Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

ALLAH'IN ARŞININ ALTINDA GÖLGELENENLER !.. 

     " İman ( ettiğini iddia) edenlerin, Allah'ın zikrine, yani Hâk katında inen vahye karşı, ta kalplerinde ürperti duymalarının vakti hâlâ gelmedi mi? Ta ki kendilerine daha önce vahiy verilip de, üzerlerinden uzun zaman geçtiği için kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar; ki onların bir çoğu yoldan sapıtmıştır." ( Hadîd sûresi, âyet 16 ) 

     " Hâk katında inen vahye karşı, ta kalplerinde ürperti duymalarının vakti hâlâ gelmedi mi?" Hz. Ömer (ra)'ın oğlu İbni Ömer bu ayeti okuduktan sonra vahiyle diyaloğa girerek göz yaşları içinde şöyle dedi. " Evet, geldi ey Rabbim!"

      Ümmet-i Muhammed'in yahudileşme tehlikesine dikkat çeken âyetlerden biri. Yahudilerin vahiy karşısındaki kalp katılıklarını ele alan  Bakara 74 ve vahye karşı duyarlılığın zirvesini tasvir eden Enfâl 2 ışığında anlaşılmalıdır. 

      Hakikaten, güzel bir şekilde Kur'an okuyanın  karşısında kalbin ürpermemesi, göz yaşlarının dilhun olmaması mümkün değildir. Bu sebeple, merhum İsmail Coşar; her ne zaman ezan okusa, kaside ve Çanakkale şiirini dile getirmiş bulunsa, kendimi tutamam, hüzünlenir, kalbim sanki yerinden çıkacak gibi olur. 

      Eminim ki, her Mümin de benim gibidir.. Çünkü ağlamak, göz yaşı dökmek ve kalplerin ürpermesi.. Bu, günahlarını unutup dünya eğlencelerine dalan, gülmeyi kendisine ahlak edinenlere bir çağrıdır. Kalpler Allah'a ve ayetlere karşı ağlamak ile incelir. 

     " Ebu Hureyre'den  (ra) rivayetle Peygamber (sav) şöyle buyurdu: " Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı günde ( mahşer meydanında) kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yönetici, Allah'a  ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya davet ettiğinde: ' Ben Allah'tan korkarım' diyerek onuu reddeden adam, sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren kişi, bir de yalnız başına Allah'ı zikredip de gözleri yaşla dolan kimse." ( Buhari, Müslim) 

     Ne yazık ki, Müslüman kitleler, toplumlar olarak hüzünlenmeyi, ağlamayı unuttuk, Kalplerimiz, adeta taş kesildi. Çevremizde, sair yerlerde olup biten acıklı, acınacak haller, Müslümanların uğramış oldukları zulümler, eziyetler, açlıklar, açıkta kalmalar bizlere tesir etmemektedir. Onun içindir ki,

     " Ağlamak, göz yaşı dökmek ve kalplerin ürpermesi ... Her biri Rabbimizin çağrısıdır. Islah, davetiye, şanı yüce olan âlemlerin Rabbindendir. Bu davete icabet etmeyeli ne kadar zaman oldu kardeşim? 

     Kaç kere Müslümanlara yapılan zulümleri düşünüp ağladın? Allah'tan korktuğunu söylüyorsun. Onun korkusundan kaç sefer kalbin titredi ve  gözlerin yaşardı? Kur'an hafızı olmak ya da Kur'an okumayı öğrenmekle övünüyorsun belki de. Peki her ayetle birlikte kalbinde bir ürperme meydana geliyor mu? 

     Duyduğun ve okuduğun ayetler seni ağlamaya sevk ediyor mu, önemli olan budur. Öyle tahmin ediyorum ki, bunun muhasebesini bile yıllardır yapmamışsın, değil ki ağlayasın. 

     Ağlamak, göz yaşı dökmek ve kalplerin ürpermesi... Bu, taşlaşmış kalpleri inceltmeye davettir, Bilmiyorum farkında mısın kalbin incelmesi gerekirken taştan öte katılaşmıştır. Gözünden aylardır yaş boşalmıyor., duyguların ölmüş hüzünlenemiyorsun. 

     Ağlamamaktan göz suların/ pınarların kurumuş. Oysa nice taşlar vardır ki Allah korkusundan yuvarlanırlar. Hele ki o dağlar Rabbimizin karşısında un ufak olmuşlardır. Senin kalbinin Allah'a karşı korkusu ne durumdadır, ki seni ağlamaya sevk etmiyor? 

