Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

Farklılıklarımız

" FARKLARIMIZ AYRILIĞA GÖTÜRMEMELİ, BİLİŞİP TANIŞMAYA GÖTÜRMELİ!"

" Yine geceleyin ve gündüzün uyuyabilmeniz ve O'nun lutfundan ( payınıza düşeni) arayabilmeniz de O'nun mucizevi işaretlerinden biridir. Şüphesiz bunda da ( varlığın) sesine kulak veren herkesin alacağı bir ders mutlaka vardır." ( Rûm sûresi, âyet 23 )

Tabii ki, uyku nimetinin değerini bu nimetten mahrum kalmayan asla ve kat'a takdir edemez. Onun içindir ki, bütün bu âyetleri, ancak varlığın sesini işitebilecek bir gönül kulağına ve bilincine sahip olanlar algılar ve anlar.

" Ey insanlık! Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan biziz; derken sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki tanışabilesiniz, Elbet Allah katında en üstününüz, O'na karşı sorumluluk bilinci en güçlü olanınızdır. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir , her şeyden haberdardır." ( Hucurât sûresi, âyet 13 )

" Surenin 10 ncu âyetinde imanda kardeşlik vurgulanmıştı. Burada ise insanlıkta eşlik vurgulanıyor ve insanlık ortak paydasına dikkat çekiliyor. Farklılıklar, insanlık ailesini oluşturan unsurların birbirine tahakküm ve üstünlük gerekçesi değil " TANIŞMA" gerekçesi olmalıdır.

İslâm'ın evrenselliğini tüm zamanlarda haykıran bir âyet. Dolayısıyla, Kimse doğuştan imtiyazlı/doğuştan mahrum değildir. Kişinin kendi seçmediği şeylerle övünmesi anlamsızdır.

Takvâ, kişinin kendi akıl ve iradeleriyle yaptıkları bilinçli tercihi ifade eder. Bu şu manayı içerir: Ne kadar sorumlu davranırsanız, o kadar üstün olursunuz." ( K. Tefsiri, M. İslamoğlu, sayfa 1031 )

Buradan şu hususları anlamamız önemlidir. Ülke ve millet olarak, çok farklı kimliklere, hüviyetlere, etnisiteye mensup bir milletiz. Türk, Kürt, Alevi, Çerkez, Boşnak, Laz, Gürcü, Sünni, ve benzeri farklılıklar.

Hal böyle olunca ne yapmalıyız? Zaman zaman yaşanıldığı ve yaşanılmaya devam edildiği gibi, kavgamı yapalım, sürtüşmeye nizaha devam mı edelim? Hayır!..

Tüm bu olumsuzların, çatışmaların, düelloların, sürtüşmelerin, didişmelerin var olmasına, varlığına gereksinim yoktur. Her şeyden önce, bir kere insan mıyız? Tabii ki insanız!.. Sonrası, Müslüman mıyız? Tabii ki, Müslümanız!.. Aynı topraklarda bir ve beraber yaşıyor muyuz? Elbette ki öyledir!,,

O halde, Türk insanı; Kürt insanını tamamen tarihten silemeyeceğine, bu topraklardan kovamayacağına göre, Alevi Sünniyi, Sünni insan Alevi insanı bitiremeyeceğine binaen, en güzeli, en hoş olanı "bir ve beraberlik" içerisinde yaşamak, yardımlaşmak, dayanışmak, kız alıp vermek, kız ve erkekleri farklı insanlarla evlendirmektir!..

Alevi ve Sünni!.. Sünni; Alevi insanı bu vatandan kovamayacağına göre, Alevi insanda, Sünni düşünceli toplumu topluca sürgün edemeyeceğine göre, en güzeli, bir ortak paydada bilişmek ve buluşmak olmalıdır düşüncemiz.

Ortak paydamız nedir?.. Ortak paydamız, aziz Kur'an'ı dinlemek, onun emirlerine boyun eğmekten başka çaremiz bulunmamaktadır.

