İÇİM PARÇALANDI, Nerede bu devlet?!
Evet dostlar içim parçalandı, sanki yüreğim ağzıma geldi, dondum kaldım ve derin düşüncelere daldım.
Bolu Grand Kartal otelde, cayır cayır yanan çoluk, çocuk, kadın ve erkeklerin feryatlarla ve çığlıklarla şehit olmaları, elbette çok büyük bir ıstıraptı. Sebep olanlar, devlet nezdinde yargılanıyorlar.
Haberlerdeki, yanan arabadan insanları çıkarmaya çalışma gayretlerine rağmen kurtarılamamaları, yanarak vefat etmeleri elbette bizleri perişan etti.
Ancak benim derdim ve içimin parçalanması, bunlardan çok çok daha fazla dehşetli bir olay içindir. Yukarıdaki olaylarda 80 Küsur kişinin yanarak ölmesi, en fazla 15-20 dakika sürdü ve neticede hepsi HÜKMÎ ŞEHİT oldular. Yakınlarına da inşâAllah şefaatçi olurlar.
Oysa benim içimin parçalandığı olayda, 80-100 kişi değil, MİLYONLARCA kişi; 15-20 dakika yanarak ölmeye değil, ÖLMEDEN binlerce sene ebedî CEHENNEMDE yanmaya sürüklenenler içindir.
Sizleri üzmek istemezdim, fakat bu konu “HEPİMİZİN DERDİ olması gerektiği için”, yazmak ve dertleşmek zorunda kaldım.
- Beni dertlendiren ve içimi parçalayan konu şu:
Sokak Röportajlarının birinde spiker “salavat getirebilir misiniz?” diye soruyor.
18-20 yaşlarındaki gençlerden bir kısmı, “salavat ne?!..” diye sorup, gülüşerek spikerle dalga geçiyorlar.
Bir kısmı bildiğini iddia ederek, (salavat yerine) Kelime-i Şehadet getiriyor. Yani onlar da bilinçsiz. Çoğunluğu ise maalesef rahatlıkla, “abi ben Müslüman değilim, ATEİSTİM” diyor.
Evet dostlar, olay maalesef işte bu kadar vahim!..
Bendeniz 75 yaşındayım. 40-45 Sene kadar önceleri öğretmen kardeşlerim ve Öğretim Üyesi arkadaşlarım, “gençliğimiz, Îmandan ve Kur’ândan YOKSUN yetiştiriliyor” diye şikâyet ettiklerinde, ben abarttıklarını zannediyordum.
Hatta Mahmud Efendi Hz. vaazlarında; “Allah aşkına acıyın bu insanlara. SEL GİBİ CEHENNEME AKIYORLAR.” ..diye feryat ettikçe, o zât “ehl-i takvâ nazarıyla baktığı için, böyle çok endişe ettiğini” düşünüyordum.
Asrımıza damgasını vuran, Bediüzzaman Hz. de, kendisiyle yapılan bir röportajda bakınız nasıl feryâd ediyor:
TBMM’deki konuşmasında, “namazın ve Îmanın önemini” anlattıktan sonra, bazı kişilerin muhalefetine uğradığını hatırlatarak “sen şuna-buna niçin sataştın” diye soran spikere:
-Farkında değilim. Karşımda müthiş bir YANGIN var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde EVLÂDIM yanıyor, ÎMANIM tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, Îmanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti(önemi) var? O MÜTHİŞ YANGIN karşısında, bu küçük hâdise(olay) bir kıymet ifade eder mi? ..diye cevaplar veriyordu.
Demek ki Bedüzzaman Hz.’de, Mahmud Efendi Hz.’de, o yıllardan beri DİNDEN ve KUR’ÂNDAN YOKSUN eğitimlerle, neslin ve gençliğin bugünkü gibi ATEİZME sürüklendiğinifark ettikleri için, öyle feryat ediyorlardı. Mesâilerini de hep bunun için harcıyorlardı…
Evet dostlar, bu işin hiç şakası yok.
Girizgâhta anlatılanlarda da, Mahmud Efendi Hz’nin ve Bediüzzaman Hz’nin feryatlarında da hiçbir abartı yok!..
Timurtaş Uçar Hoca efendinin, Mahmud Esad Coşan Hoca efendinin, Süleyman Efendi Hz.’nin, üstat Kadir Mısıroğlu’nun, İskender paşa, Menzil cemaati liderlerinin vd. tüm müsbet cemaatlerin azami gayretleri, hep bu müthiş yangını söndürmek için değil miydi?..
Bu ateizme ve dolayısıyla Cehenneme sürüklenen gençlik, sizin, benim ve tüm Türk ve Müslüman halkın nesli, akrabaları ve evlâtlarıdır.
Aslında; ateistlikle inkâr etmek, EBEDÎ ÂHİRET yolculuğunu asla engelleyemez.
Sadece Ebedî Cennetleri engeller ve Ebedî Cehennemlere namzet eder...
Bizler neslimizin, akrabalarımızın ve evlâtlarımızın seyahat ettikleri bir otobüsün, devrilerek yanmaya başladığı haberini alsak; nasıl tüm imkânlarımızla o yangını söndürmeye koşarız, lütfen bir düşününüz?..
İşte BU YANGINI, yani gençliğin ateizme sürüklendiğini gördükten sonra, ON KAT DAHA fazla kararlılıkla ve feryat ederek koşmak zorundayız…
Çünkü bu yangın, 20-30 dakika yanıp ölünecek gibi değil; MİLYONLARCA SENE, belki de EBEDÎ sürecek BİR CEHENNEM AZABI, çok çok dehşetli bir yangındır.
Gerektiği gibi ciddiye almayıp ihmal edersek eğer; hem gençlerimizin mahvına, hem de bizler VEBÂL altında kalarak, kendi mahvımıza sebep olunacaktır.
Yüce Rabbimiz, hepimizi muhafaza buyursun…
Sizleri asla üzmek istemezdim, fakat ülkemizin ahvâli maalesef böyle!..
Sokak hayvanları hakkında bir yasa çıkarabilmek için, nasıl hükümetlere baskılar yapıp tedbir aldırıyorsak; bu konuda da hükümete, devlet ricâline ve Belediye yöneticilerine, ÖLESİYE kararlı baskılar yapmak ve neslimizi ve evlâtlarımızı korumak ve kurtarmak için, çok ciddi ve zorunlu Eğitimlerle tedbirler aldırmak zorundayız.
Çünkü bizim neslimiz ve evlâtlarımız, sokak hayvanlarından BİN KAT daha değerlidir… Vesselâm.

































Facebook Yorum
Yorum Yazın