Ali Erbaş’a Nihat Hatipoğlu’na neden saldırıyorlar?
Alıntı YazılarDiyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş. ve Nihat Hatipoğlu'na son zamanlarda yapılan saldırıların arkasında ne var? Mehmet Acet köşe yazısında bu soruya cevap arıyor.
Milyonlarca insana dini, Allah’ı, Peygamberi anlatan, anlattıklarıyla sevdiren Nihat Hatipoğlu Hoca koronavirüse yakalandı.
Hatipoğlu, “Dostlar rahatsızım. Tedavi devam ediyor. Özel dua istiyorum bu akşam” diyerek kendisi duyurdu rahatsızlığını.
Dün, Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde kendi yazdıklarından durumunun iyiye gittiğini öğrenip mutlu olduk.
“Bir gün içinde yüzbinlerce dua zinciri kuruldu” diyor Hoca.
“İlk kez bu kadar insanımızın bu kadar ağladığına şahit oldum” diye de ekliyor.
Normal bir durum bu.
Yıllardır Anadolu Müslümanlığını güzel güzel anlattığı için Hatipoğlu’nun etrafında geniş bir muhabbet halkası oluştu.
Diğer yandan, Nihat Hatipoğlu korona olduğu diye zil takıp oynayan, yetmedi hastalandı diye arkasından hakaretler, küfürler yağdıran bir tayfa da ortaya çıktı.
Anlayacağınız, bir hasta var, bir de hasta ruhlar…
Nihat Hatipoğlu’nun oğlu Osman Hatipoğlu, sosyal medyadan bu duruma isyan eden bir paylaşımda bulununca Cumhuriyet gazetesi “Hatipoğlu’nun rahatsızlığının duyurulmasının ardından oğlu Osman Hatipoğlu ise tepki çeken bir paylaşımda bulundu” diye haber yaptı.
Nihat Hatipoğlu gibi benzer türden saldırıların hedefinde olan bir isim daha var: Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş.
Malumunuz Erbaş, en son Giresun’daki sel felaketi sonrası geçmiş olsun dileklerini iletmek, selzedelere manevi destek vermek için bölgeye gitmişti.
Neymiş?
Diyanet İşleri Başkanı ne diye sel bölgesine gidermiş.
Madem gitti, ne diye sarıkla, cüppeyle oraya gidermiş.
Ya neyle gidecekti?
Yakasına papyon takıp öyle gitmesi mi uygun düşerdi?
Bunları yapanların, bu yaptıklarının ‘görüş beyan etmenin’ ötesine geçen bir yönü olduğunun farkındasınız değil mi?
İfade özgürlüğü deyip geçemeyiz yani.
Canavarca bir saldırganlık hali var ortada.
Biraz öbür taraftan dolanıp öyle anlatalım isterseniz.
İngilizcede bu yapılanları tarif etmek için birden fazla tabir kullanılıyor.
Defamation Campaign: Hakaret/Karalama Kampanyası deniyor mesela.
Smear Campaign: Lekeleme/karalama Kampanyası deniyor.
Ve son yıllarda daha yaygın şekilde kullanılan tabiriyle ‘hate crime’ yani nefret suçu.
Nihat Hatipoğlu’na, Diyanet İşleri Başkanı’na yönelik sözlü saldırganlığı tarif etmek için bu üç tanımı da kullanmak mümkün.
Bir insan hastalandı diye, koronaya yakalandı diye hakaretlere, küfürlere maruz kalıyorsa burada doğrudan kişiliğine yönelik bir saldırı olduğu açıktır.
Kişinin bir davranışını eleştiri konusu yapmaktan öte, her durumu, her sözünü ya da her davranışını nefret söylemi ya da karalama kampanyasının parçası haline getirme durumu söz konusu.
Yabancısı değiliz bu tutumun.
FETÖ güçlü olduğu dönemde böyle yapardı.
28 Şubat’ta nefret suçlarının bin bir türlüsüne tanıklık ettik.
Bir kişiyi hedef haline getirdikten sonra havada bulutların toplanmasından, karada toprağın toz üretmesinden o kişiyi sorumlu tutan hastalıklı bir tutum bu.
Nihat Hatipoğlu diyor ki:
“Hastalığımıza sevinen ve sevinç narası atacak kadar vicdansızlaşan gruba gelince. Ne sandınız. Biz öleceğiz siz yaşayacak mısınız? Ben Rabbe gitmekten hiç endişe etmedim. Günün birinde icabet edeceğim. Din düşmanlığı, İslam’dan nefret sizi bu kadar mı kör, zavallı, sefih ve müptezel etti. Yazık.”
Dediği doğru.
Nihat Hatipoğlu’na niye saldırıyorlar?
Diyanet İşleri Başkanı’na niçin hücum ediyorlar?
Tam da yaptıkları işten dolayı değil mi?
O halde bu saldırıların arkasından Hoca’nın dediği gibi din düşmanlığı, İslam nefreti çıkmıyor mu?
Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ
Diyanetliler Platformu Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
İlginizi Çekebilir
Bir çocuk bir elma ile gözlerini ve kalbini açar
Muhammed, kendi dünyasında yaşayan bir çocuk, bana “sevginin”, “açlıktan” daha büyük olabileceğini ve kurumuş bir elmanın bile dünyanın en büyük hediyesi olabileceğini öğretti.
Gazze'nin yıkıntıları arasında hayata yeniden başlamak
“Evden çıkarken ve eve girerken bir sürü molozun üzerinden tırmanmak zorunda kalıyoruz,” dedi. “Ama bu çadırlarda yaşamaktan daha iyi...
Ramazan'ı Gazze halkının örnekliğiyle yaşamak
Yaşar Değirmenci, geçtiğimiz sene Gazze'de Ramazan boyunca görev yapan Dr. Farhan Abdul Azeez'in verdiği bir röportajda, Gazzelilerin Allah'a olan bağlılıklarını ve bütün imkansızlıklara rağmen Ramazan'ı yaşama biçimlerinin örnekliğini aktarıyor.
Çocuk en iyi sevdiklerinden öğrenir...
Sefa Saygılı çocuk eğitiminde dikkat edilmesi gereken hususları vurgularken ebeveynlerin çocuklarıyla diyaloğunun önemini belirtiyor.
Gazze kalpleri Kur’ân’a, İslâm’a açıyor ve kazanıyor…
Abdullah Yıldız, Gazze sayesinde Müslüman olanların ihtida hikayelerine göz atıyor.
Bir garib-ârif ölmüş diyeler..
Sözleri, güldürmüyor, düşündürüyordu ve herkes de ciddiyetle dinliyor ve hatibin, dile getirdiği ızdırablı, sosyal dertler, yüzüne de yansıyor ve cümleleri dudaklarına âdeta, yüreğinden yoğrulmuş olarak sâdır oluyordu.