Müslümanlar farkında değiller ama dini kendi elleriyle yıkıyorlar
MEDYAMilli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi, bugünkü köşesinde “Müslümanlar farkında değiller ama dini kendi elleriyle yıkıyorlar.” ifadelerini kullandı.
ALLAHTAN ümit kesilmez. Lakin toplumun, halkın, gidişatın; İslam dünyasının, insanlığın durumu ümit verici değildir.
Bu hükme nasıl vardın?.. İslamî kriterlerle ölçüp biçerek…
Müslümanlar farkında değiller ama dini kendi elleriyle yıkıyorlar.
İmkan, fırsat, hürriyet, para olduğu halde mutlaka yapılması gereken, yapılabilir hizmetler yapılmıyor.
Bugünkü parçalanmışlığı ve bölünmüşlüğü giderecek, Ümmet birliğini kuracak en ufak bir teşebbüs ve kıpırdanma göremiyorum.
Müslümanlar birleşmemek konusunda birlik içindeler.
Hepsi için söylemem ama nice dinî faaliyet ve hizmet futbol holiganlığı zihniyetiyle yapılıyor.
Tekelcilik, meşreb taassubu son haddinde.
Mü’minlerin birbirlerini ötekileştirmeleri yaygın hale gelmiş.
Ortaklaşa yapılması gereken hizmetler yüzüstü bırakılmış.
Gerçek ulemanın, fukahanın, şeyhlerin, ziyalı Müslümanların ellerinden öperim ama beride haddinden fazla yaman ve yavuz din baronu var.
Onlar Ümmet birliği, ittihad-ı İslam, iman kardeşliği, tesanüd, ortaklaşa hizmet ve faaliyet istemez. Önemli olan kendi saltanatlarıdır.
Osmanlı devletini, bilhassa kuruluş ve yükseliş devirlerinde İslam medreseleri ve tasavvuf tekkeleri ayakta tutuyordu. O iki temel kurum yok artık.
Âhir zaman fitneleri, fesatları, krizleri toplumu temellerinden sarsıyor. Lakin İslamın emr-ı mâruf nehy-i münker farzı esas alınarak yapılmış topyekûn bir ıslah projesi yok.
Dinin direği olan namaz terk edilmiş.
Şeriat çoktan elden gitmiş, din ve iman elden gidiyor.
Siyasal İslam yükselirken din geriliyor.
Onların dinleri para, kıbleleri karıdır şeklinde tarif edilen bir güruh-i lâ yüflihûn dehşet saçıyor.
Gaflet ve dalalet sisleri o kadar koyu ki, göz gözü görmüyor.
Karşısında bir Ebubekir olmayan irtidat yangınları her yeri sarmış.
Kelime-i Şehadet’in ne olduğunu bilmeyen Müslümanlar.
Son Ramazan’da sere serpe açıkta açıkça oruç yendi.
Cuma ezanı okununca işyerleri, dükkanlar, ticaret mekanları açık; caddeler meydanlar insan kaynıyor, toplu taşıma vasıtaları lebalep dolu.
Zekat farizası bir âlem. Ya hiç verilmiyor, ya dosdoğru ve tastamam verilmiyor, yahut birtakım zekat eşkıyasının eline geçiyor.
Bir kısım (yüzde kaçı) Müslüman kadın ve kızların kılık kıyafeti bir fâcia.
Anasıyla zina etmek kadar iğrenç ve çirkin bir günah olan riba yaygın mı yaygın.
İslam ahlakı, islamî faziletler yerlere serilmiş.
Azgınlık=fuhşiyyat ayyuka çıkmış.
Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın, İslam hikmetinin yap dedikleri terk edilmiş, yapma dedikleri yapılır olmuş.
Şimdi biri kalkıp itiraz etse:
Yahu bu kadar karamsar olma be!..
Yüz bin minareden avaz avaz 100 desibel ezan okunuyor ya…
Şadırvanlardan şar şar sular akıyor ya…
15 Temmuzda bütün gece salâ okundu ya…
Lüks, israflı, açık büfeli, ihtişamlı umreler yapılıyor ya…
Kehkeşan Hoca bir milyonluk lüks arabayla geziyor ya…
Binlerce İmam lisesi açıldı ya…
Şu fettan manken, şu zampara sporcu umreye gitti ya…
Bunları dinin ilerlemesi sanan geri zekalının beynine limon sıkmak lazım.
