DİN VE GELENEK !..
Din ve gelenek başlıklı konumuz, millet olarak baştan başa yaşamış olduğumuz Kur'an dışı, Kur'an'ın asla kabul etmediği hususlardır.. Müslüman millet olarak adım adım türbe arayışımız, türbelerden bağışlanma dilemek, türbeyi aracı kılmak en büyük handikap muhtevalı hallerimizdir!..
Su mevzuda örnek verecek olursak ülkemizin her İl'inde, her İlçesinde bir türbe, bir yatır mevcuttur.. Bu türbelerin olması ehemmi mühim değildir. Mühim ve tel'in edilen husus bu türbelerin etrafında oluşan sapkınlıklar, günahı kebair olan amellerdir. Türbeye bağışta bulunmak, hacetimizi gidermesi için o türbeye "eyvallahda" bulunmak gibi sapkınlıklardır. Binaenaleyh, bu konuyu teyit etmesi açısından şu alıntı yazııyı istifade edeceklere sunmak istiyorum:
" Hiç bir kimseye tanrıya yalvarır gibi yalvarılmaz. Çünkü böyle bir davranış şirktir, yalvarılan şahsı tanrılaştırmaktır. İnsanların gidip dilek diledikleri , falan yatırın veya filân babanın günahı yok. Günaha bizde, gidip onlara, Tanrı gibi yalvaran insanlarda. Peygamber'in türbesine dahi gidip yalvarsanız haramdır. O'nun getirdiği Tevhîdin özüne aykırıdır.
Hz. Muhammed bize neyi öğretmiş? Allah'a tapmayı, Allah'tan başkasına yalvarmanın şirk olduğuna, şirkinde affedilmez bir günah olduğunu. İşte Arapların gidip ziyaret etmeleri , karşılarında dikilip yalvardıkları Lât, Verâ. Siz bunları birer taş mı sanıyorsunuz? Hayır, bunlar birer yatır, yani türbe idi. Örtüleri, bekçileri, haremleri vardı. Hz. Peygamber, her bölgedeki veya kentteki bu yatırları, bizzat oranın halkından olan kişiler tarafından yıktırılmıştır. O halde bu türbecilik falan İslâm'ın ruhuna uygun değildir.
Ben türbede yatan kişilerin aleyhinde konuşmuyorum. Orada yatan zâtlar büyük insanlardır İnşaallah!. Onlar Allah'ın veli kulları olabilir. Biz öyle zannederiz. Ama kimsenin kesin biçimde veli olduğunu da bilmeyiz. Biz vahiy almıyoruz ki, o insanın veli olduğunu bilelim. Hatta veli olan kişinin kendisi de veli olduğunu bilmeyebilir. Öyle ise bize düşen, kötü zandan sakınmak, herkes hakkında iyi zan beslemektir.
" Her geceyi kadir bil, her gördüğünü Hızır bil" demişler. Biz kabristanı ziyaret eder, türbelere gidip duâ ederiz. Ama orada yatanlardan bir şey istemeyiz. Sadece Allah'tan isteriz. Dileğimizi O'na arz ederiz. O'nun izni ve emri olmadan hiç kimse bize yardım edemez. Bizim duâmızdan türbede yatan insanın ruhu şâd olur. Yani biz ondan değil, o bizden yararlanır. Bizim yararımızda âhiret düşüncesinin içimize girmesi, iyiliklere yönelmemizdir.
Kabir ziyareti bize âhireti anımsatır. Türbe ziyareti de öyle. Bir gün bizim de böyle ölüp toprağın altına gömüleceğimizi düşünür, âhirete yöneliriz. Bencillikten korunuruz. Toplumda zamanla öyle gelenekler çıkar ki bazen dini bastırır, hatta gelenek Kur'an'ın da üstüne çıkar. Halk, o geleneği gerçek din bilir. Geleneklerin iyileri vardır, onların zararı yok. Ama dinin ruhuna aykırı olanları vardır. Bu tür geleneklere karşı çıkmamız, onları kaldırmaya çalışmamız gerekir.
İyi geleneklerden birisi minaredir. Minareye karşı değiliz. Ama bunun, bir din vecibesi değil, bir gelenek olduğunu bilmemiz gerekir. Hazreti Peygamber'in mescidinin minaresi yoktu. Şimdi minare yapmak için milyarlar harcanıyor.
Minare niçin yapılır? Sesi duyurmak için. Eskiden gerekli idi. Sesi duyuracak hoparlör yoktu. Şimdi hoparlör var. Kimse minareye çıkmıyor. Aşağıdan okuyorlar. Öyle ise milyarlar harcayıp bir kaç şerefeli minareler yapmaya ne gerek var? Caminin simgesi olarak sade, tek şerefeli, cami'in kubbesiyle uyumlu bir minare yeter. Bir kaç minare yerine, onlara harcanacak parayı insan yetiştirmeye daha iyi olmaz mı?" ( Prof. Dr. S. Ateş, Güncel Tartışmalar, say. 374-375)
Hakikaten, ülkemizin öğrenim kurumlarını, burada yetişen gençleri düşünmeden edemiyorum. Bir tarafta, her hafta cuma günleri caminin önünde toplanan yardımlar, diğer tarafta bir değil, iki değil, tam tamamına altı minareli camiler!.. Allah uzun ömürler versin. Sayın Tayyar Altıkulaç hocanın emri ile Müezzinler minareye çıkıp ezan okurlardı. Şimdi var mıdır böyle bir uygulama? Afşin'da yıkılan minareleri unutmadık!..
Netice olarak;
Yukarı satırlarda da izah edildiği gibi, gelenek aziz İslam'ın üzerine çıkmamalıdır. Türbeler yerinde dursun, mezarlar toprağı görsün ve üzerine yağmur çisentileri düşmüş olsun!.. Nedir o kubbeli kubbeli yapılan mimari mezarlar? Allah aşkına sormadan edemiyorum? Kırk, elli senelik böylesi mimari tarzda yapılmış mezarları şimdilerde görün ki, tamamı yere batmış, içerisine çökmüş mezarlardır.
Millet olarak bizde öyle bir gelenek hakim olmuş ki, ölünün geride kalan evlatları mezar yapmak için yarış halindedirler!.. Bu israftan, fuzuli masraftan kurtulmak için İslam'ın israf emirlerini düşünmeleri gerekir. Ölen için yapılacak en güzel hizmet, millete yararlı yol, köprü, öğrenci yetiştirmek olmalıdır..
Aziz İslam'ı geleneğin şerrinden ve zararından kurtarmamız boynumuzun bir borcu olmalıdır!... Aziz Kur'an, bizlere ne gibi bir ferman buyurmuş ise, sahih hadisler ümmete nasıl bir metod ve yol göstermişse, onları tatbik etmek boynumuzun bir borcudur.. Bunları uygular yerine getirir, gelenekle, mitolojik şeylerle oyalanmak zaman kaybından başka bir şey değildir.
Rabbimiz!.. İslam ümmetine bilhassa milletimize Kur'anî yaşamlar lütfeylesin!..Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın