Âmâ ve Âlim bir dostumun, ilginç Tevekkülü
Şark medreselerinden icazetli ve üç fakülte bitirmiş, Din Sosyolojisi Yüksek Lisans diplomalı ve şu anda daTasavvuf Doktorası ön çalışmaları yapmakta olan âlim bir hocam var.
Aynı zamanda yaşam koçum ve dostum olan bu zât, hasbelkader 29 yaşlarında âmâ olmuş.
Bu zâtı yıllar önce, Kur’an Kırâati konusunda, Tashih-i Hurûf eğitimi alırken tanımıştım.
Üstün zekâ ve hafıza kabiliyeti ve özellikle de üstün ilmî deha sahibi oluşu nedeniyle, kendisinden yaşam koçu olarak azami derecede istifade etmeye çalışıyorum. Sadece ben değil, cami imamları, ilçe, hatta il müftüleri bile içinden çıkılamayan sosyal, felsefî ve fıkhî mevzuları o zâta danışırlar. Bazı işadamları da sosyal konularda istifade ederler.
Üstelik bu zât, 14 ciltlik ve 6000 sayfalık Risale-i Nur Külliyatını da bir defa Arapçasından, dört defa da Türkçesinden hatim etmiş olduğundan, Risale-i Nur konusunda da uzmandır.
-“Çağımızdaki sosyal ve manevî hastalıkların bir nevi REÇETESİ olan Risale-i Nur metodunun, incelenerek ve muhatap seviyelere göre derlenerek, M. Eğitim sistemimizle, insanlığın istifadesine sunulması elzemdir” diyor.
Şu âmâ hâliyle bile, bir yandan tahsiline devam ederken, diğer yandan tüm ilim dallarını ihtiva eden düzeyde, 20’den fazla yetişkin talebesi ile de gönüllü meşgul oluyor.
Kendisiyle zaman zaman ilim meclislerine giderken ve dönerken, özel sorular da sorarak istifade etmeye çalıştığım için, bazen kendisiyle ilgili merak ettiğim sorular da soruyorum.
Meselâ dün akşam; Beykoz belediyesi ile Müftülüğünün düzenledikleri Konya seyahatine gideceğini söyleyerek, benim de onu belediye önündeki otobüslere götürmemi istemişti. Ben de maalmemnuniye kendisini götürürken, yolda ona şöyle özel bir soru sordum:
-“Hocam, kusura bakmayınız, fakat geçen ay Marmara bölgesine bir haftalık bir seyahatiniz olmuştu. Şimdi de Konya’ya gidiyorsunuz. Hiçbir şey göremediğiniz halde, nasıl zevk alıyorsunuz? Niçin her seferinde büyük bir iştiyakla gidiyorsunuz? Merak ediyorum” dedim.
Bana cevaben:
-“Şuna inanın ki Raif hocam, ben bütün seyahatlerde, herkesten çok daha fazla lezzet, zevk ve keyif alıyorum. Sen müsterih ol. Çünkü gören; göz değildir, ferasettir… Gittiğim yerlerin ulviyetini ilmen bildiğim için, oradaki manevî zâtlarla rabıta kuruyorum.” ..dedi.
Ben de hayret içinde ve gayri ihtiyarî olarak şöyle bir soru daha sordum:
-“Yâ hocam, ben de sizin yanınızda, gördüğüm güzellikleri tezekkür etmeye, o güzellikleri övmeye utanıyordum. Çünkü; siz göremiyorsunuz diye, sizi imrendirmemeye dikkat ediyordum. Bazı âmâ kardeşlerimiz, bu eksiklikleri için ‘..herkes görüyor da, ben niçin göremiyorum’ diye çok sitem ediyorlar. Sizdeki bu görme eksikliği nedeniyle, sizin de öyle üzüldüğünüzü düşünüyordum. Yani bu eksikliği, kafanıza hiç takmıyor musunuz?”…
Şu müthiş cevabı beni allak-bullak etti. Daha doğrusu bir hayli sarsarak, kendime getirdi:
-“Raif hocam, ben Yüce Rabbimin bana ihsan ettiklerine bakıyorum ve fazlasıyla yeterli buluyorum. Bana verdiklerinin bile şükrünü edâ edemediğim için, VERMEDİKLERİNİ kafama hiç takmıyorum. Yani sınav gereği (29 yaşındayken) geri aldıklarına hiç bakmıyorum. Çünkü mülk O’nun cc.. İstediği gibi tasarruf eder. İstediği zaman alır-istediği zaman verir. Biz O’nun cc tasarrufunu sorgulama durumunda değiliz. Verdiklerinin şükrünü edâ etmek zorundayız ve mecburiyetindeyiz. Sen, Risale-i Nurdaki ‘TERZİ örneği’ni hatırlasana!” dedi.