Din öyle ilerlemez, geriler.
Din, gerçek dindarlıkla, ilimle, irfanla, hikmetle, firasetle, marifetle, bildiğini hayata uygulamakla yükselir.
Uçan Hazretler edebiyatıyla din yıkılır.
Ümmet birliği olmazsa, âkibet Endülüs ve Suriye Müslümanlarınınkilere benzer.
İslam dini ile İslamcılıklar bid’atini ayırt edemeyenler ilerlemeden ve gerilemeden bahs etmesinler.
Peygamber (Salat ve selam olsun ona) “Namaz dinin direğidir. O direği ayakta tutan dinini ayakta tutmuş olur, o direği yıkan dinini yıkmış olur” buyuruyor. Namazı ve cemaati terk ve ihmal eden Müslüman bir toplum yıkılmaya mahkumdur.
Suriye Müslümanları birleşik olsaydılar, tek bir Ümmet yapısına sahip bulunsaydılar, râşid bir İmam’a biat ve itaat etmiş olsaydılar, bugünkü yürekler acısı duruma düşerler miydi?
Dinin kıstasları (Kriterleri, ölçütleri) vardır. Müslüman bir toplumun iyi veya kötü oluşu bunlarla anlaşılır.
Namaz kılanların oranı yüzde ona veya yirmiye düşmüşse, camilerin kubbeleri altınla kaplansa, minarelerden avaz avaz 110 desibel ezan okunsa bile o toplum yıkılır.
Binlerce İmam-Hatip okulu açıldı. Bu okullardaki bütün öğrencilerin beş vakit namazı cemaatle kılmaları gerekir. Bu konu üzerinde niçin durulmuyor?
Fırka-i Nâciye Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığını bütün halka öğretmek için niçin ortak (tekrar ediyorum ortak) bir çalışma yapılmıyor?
Yazıklar olsun, bin kere milyon kere yazıklar olsun ki, temel ve ana din hizmetlerine cami helaları, hoparlörler, kaloriferler, klimalar kadar önem vermiyoruz.
İlginizi Çekebilir
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Irkçılar, sokak röportajı sırasında başında üşüştükleri Suriyeli çocuklara küfretti ve saldırı girişiminde bulundu.
Tesettürden vazgeçme
Genç Dergisi medyanın görmezden geldiği mütesettir kadınların hikayesini okuyucularına aktarıyor.
Metaverse “intibak” sağlanabilecek bir ortam mıdır?
Manisa İl Müftülüğü “metaverse” konusunda aceleci sonuçlara varmış!
Türkiye'yi ayağa kaldıracak gelişme! Hepsi işin içindeymiş
Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, TL'ye erişmekte zorlanan Londralı bankaların, Türkiye'de iş yapan bazı şirketleri paravan olarak kullandığını, Türk şirketlerin buradan TL krediyi çekip, Londra'daki bankaya taşıdıklarını ya da dolar hesaplarını TL'ye çevirtip, Londra'da mevduat hesabı açtıklarını hatırlattı. "Londra'da bire 10 faizi alan bizim şirketler bu alışverişten memnundu. Fakat Londra'ya ulaştırdıkları TL'ler sonra Türkiye'de spekülatif işlemlerde kullanılıyordu" diyen Güngör, "Yine mi Brütüsler!" başlıklı yazısında, "Son dönemde bizim Brütüs'lerin (yine aynı isimler) o çetelere her an kullanacakları TL'yi park etmeye başladığını duyuyorum. Hem de öyle az buz rakamlar değil… Şirketler arasında Türkiye'nin dev holdinglerini mi ararsınız, gıdacılarını mı, limancılarını mı, inşaatçılarını mı… Büyükler 500'er milyon TL'nin üzerinde parayı göndermişler. Biraz daha küçükler 250'şer milyon TL" ifadelerini kullandı.
Yazarlarımızdan Abdullatif Acar'ın Yeni Kitabı Çıktı
Huzur ve saadete ulaşmak her insanın en öncelikli hedeflerindendir. Ancak her nedense bunu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Nefsimizin doyumsuz arzuları, şeytanın telkinleri, heva ve hevesimiz bizi yanıltıyor. Anlık düşünüyor ve karar veriyoruz.
Robert Kolej’den Boğaziçi’ne .... -II
Boğaziçi tartışmalarından yola çıkılarak kültürel iktidarın serencamını görmek mümkün…