İşin tuhaf ve garip tarafına bakınız ki; Alevi;Hz. Muhammed'e bağlıyım, onun ümmetiyim diyor, Sünni insan ve kesimler de aynı ifadeleri dile getirerek, Hz. Muhammed'e bağlıyım, onun sevdalısıyım demektedir.

Sünni insanda; Hacı bektaş'ı çok seviyor, Alevi vatandaşta onun bağlısıyım, o " pirim" demektedir. Oysa, Hacı Bektaşı Veli, tarihten takip ettiğimize göre, Haccını yapmış, Kabe'yi tavaf etmiş, Medine'de Resulullah (sav)'i ziyaret ederek, Suriye toprakları üzerinden, Afşin İlçesin de, Ashab-ı Kehf mekan ve makamını ziyaret ederek, orada " Erbain" çıkarmış ve sonra da, bu günkü Hacıbektaş mekanına gelmiştir.

O halde, anlaşılmayan, ayrılık, firak nedir arada bulunan? Camiler ve Cem evleri mi?.. Hayır!.. Bunlar birer ayrılık sebebi olmamalıdır!.. Bendeniz, Hanefi'yim, ama diğer mezhep imamlarını da çok seviyorum. Hanefi olarak, Cem evine gider, orada namaz kılarım. Acaba, Alevi insanımız, camiye,.mescide gelerek, ibadet yapabilecek midir?

Onun içindir ki, tüm bunlar, birer ayrılık sebebi olmamalıdır. Hatta, bir kültür zenginliği, bir inanç birliği olmalıdır. Ayrılıkçıya fırsat vermemek en tabii görevimiz olmalıdır. Ayrılıkçı insan;

Askere düşman, okullara hasım, dine hücum ediyor, İslam' ı kabul etmiyor, askeri öldürüyor, polisi kurşunluyor, bunların vatan, din, iman, İslam diye bir dertleri bulunmamaktadır.

Bir Türk genci Hakkari'de dağın başında, vatan için, bu ülke için, bu topraklar için askerlik yapmaktadır. Bir Kürt genci de, İzmir'de, Edirne'de, nöbet de Kürtçe şarkılar, müzik söyleyerek askerlik yapmaktadır. Niçin ve neden? Elbette ki, bu vatan içindir!..

Sonuç olarak;

Elimizi taşın altına koyarak düşünmeliyiz. Benliği, ben olmayı, benden başka kimse yoktur; zihniyet ve algısını bir taraf ederek, biz olmayı, birlikte yaşamayı öngörmeli ve bu düşünceden kopmamalıyız!..

Düşünmeliyiz ki, bu topraklarda 350 yıl hüküm sürmüş bir Selçuklu, altı asır hayat ikame etmiş bir Osmanlı ve bir asra yakın bir zamandır da yaşayan TÜRKİYE CUMHURİYETİ, hep bu sayede, bu minval üzere hareket etmiş olduğu için yaşamış, başka düvellere karşı kendisini göstermiştir.

Taa Viyana önlerine gelen, Anadolu insanı, sadece Türkçe konuşan, insanlar mıydı acaba?.. Çaldıran savaşında, yığın yığın kitleler, sadece Kürt insanı mıydı?

Sadrazamlar, paşalar, vezirler, serdarlar, komutanlar,yaverler, akıncılar, akıncı beyleri, sadece Türk veya Kürt mü idi ki, başarılı olmuşlardır?..

Hayır!.. Hayır!.. Türkiye'nin; huzur içerisinde, mutlu ve kutlu bir şekilde yaşaması için, Kur'an'ın sesini ve soluğunu dinlemeli, millet olarak ona kendimizi adapte etmeliyiz. İşte, bunu yaptığımız an görülecektir ki, Kurt Kuzu ile bir yürüyecek, Dicle kenarında Kurt Koyunu kapmayacaktır. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın