yük fazla, yardımcısı yok. Yetişmiş olduğu toplumsal ve ailevi baskının izlerini her daim üzerinde hissediyor. Belki kocasından beklediği ilgiyi göremiyor. Belki de ruh sağlığını etkileyen, hayata dair pişmanlıkları, hayal kırıklıkları var. Erkekse üstüne düşen rolün farkında değil, kadının yükünü paylaşmıyor, kendisini çocuk gelişimi sürecinden soyutlamış. Sorumluluğu üstlenen kadın, çocuklarını kendi yaşadığı olumsuzluklardan korumak isterken, bazen disiplini de elden bırakabiliyor. Kendisi iş yaparken, 'sınırsız özgürlük' verdiği çocuğunun televizyon izlemesine ya da akıllı telefon ve tabletle oynamasına göz yumabiliyor. Tabi değişen dünyada çocukları bu cihazlardan tamamen soyutlamak da mümkün değil. Unutmayalım ki yasaklanan her zaman daha caziptir.

Şunu da eklemek gerekir ki; anne ve babalar gelişmekte olan çocuklarına en iyi modeldir. Bu açıdan bakarsak, dikkatini çocuğuna vermek yerine, elindeki telefon ve önündeki televizyona odaklanan ebeveyn aslında çocuğuna bağımlı olmayı öğretiyor. Ebeveyni taklit ederek büyüyen çocuğun da zamanla bağımlı hale gelmesi kaçınılmaz oluyor. 

2. Teknolojik aletler kontrollü bir şekilde kullandırılmalı. Bu konuda ebeveynlerin bilinçli ve dikkatli olması gerekiyor. Aileyle vakit geçirme, okul, sosyal aktiviteler, ders çalışma, elektronik cihazların kullanımı sağlıklı bir şekilde dengelenirse, teknolojinin eğitici ve faydalı olduğunu bile söyleyebiliriz. 

Öncelikle, içerik ve zaman sınırlamaları getirilebilir. Çocukların yaşlarına göre ayarlanacak süre hafta içi, ders bitimi sonrası kısa; hafta sonu biraz daha uzun olabilir.

Kural koymak, sınırları net belirlemek açısından etkili olacaktır. Örneğin, 16 yaşına basana kadar kendine ait telefon, tablet almamak; odalarına televizyon yerleştirmemek; çocukların elektronik iletişim cihazlarını anne babalarının gözü önünde kullanmalarını sağlamak gibi. Küçük yaşlardan itibaren benimsenen kuralları çocuk içselleştirecektir ve bu, teknoloji bağımlısı olma riskini azaltacaktır.

Belli zamanlarda, anne ve baba da dâhil olmak üzere bütün aile elektronik iletişim cihazlarını kapatarak, beraber vakit geçirmeli. Aktivite seçimi çocukların da katılımlarıyla gerçekleştirilmeli. 

İmkânlar dâhilinde çocukları sevdikleri bir spor türüne ve müzik aleti öğrenmeye yönlendirmek, onları hem meşgul edecek hem de kendilerine olan güvenlerini de artıracaktır.

Arada bir çocukları boş bırakmalı. Canı sıkılan çocuk, kendi kendine çözüm üretecek, bu vesileyle yaratıcılığı gelişecektir. 

En önemlisi de çocukları dinlemeli. Sorunlarını anlatmalarına fırsat verirken duygularını ifade etmeye de teşvik etmeli.

Söyleşinin Prof. Dr. Erol Göka, Prof. Dr. Kemal Sayar, psikolog Cihan Çelik ve pedagog Ertuğrul Şahin ile yapılan ilk kısmı için tıklayınız: http://www.dinihaberler.com.tr/roportajlar/cocuklar-tribunde-seyirci-degil-sahada-oyuncu-olmali/57339


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Çocuklar tribünde seyirci değil, sahada oyuncu olmalıÖnceki Haber

Çocuklar tribünde seyirci değil, sahada...

Camiler ihya oluyorSonraki Haber

Camiler ihya oluyor

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!