© Dini Haberler 2020

FETÖ, Darbe ve İslamcılar

Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Ergün Yıldırım, Türkiye\'nin tarihi boyunca yaşadığı \"darbeler\" serüveninde Fethullah Gülen ve örgütünün ne tavır aldığını ve amacını anlatmış.

Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

DiniHaberler.com.tr:  

FETÖ, 1977 yılında Yüksek İslam Enstitülerinde yapılan boykotları, “İslam’da boykot yoktur” diyerek sabote eder. 12 Eylül rejimiyle gelen başörtüsü zulmüne karşı yapılan eylemler yaygınlaştığı zaman bu defa aynı stratejiyi farklı bir biçimde sürdürür. En büyük camilerde kitlelere başörtü yasağına karşı sürdürülen bu eylemleri İranla, dış mihraklarla ve çarşaf içine giren erkeklerle açıklar. Bu tutumunu 28 Şubat darbesinin yapıldığı 1997 yılında da sürdürür. Bu defa “beceremediniz” ifadesini kullanır. Oldukça eril, aşağılayıcı ve üstten bakan bir ifadedir bu. Erbakan ve temsil ettiği hükümeti suçlar. Darbecilerin yanında yer alarak hareket eder. Bütün bu örneklerde Gülen’in bir tutumu netlik kazanıyor. O da her zaman İslami kesime karşı belli bir mesafe içinde olduğu, dindarların taleplerini iktidar sahiplerinin yanında yer alarak püskürttüğü ve bunun için adeta “fetvacılık” rolünü oynadığı.

Gülen kendisine her zaman güç aradı. Güçlü olanların yanında yer aldı. Hiçbir zaman muhalif olmadı. Ne kadınlar için sokağa çıktı, ne işçiler için ve ne de başörtülüler için. İnsanlar iktidarların çeşitli baskı pratiklerine karşı sokaklara dökülürken ve protestolar yaparken Gülencilik her zaman bunlara karşı çıkmakla meşgul oldu. Onları bastıran, yalanlayan ve hep iktidarları destekleyen tutumlar içinde oldu. İktidarların yardakçılığını yaptı. Bu tutumunu darbeler için de sürdürdü. 12 Eylül’e fetva verdiği gibi 28 Şubat darbesi için de kamuoyu oluşturdu. Televizyonlarda ve gazetelerde boy boy resimler verip konuşmalar yaptı. Röportajları arka arkaya yayınlandı. Hepsinde Erbakan’ı, Milli Görüşçüleri ve İslamcıları reddediyordu. Onları İslam’ı siyasallaştırmakla suçluyordu. Kendisini özenle İslam’ın politik söylemlerinden uzak duran bir alternatif olarak sunuyordu.

ABD’ye taşınınca ulusal güç ittifakından küresel güç ittifaklarına girmeye başladı. ABD, Türkiye’nin iktidarından daha büyüktü! Küreseldi, emperyaldi ve İsrail ile beraber dünya düzeniydi. Bu düzenle kendini özdeşleştirdi. İslamcıları bunu anlamamakla suçladı. Mavi Marmara’da bu tutum iyice belirginleşti. Filistin’de İsrail’e karşı evlerini, çocuklarını, camilerini ve Mescidi Aksayı savunmak için cihat eden Filistinliler ile ilgili tek bir kelime etmezken, İsrail’in ölen insanları için ağlıyordu. Gülen’in ne İslam dünyası, ne ittihat-ı İslam ne de ümmet derdi vardı. O, örgütü için güç peşindeydi. ABD ve İsrail ise en güçlüleriydi. Bundan dolayı bu güçlere yönelen eleştirileri ve muhalefeti kendisine yönelen bir meydan okuma olarak görüyordu. Nitekim İslamcılık reddiyelerini en çok onun adamları, akademik görüntü altında yaptılar.

Feto’nun medyası yoğun bir biçimde İslamcıları aşağıladı. İslamcıları devletçi, iktidarcı ve dünyaya tapanlar olarak suçladılar. Bütün sorunların kaynağını onlarda görüyorlardı. Batı düzeninin bekçiliğini en fazla İslamcılara iftiralar atarak yerine getiriyorlardı. Ak Parti ve iktidarını da siyasal İslamcı diye gösterdiler. Bunun için iktidarı el-Kaide ve Işid ile beraber andılar. Hatta işitçileri destekleyen bir siyasal İslam olarak lanse ettiler. Batı gazetelerinde boy boy PKK’lı terörist kadınlar “artist gibi” gösterilirken, meşru iktidar Ak Parti IŞİD ve siyasal islamla özdeşleştiriliyordu. MİT tırlarına da bunun için el konulmuş ve hizmete sokulmuştu! Güya dünyaya İslamcı bir iktidarın teröristlerle işbirliği içinde olduğunu göstereceklerdi. Böylece “baştan çıkan Bu Ülke” yeniden hizaya sokulacaktı. Batının Türkiye’ye müdahalesini bunun için savundular. Siyasal İslamcı ak parti iktidarı Türkiye’yi ele geçirmişti ve ABD buna müdahale etmeliydi! Darbe girişimi bu argümanlarla hazırlandı ve meşrulaştırıldı. Türkiye’nin meşru iktidarı, demokratik rejimi, “cumhuriyetçi, laik, hukuk ve sosyal devleti” güya Erdoğan iktidarı ile beraber siyasal islamın vesayetine girmişti! Darbe, bunu değiştirecek bir kurtuluş reçetesi görülmüştü. PKK’nın ve HDP’nin söylemleriyle ne kadar benzeşiyor! Onlar da batı düzeninden destek almak için böyle bir strateji güdüyorlardı. PKK’lı ve DAİŞ’li teröristler bombalarını patlattı, feto da darbecilerini kurtarıcılar olarak araziye sürdü.

İlginizi Çekebilir

Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?

Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.

Tesettürden vazgeçme

Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.

Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?

Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!

Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş

Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.

Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı

Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.

Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II

Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…

TÜM HABERLER