Ben o örneği çokça okuyup, çokça dinlediğim için, hatırladım ve kendime geldim. Şimdi yeri gelmişken, o hârika, ilmî ve edebî örneği hatırlayamayan veya henüz okumamış olan genç kardeşlerim için arz edeceğim. Ek olarak da: Sinsi bir plân ile yabancılaştırıldığımız orijinal kelimelerin yanlarına, (anlamlarını) da yazacağım ki, genç kardeşlerim de anlasınlar. Şöyle ki:
“..Nasıl ki mahir bir san’atkâr (çok kabiliyetli bir terzi), kıymettar (çok değerli) bir elbiseyi murassâ ve münakkaş (çok değerli taşlarla süslü ve işlemeli) surette yapmak için, bir miskin (uyuşuk ve aylak) adamı, lâyık olduğu bir ücrete mukabil (uygun bir ücret karşılığında) model (manken) yaparak, kendi san’at ve maharetini göstermek için, o elbiseyi o miskin adam üstünde biçer, keser, kısaltır, uzatır; o adamı da oturtur, kaldırır, muhtelif vaziyetler verir. Şu miskin adamın hiçbir hakkı var mıdır ki, o san’atkâra desin: ‘Beni güzelleştiren bu elbiseye neden ilişip (müdahale edip) tebdil ve tağyir ediyorsun (değiştirip bozuyorsun) ve beni kaldırıp oturtup meşakkatle, (bana zahmet verip) benim istirahatimi bozuyorsun? ..Diyebilir mi?... ..Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl, (senin vücudunun Sanatkârı ve azamet sahibi olan Allah cc.) her bir nevi mevcudatın mahiyetini birer model ittihaz ederek (yarattığı her canlıyı birer model kabul ederek) ve nukuş-u esmâsıyla kemâlât-ı san’atını (bütün Esmâ tecellileriyle süslediği mükemmel vücut eserinde sanatını) göstermek için, her bir şeye, hususan zihayata (özellikle canlılarda) , duygularla murassâ (görme, işitme vs. gibi çok değerli taşlarla ve duygularla süslü)bir vücut libasını (elbisesini) giydirerek, üstünde kalem-i kazâ ve kaderle nakışlar yapar. Cilve-i Esmâsını gösterir(aslında O’na cc. ait olan senin vücudunda, Esmâsının tecellileriyle değişiklikler yapar). Her bir mevcuda dahi, ona lâyık bir tarzda bir ücret olarak, (Yukarıda arz edilen hocamızda da görüldüğü gibi) bir kemal, bir lezzet, bir feyiz veriyor… >‘Mülk sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf edebilir’ Sırrına mazhar olan o Sâni-i Zülcelâle (Allah’a cc.) karşı hiçbir şeyin hakkı var mıdır ki, desin, ‘Bana zahmet veriyorsun, benim istirahatimi bozuyorsun.’ (Veya benim görme duygumu vs. niçin alıyorsun? vb. ..Diyebilir mi?) ..Hâşâ!...
Evet, mevcudatın (varlıkların ve canlıların) hiçbir cihette Vâcibü’l-Vücuda (Allah’a) karşı hakları yoktur ve hak dâvâ edemezler. Belki hakları, daima (sürekli) şükür ve hamd ile verdiği vücut mertebelerinin (verdiği diğer nimetlerin) hakkını edâ etmektir…” (Bediüzzaman Hz.)
Demek ki o âmâ zât, yerden göğe kadar haklıymış, değil mi?...
Bizlere de; âmâ olarak sınanmadan, bu mümtaz zâtın tevekkül ve teslimiyetine bakıp tefekkür ederek, böylesinedetaylı İBRET almak düşüyor… Saygılarımla arz ediyorum.
Facebook Yorum
Yorum Yazın