En bereketli ibâdet, TEFEKKÜR
Evet, yanlış okumadınız.
Velâdet(yani Hz. Muhammed’in SAV. Doğumu) haftasına girdiğimizi şu mübarek günlerde de, en bereketli, kişilere az gayretle en çok kazandıran ibâdettefekkürdür.
Bu müjdeyi, Dünyanın en doğru sözlüsü olduğunu, düşmanlarının bile tasdik ettikleri Hz. Muhammed (SAV) vermiştir. “Bir saat tefekkür, bir sene nâfile ibadetten daha hayırlıdır.”
(Bkz. Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310)
- Şimdi düşünelim; bir saatlik bir gayretle, bir SENE nâfile ibadet etmiş gibi sevap kazanmak, az bir avantaj mıdır?
Ancak, her yüksek avantajların elde edilmesinin, elbette birtakım gayret ve bedelleri vardır:
Meselâ; Doktor olmanın, liseden sonra 5-6 sene, Pilot olmanın liseden sonra çok uzun(Toplam 20-30) yıllar eğitim bedelleri olduğu gibi.
Bir senelik nafile ibâdetin sevabını, sadece bir saatte kazanabilmenin bedeli de “kişilerin ilmi, takvası, aklı, ferâseti, kabiliyetleri ve tefekkür kapasitesinden sonra; Te’vil-i Ehâdîs kelimesinin ikinci anlamı olan, Te’vîl-i Ehdês kabiliyetlerini geliştirmekle mümkündür.
Te’vil-i Ehdês: Hâdiselerin, eşya ve olayların iç yüzüne nüfuz etmek, özüne ve köküne vâkıf olmaktır. Yani; olayları doğu okumak, doğru ve ferasetle yorumlamak ve doğru tahlil etmek anlamlarına geliyor.
Te’vîl-i Ehdês; eşya ve olaylara mânâyı ismi ile değil, mânâyı HARFÎ ile Allah cc hesabına bakabilmekle mümkün olabiliyor. Bunun en kısa ve kolay yolu da Risale-i Nur Terapileridir. Sürekli okumak ve sohbetlerine devam etmektir…
- Bundan sonrası, çok basit ve çok kolaydır.
Sadece camide veya medreselerde değil, sokakta yürürken de, ormanda veya deniz kenarında piknik yaparken de, bir çiçeğe, böceğe, yeni doğmuş bir yavruya bakarken de Te’vîl-i Ehdês uygulanarak, onların üzerindeki Esmâ, Sıfat ve İlâhî tecellileri görebilmektir.
Meselâ: Bir ÇİÇEĞE bakarken, Alîm(sınırsız ilim, bilgi sahibi), Kadîr(sınırsız kudret ve güçlü), Rahmân(sınırsız merhamet, bağışlama ve yardım eden), Hakîm(hikmet, gâye sahibi), Mülevvin(renklendiren), Müzeyyin(süslendiren), Musavvir(şekillendiren), Kuddûs(pâk ve temiz olan ve yapan). Hâlik(yoktan vâr eden), Basîr(her şeyi gören), Lâtîf(bütün incelikleri bilen) Mübdî’(örneksiz yaratan), Muîd(yok edip tekrar dirilten), Muhyî(yaratıp can veren), Muktedir(dilediği şeyi, dilediği ânda yaratma kudreti olan), Nâfî(faydalı şeyler yaratan), Zâhir(varlığı eserlerinde görülen) Esmâ ve Sıfatları görülebiliyor.
Sadece bir çiçeğe baktığımızda bile; 17 Esmâ ve Sıfatları görülüyorsa, MEYVE çiçeklerine baktığımızda Rezzâk(rızıklandıran), Şâfî(Şifa vericileri yaratan), Mukît(rızıklandıran, gıdalandıran) vs. Esmâ ve Sıfatlarını da TEFEKKÜR edebiliriz.
Böyle tefekkürlere dalan kişi, her zaman; bir saatine bir SENE nâfile ibadet sevabı kazanacağı gibi, yalnızlığında bile kendisini, Yüce Rabbiyle birlikteymiş gibi hissederek, son derecede hâz, huzur ve mutluluklara dalabilir.
Bu Tefekkür metodlarını öğrenip uygulayan kişi, çiçekle konuştuğu gibi, ağaçla da, toprakla da, böcekle de, hastalıklarla da, belâ ve musîbetlerle de, hatta Kâinatla da konuşabilir.
Yüce Rabbimiz insanlarla; Tenezzülât-ı İlâhî olarak gönderdiği Kur’ânla konuştuğu gibi, eserleriyle de hâdiseler ve olaylar aracılığı ile de konuşabiliyor. Varlığını da, şah damarımızdan da yakın olduğunu da hissettiriyor.
NETİCE: Kişi her neye baksa; bu en bereketli ibâdet olan, tefekkür sevabına ulaşabilir.
Eskiden bu mertebeye ulaşabilmek için, çilehânelerde uzun ömürler geçirilirdi.
Şehir şehir, belde belde dolaşarak, medreselerde eğitim alınıp, birçok şeyhten ve müderristen uzun yıllar dersler alınırdı. Elbette bunlar da, Hak Cemaatler ve tarikat yolları da gayet başarılıdır.
Ancak şimdi Bediüzzaman Hz.’nin Risale-i Nur metod ve prensipleriyle, çok kolaylaşmıştır.
Bunun için de Risale-i Nur eserlerini sürekli anlayarak okumak ve mütâlâalı Risale-i Nurun
derslerine, sohbetlerine, yani Nur Terapilere sürekli devam etmek zorundayız.
Böylece kişi, evinin bir köşesinde bile, bu metod ve prensiplerle, Yüce Yaratıcısıyla olan birlikteliğini, her ân iliklerine kadar hissedebilme imkânına ulaşabilir.
Yüce Rabbimiz zaten bu gerçekleri, Âlemşümûl olan Kur’ân-ı Keriminde bildirmiş:
“Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün bir biri ardınca gelişinde, TEFEKKÜR eden insanlar için, elbette birçok ibretler(ve dersler) vardır.” (Âl-i İmran, 190.)
“O akıl sahipleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken dâimâ Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını TEFEKKÜR ederler. Ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” derler. (Âl-i İmrân 191.)
- Allah’ın cc şu iltifatını görüyoruz, değil mi?..
Yazılanların tümünü te’yîd eden Allah kelâmından sonra, başka söze ne hâcet. Vesselâm…

































Maşallah rabbim hayırlara vesile etsin çalışmalarınızı daim eylesin