A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

BELÂ ve Musîbetlerin Ana Sebepleri nelerdir?

Sel felâketleri için, elbette ilk akla gelen sebepler; “Dere yatağına, heyelân ve çığ bölgesine, Deprem felâketleri için, bilinen deprem kuşağına ev yapılırsa, eninde sonunda bir belâ ve musibet ile karşılaşılır” ..denilebilir.  

Diğer yandan: “Trafik kurallarına uyulmazsa, soğuktan ve salgından korunma tedbirleri alınmazsa, ticarette de tecrübelilerin tavsiyelerine ve ticaretin kurallarına uyulmazsa, elbette bu konuda da kaza, hastalık, ölüm, iflâs vs. bazı belâ ve musibetler kaçınılmazdır” denilebilir.  

Evet, bunlar veya burada sayamadığımız benzeri belâ ve musibetler, herkes tarafından tecrübelerle bilinenlerdir. Elbette mutlaka tedbir alınması da gereklidir.  

Ancak, yukarıdaki tedbirlerin en güzel bir biçimde alınması halinde bile, başımıza yine çeşitli belâ ve musibetlerin geldiği de herkes tarafından biliniyor.  

  • İşte bugün, bu çeşit belâ ve musibetlerin diğer sebeplerini tahlil edeceğiz. 

Üstelik te bizlerin de Kâinatın da Tek Yaratıcısı olan Yüce Rabbimizin, bizlere Rehber olarak gönderdiği Kur’an’ından ve Peygamberinden SAV örneklerle mütalâa edeceğiz, inşallah… 

Hacc Sûresi 11. Âyeti: 

“-İnsanlardan öylesi de var ki, Allah'a iğreti şekilde (gereken önemi vermeden) kulluk eder. Kendisine bir iyilik eriştiğinde onunla mutlu olur; başına bir imtihan geldiği zaman ise yüz geri dönüverir. O, (kimse) Dünyada da, âhirette de hüsrana uğramıştır. Apaçık bir hüsran diye işte buna denir.” ..Rabbim bizleri muhafaza eylesin, âmin… 

Konumuzla ilgili olan açık anlamı: Kulluk ve ibadetlerimize özen ve önem göstermezsek, iğreti bir şekilde kulluk edersek, dünyada da hüsrana (zararlara, ziyana, ticarette iflasa) düşeceğiz, demektir. 

Bakara S., 61. Âyet: 

“Bu musibetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.”  

Evet, tarihten ibretlik bir hatırlatma ile karşı karşıyayız:  

Elbette çoğunluğumuz Allah’ın cc âyetlerine saygılıyız, ancak neslimizin de bu konuda gaflete düşmemeleri için acaba tedbir alıyor muyuz? Neslimiz ne kadar saygılı?... 

Veya bizim atalarımızın, ceddimizin ve Eğitim sistemimizin ihmalleri nedeniyle, acaba bugün âyetleri inkâr edenler yüzünden mi belâ ve musibetler geliyor? Bunu düşünmek lâzım...  

Bu noktada; A’raf S., 155. Âyette Musa AS’ın, “..İçimizden bazı beyinsizlerin yaptığı şeyler yüzünden bizi helâk mı edeceksin? (Yani, Helâk etme yâ Rabbî!)” yakarışını hatırladım.  

BİR BAŞKA DELİL. Şûrâ S., 30. Âyet: “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.”  

Mesajlar çok net, değil mi?  

Üstelik de Allah cc. bu işlediklerimizin çoğunu da af ediyor…  

Görülüyor ki, biz gerçekten hak ediyoruz.  

Allah cc çoğunu af ettiği halde, belâları hak ediyoruz.  

Yani, İmam-ı Rabbanî Hz.’nin bu konudaki sözleri, şöyle beyt haline getirilmiş:  

“Kuluna zulm etmek istemez Hüdâsı. Herkesin çektiği kendi cezası.”  

Çevremizdeki belâ ve musibetlere sebep olacak, tecâvüzler, kap-kaçlar, insanlara ve hayvanlara zulümler, anaya, babaya, yaşlıya, hastaya saygısızlıklar, had safhada değil mi? 

Bir başka sebep daha var. O da İMTİHAN-SINAV:  

Tevbe S., 126. Âyet: “Doğrusu onlar, her yıl bir veya iki def'a (çeşitli belâlarla) imtihân edildiklerini görmüyorlar mı? Yine de ne Tevbe ediyorlar ve ne de kendileri ibret alıyorlar!”  

Bakara S., 155. Âyet: “Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsûllerden bir noksanlık ile imtihân edeceğiz. (Ey Resûlüm!) O hâlde sabredenleri (Cennetle) müjdele!”… 

Sınav gereği olan kaçınılmaz belâ ve musibetlere “İnnâ Lillâh…” diyerek sabretmemiz de emrediliyor ve Cennetle müjdeleniyoruz. Bizler mutlaka bunların idraki içinde olarak, diğer sebeplere yoğunlaşarak, tedbirlerimizi alacağız, inşallah… 

Peki, tedbir ve çareler nelerdir? 

Kula belâ gelmez HAK YAZMAYINCA, HAK belâ yazmaz KUL AZMAYINCA. 
Hak kuldan intikamı KUL İLE ALIR, Din, irfan bilmeyen bunu ‘KUL ETTİ’ SANIR. (Mevlânâ) 

Halk diliyle bir tekerleme soru vardır:  

“Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıktı?” İşte belânın bir kısmı da böyle bir döngü ile başımıza geliyor. Bu döngüyü durdurmak için de, kul olarak AZMAMAMIZ, yani Allah’ın cc. ve Rasûlünün SAV emir ve yasaklarına tam riayet etmemiz şart oluyor.  

Bunun için de hem kendimiz, hem sevdiklerimiz ve hem de neslimiz adına, mutlaka özel ve etkili DİN eğitimleri için, özel gayretlerle seferber olacağız.  

Her şeyi devletten beklemek çok yanlıştır.  

Devlet müsamaha göstersin, yeter.  

  • Kaldı ki tüm dîn eğitimlerinin tamamen yasaklandığı, hatta ezan ve kuran okuyanların bile 

  • en ağır cezalarla tecziye edildiği bir zamanda da, her şeyi göze alarak evlâtlarını kusursuz yetiştiren aileler çok vardı.  

  • Çünkü bu ciddi konularda mazeret yok. Allah cc onlardan ebeden razı olsun. 

    Aksi halde hem Dünyadaki ve hem de Âhiretteki kaçınılmaz acı âkıbet, bizleri bekler.  

    Çünkü; bu durum çok net haber verilmiş. Vesselâm…  

     

Facebook Yorum

Yorum Yazın