A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Her şeyin, FARKLI bir ÜCRETİ var.

Yirmi küsur sene önce yaşadığım halde, hâlen dilden dile dolaşan çok ilginç ve bir o kadar da ibretlik bir hatıramı arz edeceğim.
Tarih; 1995-1996 yıllarıydı. Boğaziçi Nurkent Yapı Koop. Bşk. Yardımcısıydım. Sitemizdeki faaliyetleri denetlemek üzere Kavacık’tan yola çıktım. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü çıkışında, Karadeniz sahil yoluna girmek üzereyken, orta yaşlı ve turist kılıklı bir kişi, bana ısrarlı bir şekilde “otostop işaretleri” yapıyordu. 
Israrına dayanamayarak durdum ve yanaştım. Sırt çantasından başka, birkaç lüks valizi olan kişinin, çok yorgun bir hâli vardı. Açtığım ön sağ camdan bana: 
-“Beni Soğuksu mahallesine kadar götürür müsün?” Dedi. Hem kendisine espri yapmak ve hem de onu biraz rahatlatmak adına: 
-“Elbette götürürüm, fakat bu aracın ücreti biraz farklıdır” dedim. 
-“Olsun abi, ben öderim” dedi. S.W. Passat aracımın arkasına valizlerine yerleştirerek, ön koltuğa yanıma oturdu ve selâm verdi. Selâmını aldıktan sonra, esprimi sürdürmek istedim.
-“Bak kardeşim, sonradan bir tatsızlık olmasın. Bu aracın ücreti biraz farklıdır.” Dedim. O da tekrar: 
-“Olsun abi, faklı olabilir fakat ben yine de öderim. Amerika’dan geliyorum, Gemimiz Çanakkale’de arıza yaptı. Birkaç gün izin verdiler, ben de buradaki ailemin yanında kalmaya geliyorum. Yolda da çok sıkıntı çektim. Ücret ne kadar olursa olsun öderim.” Derken elini cebine soktu, bir tomar para çıkardı. Ben hemen müdahale ettim:
-“Hayır kardeşim, hayır... Paralarını cebine koy.” Dedim. O kişi ısrarla: 
-“Efendim, siz ücreti farklıdır, dediniz yâ. Zaten araba da lüks olduğu için, ben de o farkı kabul ettim.” Dedi. Ben tebessüm ederek izah ettim.
-“Bak kardeşim, ben size bu aracın ücreti biraz FARKLI dedim, ücreti YÜKSEK demedim.” Deyince şaşkın şaşkın yüzüme baktı.
-“Nasıl yani, pek anlayamadım…” diyebildi. Ben devam ettim.
-Bak arkadaşım. Şimdi sen doğru evine gideceksin. Sevdiklerinle kucaklaşacak ve biraz hasret gidereceksin. Hoş sohbet, yemek, derken istirahate çekileceksin. Yatarken de saatini sabah 05:00’e kuracaksın. Sabah ezanı okununca namazını kılıp dualar ederken de beni hatırlayıp, “Yâ Rabbi hani dün beni Kavacık’tan alıp, buraya getiren o kulun var yâ. O kulunun günahlarını af et ve ondan râzı ol” gibi, benim için dualar edeceksin. İşte benim FARKLI ÜCRET dediğim buydu. Para cinsinden değil… ..dediğimde çok daha fazla şaşırdı. Daha samimi bir ses tonuyla:
-“Tamam abi. Gerçi ben gurbette ve işim gereği, uzun zamandan beri namaz kılamamıştım. Fakat size söz veriyorum, söylediğiniz şekilde saatimi 05:00’e kurup kalkacağım. Sizin için sabah namazımı kılacağım ve sizin için dualar edeceğim.” Dediğinde, söylediği adreste durmuş ve inmesini bekliyordum. Kapısını açmış, bana bakarak beni dinlemeye devam etti. 
-Bak arkadaşım, sen iyi birine benziyorsun. Şimdi beni daha iyi dinle” dediğimde kapısını kapattı ve cânu gönülden dinlemeye başladı. 
-Ben zaten gitmekte olduğum 3-5 Km.’lik bir güzergâhta, seni de arabama aldığım için, bana teşekkür olarak bütün isteklerimi yerine getireceğini söylüyorsun. Değil mi? (Başıyla “evet, evet, aynen” işaretleri yaptı.) Şimdi iyi düşün kardeşim. Sana bu hayatı ve bu yakışıklılığı veren, aklını, kalbini, iç organlarının tümünü verip tıkır tıkır çalıştıran, sağlıkla seni bu yaşlara kadar ulaştıran, birkaç gıda ile yaşayabildiğimiz halde BİNLERCE çeşit meyve, sebze, et, süt, yumurta vs. nimetler bahşeden yüce yaratıcımızı hatırla… Sana her gün 24 saat sınav süresi veren, şu anda da seni ailene, eşine ve yavrularına kavuşturacak olan Allah, size bahşetmiş olduğu sayılamayacak kadar çok nimetlerine karşılık, senden teşekkür ve ÜCRET olarak, sadece günde 5 vakit namaz ibâdeti istiyordu. Sen ise bunları bile ihmal etmişsin. Oysa benim 5-10 dakikalık ikramıma karşılık, “senin için kalkıp namaz kılacağım” diyorsun. Sen O’nun bütün emirlerini ihmal ettiğin, bu şekilde O’na isyân ettiğin halde, O SENİN tüm ihtiyaçlarını hiç İHMAL ETMEDİ… Bunları düşünüp, hiç pişmanlık duymuyor musun? Oysa bana verdiğin o teşekkür ve ÜCRET sözü gibi, Allah’a karşı da özür dileyip, son derece samimi olarak, “EVET YÂ RABBİ, BEN BU GÜNE KADAR İHMAL ETTİKLERİMİ, bundan sonra aksatmadan sürdüreceğime söz veriyorum” demen gerekmez mi?... ..diye sordum.  
Uzun uzun ve mutluluk dolu bir şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Bir süre bakıştıktan sonra, birden sağ elime sarılıp öpmek istedi. Ben de hızlıca elimi çektim ve son cümle olarak: 
-“Asla” dedim. “Elimi öpme, fakat bu söylediklerimi, daha doğrusu Rabbimizin bana söylettirdiklerini iyice DÜŞÜN ve bundan sonra bu söylediklerime göre yaşa.” Dedim. Onun son cümlesi ise hâlâ kulaklarımda yankılanıyor.
-“Çok şaşırdım be abi... Şu anda, dünyaya yeniden gelmiş gibiyim... Aileme ve tüm sevdiklerime kavuşmaktan daha çok mutlu oldum... 30 Küsur senelik hayatımda, hiç kimse bu gerçekleri bana bu şekilde anlatmadı. Sizi hiç unutmayacağım ve her namazımdan sonra size de dualar edeceğim.” Dedi ve duygu yüklü olarak, benden ayrılmak istemezcesine çok yavaş hareketlerle kapsını açtı, indi, arka kapıdan valizlerini alırken bile nemli fakat mutlu gözleri hep bana bakıyordu. 
Ben de arabadan indim ve onu kucaklayarak vedalaşırken, “nasıl, bu aracın ücreti çok FARKLI imiş, değil mi” dediğimde, “evet efendim, hârikaydı” diyerek tekrar ellerime sarıldı. 
Aracıma bindiğimde, bu “emr-i bil ma’rûfu” bana yaşatan Rabbime şükreder biçimde, huzurlu bir mutluluk içindeydim. Ben gözden kayboluncaya kadar, o arkamdan sürekli bakıyordu... 
 

Facebook Yorum

Yorum Yazın