Safiye Çetinkaya

Safiye Çetinkaya

Mail: safiyecetinkaya-@hotmail.com

Dün'den Bugüne Türkiye

Ortaokul ve lise yıllarım;

Sıkı Atatürkçü ve devrimci bir zihniyete sahibim.

Çok okuyorum. Öğretmenlerim benim sağlam bir komünist olacağıma garanti gözüyle baktıkları için sürekli kendi kütüphanelerindeki Lenin, Hitler, Mao, Mussolini'nin kitaplarını hediye ediyorlar.

(Kıyaslama yapmam için)

Durmadan tarih okuyorum.

İslamcıların yerinin tek Arabistan olduğunu ve dünyayı sadece sosyalizmin kurtaracağına inanıyorum.

Kimsenin yaşam şekline karışılmayacağı bir ülke hayal ediyordum...

Sonra birden, ansızın hayattaki en önemli şeyi öğreniyorum.

Oysa hazır değilim henüz bu yükü kaldırmaya.

Sağlığın en kıymetli şey olduğunu ve bütün ideolojilerin sağlık söz konusu olunca yok olduğunu öğreniyorum.

Sene 1995 ve annem ağır bir hastalığa yakalanıyor. Ameliyat olması gerekli. Babam hastanelerden sıra almak için günlerce uğraşıyor ama bir yıl sonrasına sıra veriyorlar.

Okuldan eve hep korkarak geliyorum.

"Ya ben okuldayken annem öldüyse!"

Bu korku beni bitiriyor. Derslerim kötüye gidiyor.

"Koca ülkede annemi ameliyat edecek hastane ve doktor nasıl olmaz?" diye isyanlardayım.

Sonra babam elindeki avcundakini satarak bu günün parasıyla sıfır bir araba alacak kadar parayı temin ediyor ve doktora bıçak parası diye veriyor.

Annem iyi olacak ya, giden parayı gözümüz bile görmüyor.

Hastane elimize bir liste verdi.

Eczaneden aldığımız listenin içinde onlarca serum, iğne, ilaç hatta yara bandı kutuları dahi vardı.

Bunların yarısı bile anneme kullanılmadı.

Meğerse hastanelerin ilaçlarını bizim gibi hastalar temin ediyormuş.

Hastaneden sonra ki günler daha içler acısıydı.

Babam ilaç almak için gece üçte koltuğunun altına küçük bir battaniye alıyor sıraya girmek için gidiyordu. Akşam geldiğinde üç ilaçtan ikisi olmuyordu.

Diğer gün ve diğer günler hep aynı manzaraya tanık oluyordum.

Hep düşünüyordum, sosyal bir devlet anlayışı böyle mi olmalıydı?

O güne kadar okuduklarımda bir yanlışlık olmalıydı. Sorgulamaya başladım.

Tabi bu arada annemin durumu yine kötüye gitti.

Evde yalnızım, ne yapacağımı bilmiyorum.

Ambulansı aradım. Yok dediler.

Hasbelkader yine hastane gittik ve bir yıl önceki işkencelerin daha fazlasını yaşadık.

Annemi kaybetme korkusu ve dualar.

Rabbim ile tanışmak. Islamı öğrenme günlerine geçiyorum.

Ne tarih okullarda bana öğretildiği gibi, ne de islam bana empoze edildiği gibi değil.

Sıfırdan başlıyorum araştırmaya, öğrenmeye...

Üniversiteye gidiyorum.

Bu defaki hayallerim çok başka.

Tam bir mücahide bayan olarak, ülkemin gelişmesi için bende elimi taşın altına koyacağım.

Ve 28 şubat.

Bir zamanlar benimde içinde olduğum o azgın azınlığın zulüm yılları...?

Başörtüsünden dolayı okuldan atılıyorum.

Zamanında başörtülüler Arabistan'a gitsin diyen ben şimdi aynı şekilde imtihan oluyordum.

Bana kimsenin yaşam özgürlüğüne karışılmadığı bir ülke hayal ettirenler şimdi yaşamı ben ve benim gibilere zindan ediyordu.

"Kızlar okumalı" diyen güya o çağdaş kadın dernekleri bizi okuyacak kızdan saymıyordu.

İnsan olarak bile görülmüyorduk.

Toplumdan dışlanıyorduk.

Kırgındım ama ülkeme hiç küsmedim.

Yıllar içinde ben, ailem çok kez hastanelik durumlar yaşadık.

Bir kaza sonucu kızımın çene kemiği kırıldı ve yüzünün yarısı içine çöktü.

Ambulans beş dakikada geldi ve yıllar öncesi adını bile söyleyemedigimiz plastik cerrahlar kızımın yüzünde hiç iz kalmayacak şekilde Allah'ın izniyle ameliyat ettiler. Beş kuruş ödemeden evimize geldik.

Zamanında kapısından kovulduğum okullarda şimdi konferanslar veriyorum.

Artık hiçbir şeyin sloganlarla olmadığını anlıyorum.

Simdi bana ergenler;

"Sen biraz tarih oku, sosyalizmi öğren, yobaz olma!" diye güya ders verircesine mesaj atıyorlar.

Güzel çocuklarım ben onların kitaplarını yazarak bugüne geldim.

Dilerim birgün sizde anlarsınız.

Facebook Yorum

Yorum Yazın