Ashab-ı Suffe’nin ruh yapısını arıyor gözlerimiz
MEDYADİYANET HABER- Dergâhları düşünüyorum bazen. İlim ve irfanın bir arada hamurlaştığı, sonra ekmeğe durduğu, sonra da ikram edildiği mekânlardı onlar. Ta Ashab-ı Suffe’den itibaren İslâm’ın ilk mektepleri idi onlar.
Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
DiniHaberler.com.tr: Muzaffer Dereli'nin Kaleminden
Dergâhları düşünüyorum bazen. İlim ve irfanın bir arada hamurlaştığı, sonra ekmeğe durduğu, sonra da ikram edildiği mekânlardı onlar. Ta Ashab-ı Suffe’den itibaren İslâm’ın ilk mektepleri idi onlar.
İlim ve irfan…
Hikmet ve manâ…
Aşk ve muhabbet…
Cehd ve gayret…
Cihad ve Mücahid…
Sabır ve şükür…
Fakirlik ve kanaat…
Tevazu ve hürmet…
Sevgi ve kardeşlik…
***
Daha onlarca manayı hamurlaştırıp insanlığa İslâm’ın eşsiz nurunu yayan ilk İslâm Medresesi/Üniversitesi…
Terbiyecilerin en güzeli, Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in talebeleri…
Ne arzu ne iştiyak ve ne de bitip tükenmez azim ve gayret…
İşte o Ebu Hureyre’ler ki, orada yetişti. Ebû Zerr el-Gıfârî, Huzeyfe, Ammar, Habbâb, Selmân-ı Fârisî, Suheyb-i-Rûmî de onlardandı. O derme-çatma binada. Önemli olan mekân değil, muallim ve müteallimdi. Öğretmen ve öğrenci idi. O eşsiz ruh yapısı idi. Onu ne zaman kazanırsak, yeniden dünya ve ahireti kazanacağız demektir.
***
Dergâhları düşünüyorum bazen. İlim ve irfanın bir arada hamurlaştığı, sonra ekmeğe durduğu, sonra da ikram edildiği mekânlardı onlar. Ta Ashab-ı Suffe’den itibaren İslâm’ın ilk mektepleri idi onlar.
Onlardı insanı insan eden terbiye mekânları. Kâinatın serveri biricik Efendimiz (s.a.v.), orada yetiştirmişlerdi onlarca talebesini. İlimle irfanın olgunlaştırdığı insan-ı kâmiller orada ulaşmışlardı bu eşsiz sevgiye.
Allah Rasûlü (sav) Efendimizden bu terbiyeyi alan güzel insanlar da, başka mekânlarda kurmuşlardı Ashab-ı Suffe dergâhlarını. Birer meş’ale olmuştu her biri bulunduğu mekânda. Semerkand’da, Buhara’da, Taşkent’te, Anadolu’da ve daha nice yerlerde.
Bu çerçevede yetiştirmişti Ahmed Yesevî erenlerini. Anadolu’ya gönderdiği bu alperenler, gönüllerde taht kurmuşlar, İslâm’ın özverisini, vefasını ve fedakârlığını bizzat göstererek, gönül köprüleri kurmuşlardı insanlar arasında.
Ne zaman ki irfansız bir ilim kaldı İslâm diyarlarında; ne zaman ki medreseler, tekke ve dergâhlar ilmin yanında bir irfan mektebi olmayı terk ettiler; işte o zaman felâketler yağmaya başladı bu ümmete. Zira kuru bir lakırdı kalmıştı dillerde. Gönüller berraklıktan bulanıklığa dönmüş, sözler fiiliyata geçirilmez olmuştu. Hâle yansımayan hiçbir ilmin asla faydası olmayacaktı. Artık dünyevî istek ve arzular uhrevî gayretlerin önüne geçmiş, dünya süsü insanı aldatır olmuştu.
Ârif olmadan âlim olunmaz!
O halde yaşadığımız şu çağda, Ashab-ı Suffe misâli nice dergâhlara ihtiyacımızın olduğu asla unutulmamalıdır. Zira bunlar, kâl ile hâl’in birbirine uyum sağladığı, ilmin tatbîkat sahasına geçirilerek âlimliğin yanında ârifliğin de hissedildiği, özel mekânlardır. Zira ârif olmadan âlim olmanın bir kıymeti yoktur. Evet, Meleklerin gıptayla baktığı meclislerdir oralar.
Çünkü gurur yoktur; tevazu vardır. Kibir yoktur; acziyyet vardır. Sertlik yoktur; yumuşaklık vardır. Cimrilik yoktur; cömertlik vardır. Gönüllerde Hakk vardır; zıddı yoktur…
O gönüller ki; nefsin terbiye ve tasfiyesi ile meşgul olmuş, Allah Rasûlü Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in sünnetleriyle bezenmiştir.
Onlar ki, ümmetin öncüsü olan nice Fatihler yetiştirmişler ve fetihlere vesile olmuşlardır. Onlar ki, Ebu Eyyub el-Ensari’yi keşfeden Akşemseddin’ler misâli, Allah’ın kendilerine bahşettiği ikramlarla Ümmet-i Muhammed’e hizmete koşmuşlardır.
Evet, onların her birisi bir gönül doktorudur. Gönüllerin manevî hastalıklarına reçeteler sunan, onlara Allah muhabbetini aşılayan hekimlerdir onlar.
Şimdi ne kadar muhtacız o gönül doktorlarına…
Asrın getirdiği onca çeşit dert, tasa, stres ve gama neşter vuran gönül doktorları lâzım bu ümmete. Dünyalığın zirvesine varmış insanların bunalmış kalplerine, imanın aşk ve muhabbet aşısını vuracak gönül erlerine, Hakk erenlerine muhtacız. İşte onlar da bu dergâhlarda yetişiyorlardı. Alaaddin-i Attar, Abdülkadir-i Geylanî, Şah-ı Nakşibendî, Maruf-u Kerhîler; Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bayram-ı Velîler, Aziz Mahmud Hüdâîler, Hacı Veyis Zâde’ler misâli…
Rabbimiz önce böylesi güzel insanları yetiştirecek mürşid-i kâmiller ihsan eylesin bu ümmete. Birer takvâ abidesi olan bu Hakk dostlarına ne kadar da ihtiyacımız var.
Evet, Ashab-ı Suffe’nin ruhunu arıyor gözlerimiz. Rabbim o ruhun yeniden canlanışını lûtfetsin bu ümmete...
İlginizi Çekebilir
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.
Tesettürden vazgeçme
Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.
Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?
Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!
Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş
Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.
Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı
Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.
Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II
Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…