Filistin’den, İbretlik bir anekdot
Bu ilginç ve ibretlik olayı videodan izlerken, kendimi birkaç kez gözyaşlarıma ve hıçkırıklarıma kaptırdım. Sonunda da haz ve lezzet verici ulvî düşüncelere daldım.
Olayın Dramatik yönünü değil; özellikle de tevekkülün ve sabrın önemini te’yid eden bir olay olduğu için, bu ulvî olayın hazzını siz değerli dostlarıma da tattırmak istiyorum.
Filistin’de küçük bir caminin Müezzini olan İbrahim, aldığı çok cüz’î maaşını, üç kişilik ailesinin asıl ihtiyaçlarına bile yetiştiremiyordu.
Ayın ilk yarısından sonra, genellikle mahalle bakkalından borç olarak, aç kalmayacak kadar en ucuz gıdalardan alarak idare etmeye çalışıyordu.
Yeni aylığını alınca da önceki borçlarını ödediği için, kalan aylığı her geçen ay daha da azalıyordu.
Kendisinin ve eşinin neyse de, küçük kızının bile bazı geceler aç yattığına yüreği dayanmıyor, gecelerini gözyaşlarıyla Yüce Rabbine niyazlarla geçiriyordu.
Öğle namazından sonra biraz da olsa ferahlamak için, kendisini yakındaki tenha bir ağaçlığın arasına attı. Seccadesini serip birkaç rekât namaz kıldıktan sonra, yüce Rabbine niyazda bulunuyordu ki, şımarık bir Yahudi kadını gelip karşısına dikildi.
-“Mahallemizin en yakışıklısı ve güçlüsü olduğun halde, senin açlıkla boğuştuğunu bakkalımızdan öğrendim. Bak, bu tenha yerde biz bizeyiz. Sana dilediğin kadar para ve vücudumu teslim ediyorum” diyerek gayet çirkin ve Âhiretini mahvedecek bir teklifte bulundu kadın. Bu çok ağır bir sınavdı.
Kabul etse, hem tüm âilevi sıkıntıları sona erecekti. Hem de nefsî emmaresi tatmin olacaktı.
İbrahim bir ân bile tereddüt etmeden, bu teklifin Allah’ın emir ve yasaklarına İSYAN olduğunu bildiği için, nefis ve Şeytanın da teşviklerine rağmen, seccadesini topladı ve koşarcasına oradan uzaklaştı.
Eve varınca da açlıklarına ve paraya şiddetli ihtiyaçlarına rağmen kendisini kaptırmadığı için, Hz. Yusuf gibi şükürler etmeye başladı.
Yüce Peygamberimizin (SAV) öğrettiği ilgili duâ ve niyazları yaparak, kendisini Allah’a cc. böyle âsi olmaktan kurtaran Yüce Rabbine saatlerce şükürler etti.
İbrahim sabrın ve tevekkülün zirvesindeydi, fakat aksilikler birbirini kovalıyordu.
Yahudi olan bakkal, dükkânını kapattıktan sonra İbrahim’in evinin penceresine dayandı.
Nâralar atarak “biriken borçlarının çok arttığını, artık sabrının taştığını, çok kötü şeyler yapacağını” deli gibi bağırıyordu.
Eşi ve kızı çok korktular, sabaha kadar birbirilerine sarılıp, titreyerek hıçkırdılar.
İbrahim de çaresizlikler içinde kıvranarak, yine Yüce Rabbine niyâzlarda bulunuyordu.
Yine çok bunalmıştı ve biraz ferahlayabilmek maksadıyla, köyünün başka tenha bir yerine gitti. Bodur bir ağacın altına diz çöküp, yine Yüce Rabbine yalvarmaya başladı.
Gözyaşlarıyla ağlayarak niyâzlarda bulunuyordu ki, yanı başına sürünerek bir sokak kedisi geldi. Önce onu yaralı sandı. Kucağına aldığında, kısa bir süre sonra kedi bayıldı.
Telâşla koşarak veterinere götürdü.
Veterinere; “Şimdilik hiç param yok. Fakat n’olur şu kediyi tedavi edin ve kurtarın. Parasını ben sonra öderim” dedi.
Vicdanlı veteriner, yardımcısıyla birlikte teşhisi koyarak, kediyi ameliyata aldılar. Kedi sert bir cisim yutmuş ve sindirim sistemini tıkamıştı. İbrahim de kediye acıyarak ve ameliyatı merakla izliyordu. Veteriner, çıkan kanlı cismi yıkayarak dikkatle inceledi ve İbrahim’e uzattı.
-“Bu sizindir hocam. Yoksulluk içinde olduğunuzu duydum. Bu çok çok değerli bir elmastır, haydi artık çok çok zengin oldunuz. Fakat kedi maalesef öldü” dedi.
Yıllardan beri kendisine iltica ettiği Yüce Rabbi, İbrahim’in duâ ve niyazlarla, TEVEKKÜL ve sabırlarına karşılık, inâyetini hiç umulmadık bir şekilde gönderiyordu.
İbrahim artık o semtin en zengini, en merhametlisi ve cömert bir kişiydi.
İlk işi; kedinin ameliyat borcunu ödedikten sonra, fakir ve yoksullar için büyük bir bakkal dükkânı açtı. Bakkalın başına, maaşlı bir görevli tayin ederek, “hiçbir fakir ve yoksullardan tek kuruş dahi almayacaksın”diye emretti. Bakkalın her zaman erzak dolu olmasını da kendisi üstlenmişti.
Demek ki kendisi en çok bu yokluklardan, yoksulluklardan, eşine ve kızına bir şey alamadığında kahrolduğu için, önce yoksullardaki bu acıları durdurmayı gâye edinmişti.
Kim bilir, belki de Yüce Rabbimiz; diğer yoksulların duâ ve niyazlarının cevaplarını, onların da tüm ihtiyaçlarını, toplu olarak, İbrahim’in vasıtasıyla böylece gönderiyordu.
Konumuzu, ilgili âyetlerden sadece birisiyle taçlandıralım.
İsrâ Sûresi, 30. Âyet: Şu kesindir ki, Rabbin dilediği kimsenin rızkını, nasîbini bollaştırır, (sınav gereği) dilediğinin nasîbini daraltır. Çünkü Rabbin kullarının her hâlini bilip görmektedir.
Allah kelâmından sonra başka söze ne hâcet. Vesselâm…

































Facebook Yorum
Yorum Yazın