     Rabbimiz taşların yarılıp içinden pınarlar fışkırmasını, kendi korkusundan taşların yuvarlanmasını örnek verir bizlere..." ( Tevhid, sayı 42, E. Acar, sayfa 46-47) Şu ayeti kerime mealini dikkatlice teati edelim: 

     " Bütün bunların ardından yürekleriniz katılaştı, taş gibi, hatta daha da katı hâle geldi. Çünkü, nice kayalar var ki yarıldığı zaman su çıkar, ve kimileri de var ki Allah'ın haşmetinden harekete geçip yuvarlanır. Allah yaptıklarınıza karşılık duyarsız değildir. " ( Bakara sûresi, âyet 74 ) 

     Eyy yürekleri taş kesilenler!.. Ey taş kalpli insancıklar!.. Kalbin taşlaşması, vicdanın ölmesidir. Allah Rasulü, bedenin maddî merkezi olan kalple, mânevî merkezi olan kalp arasında kıyas yaparak şöyle der:

     " Cesette bir et parçası vardır ki, eğer o sıhhatli olursa tüm beden sıhhatli olur, eğer o hastalanırsa tüm beden hastalanır; dikkat eden; o kalptir." ( Buhari, İman, 39) 

     Haşyet, korkanın güçsüzlüğünden değil, korkulanın azamet ve haşmetinden dolayı hissedilen ürpertidir. Zira haşyeti taşlar duymaz, sadece kalbi olanlar duyar. 

      Arşın gölgesine talip olan kardeşim!.. Ülkemiz topraklarında, Afrin'da, sair yerlerde nöbet tutarken şehit edilen Mehmetçiğin şehid edilmesi karşısında acaba kalbin ürperiyor mu? Gözlerinden yaşlar süzülüyor mu? 

      Zavallı, acınacak, acınması gerekli Aylan bebeğin, cesedi sahillere vurduğunda üzüldünmü, bu da insandır, Müslüman çocuğudur dedin mi? Yoksa, bu bebek Suriye'li çocuğu diye istihzamı ettin? 

      Doğu Türkistan Müslümanları kan ağlıyor!.. Irak, Suriye Müslümanları feryat eder iken, acaba hiç için sızladı mı? Gözlerinden bir damlacıkta olsa yaş aktımı? Halbu ki,

     Allah korkusundan, haşmetinden, haşyetinden paramparça olan kayalar, dağlar, taşlar, yuvarlanan maddeler ve peşinden pırıl pırıl çıkan sular, kaynaklar senin düşüncende bir değişikliğe sebep olmuyor mu? 

       Sonuç yerine,

      Ağlamamak, üzülmemek, göz yaşı dökmemek katı kalpli, merhametsiz, acımasız, duygusuz ve hissiz olmak demektir. Böyle bir adamdan, böylesi bir insandan ne beklenebilir ki?

       Böylesi bir kimse, tamamen boşlukta yaşayan, hayatıı boş, duyguları yok, hisleri yok bir insan demektir. Allah korusun!.. Bu tip bir kimseden ne ailesine, ne ocuklarına, nede insanlığa, nede sair yaratılmışlara bir fayda, bir nebzecikde olsa menfaat beklenmesi düşünülümez!

     Bazan insan kendini, duygularını, fıtratını yoklamalıdır. " Ben nasıl bir insanım?" diye... Okunan bir Kur'an karşısında, dinlediği tatlı bir ezan anında, bir musiki kulağına ulaştığı vakit, bir çocuğun ağladığını gördüğünde, sokakta rast geldiği titrek elleriyle yürüyemeyen bir piri faninin durumu karşısında kendini muuhasebe etmelidir, acaba benim durumum nedir? diye..

     Tabii ki, " Allah'ın arşının altında kim gölgealenmek istemez? Ama, bu durumu yakalayabilmek için, volkan misali olmak gerekir. Düşene koşmak, kalkamayanın elinden tutmak, bir sefili, bir faniyi görünce derman olmak, kanadı kırılmış bir serçe kuşu yanında onun gibi çıırpınmak, çöplükten ekmek kırıntıları toplayan insanı görünce dizlerin bağı çözülmek ve yürüyememek!.. Tüm bunlar, bir şeye delalet etmektedir. Acımaya, imana, İslam'a ve son söz Ebu Bekir olmayadır!.. 

     Rabbimiz!... Bizleri; yerinde göz yaşını tutamayan kullarından eylesin, katı kalplilikten, acımasızlıktan uzak eylesin!.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın