İSLÂM DÜNYASI; DEĞİŞİME CESARET EDEMİYOR!..
Ne yazık ki, tüm İslam beldeleri, memleketleri perişan, yoksul, fakru zaruret içerisinde çırpınıp durmaktadır!.. Camiler; leba lep dolmakta, Cuma, Bayramlar, cenaze namazları insan kitleleri tarafından her tarafı doldurmaktadır.
Lakin, söz konusu kitlelerin, manevi, maddi bir ağırlığı bulunmamaktadır. Yani, okunan Kur'an'lar; kıraat edilen hadisler, toplum hayatına etki etmemekte, dünyevi olarak rahata, huzura, barışa. birliğe, beraberliğe, hedef göstermeye ön ayak olmamaktadır.
Namazlar kılınmakta, dualar yapılmakta, saflar oluşturulmakta ama, aynı saflar, kalkınmayı, medeniliği gündemleştirmemekte, hizipleşmeyi, mezhepçiliği önleyememektedir. İnsanlar, tarikatlara bölünmüş, gavslar, kutuplar, şeyhler, Mehdi artıkları tarafından fırka fırka yapılmıştır.. Onun içindir ki;
" İslam dünyası/kültürü/düşüncesi içine kapanıyor. Yapısal bir değişimi gerçekleştirmeye çok ihtiyacımız olduğu halde, bunu itiraf etmiyor, bunu ihmal ediyor, ya da açıkça değişime cesaret edemiyoruz.
Düşünsel, kültürel, entelektüel bir hesaplaşmaya cesaret edemediğimiz için, politik bir hesaplaşmayı da hiç aklımızdan geçirmiyoruz. İslam toplumlarında, muhafazakâr gelenekçi, görenekçi, tarihçi, coğrafyacı statükoların radikal inşalara, yapılanmalara , yaklaşımlara, değişim/dönüşümlere yönelmesinin çok zor olduğunu görüyoruz.
Amerika ve Avrupa İslam'ı kendileri için temel bir rakip olarak görüyor. Bu nedenle, Amerika, İslam'a yönelik savaşım " iyinin kötüye karşı savaşı" olarak tanımlanabiliyor. Amerikalılar kendilerini " vaat edilmiş toprak" üzerinde yaşayan, Tanrı tarafından seçilmiş bir halk olarak görüyor.
Bu noktadan hareketle, dünyaya vaziyet etmek, dünyayı kontrol etmek, dünyaya düzen vermek, dünyayı biçimlendirmek üzere dini bir görev üstlendiklerini düşünüyor Amerika. Bu gün Amerika, Tanrı'dan ilham alarak politika yaptıklarını belirten politik bir kadro tarafından yönetiliyor.
Amerika Birinci Dünya Savaşından sonra Ortadoğu'nun petrol zenginliklerini sömürmek üzere Ortadoğu'ya yerleşti. 2 Şubat 1945 yılında yapılan bir anlaşma ile Arabistan petrol kaynaklarının işletilmesi ve Suudi Kraliyet ailesinin güvenliğinin sağlanması konusunda mutabakata varıldı.
Amerika Suudi Arabistan ile İsrail'in güvenliğini sağlama konusunda aşırı hassasiyet gösteriyor. Suudi Arabistan aracılığıyla Arap dünyasını da kontrol edebileceğini düşünüyor Amerika.
1990-1991 Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan Amerikan askerî üslerinin faaliyetlerine izin vererek Mekke ve Medine'nin saygınlıklarına küstahça gölge düşürdü." ( İktibas, kasım 2008, A. Müftüoğlu, sayfa 63)
Tüm bu menfi, çirkin, ahlaksızca haller olur iken, İslam ülkelerinde ne gibi bir faaliyet olmaktadır? Hiç bir kıpırdama, heyecan, düşünce eylemi, aktivite mevzu bahis değildir. Yukarı satırlarda arzettiğim gibi, Kur'an tilavet ediyoruz, sadece ölmüşlerimizi düşünüyor, onları diriler olarak kurtarmaya çalışıyoruz.
Oysa, diriler ölmüşlerden daha mağdur, mazlum, perişan, biçare bir vaziyette iken, sadece şeyhlerin, üstadların tembihleri ile, diriler; nasıl olur da ölmüşleri kurtarabilir? Hesapları yapılmaktadır.
Örneğin, Feto iblisi, tam tamamına bu ülkede 40 yıldır ağladı, sızladı, sel, sümük attı da ne oldu?.. Kur'an ve İslam adına bir hizmeti, bir yararı dokundu mu?
Feto'nun öyle bir hizmeti oldu ki, Amerika'nın, İsrail'in dünyada söz sahibi olması için her türlü hilesini, hurdasını, manevrasını esirgemedi. Tıpkı bunun gibi, Suudi ülkesi, maddi imkânlarını, gücünü, kuvvetini, tesirini, kat'iyyen Müslümanlardan yana kullanmamakta, tamamı ile, Amerika ve İsrail'e bütün gücüyle hizmet etmektedir. Dolayısıyla,
" Dinî algılar, dinî sorumluluklar, dinî hayat sulandırılıyor. Magazinel bir dinî hayat oluşuyor, moda bir din tarzı gelişiyor. " Her şey mubah' anlayışı yaygınlaşıyor.
Bâtınîlik, Hurufilik, yeni bir Bahaîlik, Mehdicilik vb. gibi tevhidi temelleri olmayan, nasslarla temellendirilmesi mümkün olmayan akımlar ilgi görebiliyor, Yeni Bahaîlik tam da İslâm karşıtlarının istediği bir çerçeve üzerinde çalışıyor. Bu çerçeve cihad'ı içermiyor, bütün dinlerin birliğini savunuyor.
Bütün cemaatler kendi liderlerinin " mehdi" olduğunu iddia ediyor. Bu iddialar farzı muhal ciddiye alınacaksa bugün ortalık " mehdi"lerden geçilmiyor demektir. Mehdiler gelmişler ancak, her ne halse bir türlü görevlerini yapmıyor, ya da yapmak istemiyor.
Böyle bir laubalilik ancak dini hayatın temel ilkelerini yitirdiği bir toplumda yaşanabilir. İslam'ı, dünya ile yeryüzü ile ilgilenmeyen, gökyüzü ve ahiretle ilgilenen bir gönül işine dönüştürmek isteyenlerin bir hayli mesafe aldıklarını görmek gerekir.
Ahlaksız, ilkesiz, ölçüsüz, sorumsuz, bencil, bilinçsiz, ufuksuz, hizipçi, ırkçı, keyfî, yerel, bağnaz, köylü, duyarsız, çıkarcı , ticari dindarlık biçimleri oluşuyor.
Her din'dar, dünyayı kendi şeyhinin/üstadının/hocaefendisinin/ağabeyinin ufkuyla sınırlandırıyor, öncelik, derinlik, nitelikten yoksun, büyük ufuklardan, büyük bilinçten, büyük duyarlıktan, büyük ahlaktan yoksun bir anlayış tarzı gelişiyor." ( a. g. d. sayfa 64)
Sonuç olarak;
Maalesef, 21 nci çağın Müslümanları; değişimden, değişime uğramaktan, Kur'an'ı hayat tarzı edinmekten korkmaktadırlar. İstiyorlar ki, gelenek yaşasın, atalarcılık varlığını korusun, Kur'an anlaşılmasın, dost kimdir? düşman kimlerdir? anlaşılmasın!..
Zaten, Müslümanların azıcık bilgileri, görgüleri, Kur'anî idrakleri olsa idi, kendi için de, ABD'ye, Batı'ya, İsrail'e hizmet etmekte olan Şeyhler, Mehdiler, müritler olmayacaktı!..
Müslümanlar; dünyayı az okumakta veya hiç okumamaktadırlar!.. Varsa, yoksa, fırsatını bulup, Akdeniz yoluyla Batı ülkelerine kaçmak, evlerini, vatanlarını, yurtlarını, yuvalarını,. yaşlı anne ve babalarını, virane haline getirilmiş evlerinde bırakarak kendileri vatanlarından firar etmeyi düşünmektedirler.
Onun içindir ki, İslam topraklarında ne yoktur ki?.. Petrol, doğalgaz, medeniyet izleri hasılı her şey bulunmaktadır!.. Bir zamanların, bin bir gece masalı yaşanılan Bağdat'ı, şimdilerde, kaçılan, görmek istenilmeyen şehri haline gelmiştir.
Şam şehri!.. Emeviyye camii ve külliyesi!.. Şimdilerde, bombalar altında kalmış, 4 milyon insan, Türkiye topraklarına kaçmış, bir kısmı Ürdün, Lübnan ve bir kısmı da denizlerde boğulmuş veya abasını Batı ülkelerine atabilmiştir.
Bu durum ne olacaktır?.. Tüm Müslüman ülkelerin, üst üste yapmış oldukları şu " Umre" ziyaretlerine bir çeki düzen vermeleri gerekir. Çünkü, Umre paraları ABD'ye akmakta, İsrail'e hizmet etmektedir. Sonrasın da ise, kurşun olup, mermi olarak tekrar Müslümanlara dönmektedir!.. Rabbim!.. Kur'anî algı lütfeylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın