Abdullatif Acar

Abdullatif Acar

Mail: acarabdullatif@hotmail.com

Kanaat Önderleri İmamlar

Din görevlisi her şeyden önce din gönüllüsüdür. Çünkü gönüllü olmak ancak bu görevin ifasını kolaylaştırabilir. Din gönül işi olduğundan dinle ilgili her hizmette gönülden yapılırsa sonuç elde edilebilir. İmamların mesai mefhumu olmadığı gibi sadece camiyle ve namazla sınırlandırılacak görevleri de yoktur. Tarihe baktığımızda en çok fedakârlığı imamlar yapmışlardır; İstiklal mahkemelerinde toplumun selameti, İslam’ın muhafazası için canlarıyla bedel ödeyen, idam sehpalarında sallandırılan, nice sıkıntılara rağmen dini anlatmaya devam eden imamlar olmuşlardır.

28 Şubat döneminde en çok kıyıma uğrayan imamlar, 15 Temmuz hain darbe girişiminde de ezan, bayrak ve vatan için salalarıyla ülkenin üzerinde çöreklenen karabulutların dağılmasında belirleyici olmuşlar,  meydanlara nöbet için koşmaktan çekinmemişlerdir.

 Yaşadığımız Korana virüs salgınıyla yine en büyük görevleri üstlenen, insanlara maddi ve manevi destek olmaktan çekinmeyen din görevlileri olmuştur.    

Din gönüllüsü olmayı kabul ettiyseniz her hususta fedakârlığı kabul etmişsiniz demektir. Emekli olduktan sonra dahi hala göreviniz devam edecektir; imam olmadığı yerde namaz kıldırmalı, kuran okunacak yerde kuran okumalı, bütün beklentilere cevap vermelisiniz. Bu yola çıktıysanız 7 gün 24 saat, her an ve her yerde göreve hazır olmalısınız. Gecenin bir yarısında kapınız çalınır, bir dert arz edilirse itiraz etmeyeceksiniz. "Şimdi bunun zamanı mı?" diyemeyeceksiniz. Zamansız sanılan nice işler imamın asli işi ve görevi kabul edilmiştir.

Öyle ya! Ölümün, hastalığın, bir felaketin, ulusal tehlike arz eden bir durumun zamanı olmaz, işte siz o anda orada hazır bulunmalısınız.   

Doğumlarda çocuğun kulağına ilk ezanı okuyan, evlilikle hayatları birleştiren, ölüm anında, taziyede kederde, üzüntü de olmazsa olmazdır imamlar. Çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla ayrı ayrı herkesle empati yapmak mecburiyetinde kalan, herkesin manevi hatta maddi ihtiyaçlarıyla ilgilenmek mecburiyetinde hisseden  imamların yüklerinin ağırlığını görmemek mümkün değil. Köyde muhtar; köyün her şeyiyle ilgilenen; hastalara yol gösteren doktor, toplumun görüşlerini ciddiye aldığı kanaat önderi, anlaşmazlıklarda ara bulucu, küs ve dargın olanları barıştırıcı; koruyucu, kollayıcı;  yeri geldiğinde vefakâr bir baba, bir amca, hayırlı bir evlat, yolda kalmışın arkadaşı, darda kalmışın yoldaşı, üzüntülere ortak olan, sevinçleri paylaşan yani insanın olduğu her yerde birinci derecede ihtiyaç duyulan insandır din gönüllüsü imamlar.

Aç olan, yeri yurdu olmayanların da ilk başvurduğu, asla geri çevrilmeyeceğini bildiği yer camiler ve o camilerin görevlileri imamlardır. Çünkü kapıya geleni boş çevirmemek imamın vaazlarının konusudur, birlik ve beraberliğin tesisi asıl işleridir. Mutlaka çare üretecek, herkese yol gösterecektir o. İnsanlar imamlara hiç kimseye açmadığı sırlarını açar, onlardan medet umarlar. Bu yönüyle imam verilen sırların emanetçisidir aynı zamanda.   

Cemaatin içerisinde her düşüncede ve görüşteki insanların olması muhakkaktır. Düşüncelerin ayrışma sebebine dönüşmemesi, fitne ve ayrılıkların körüklenmemesi için ortak değerlerde buluşturmada imamın rolü büyük ve bir o kadar görevi zordur. Ancak bu bir gönül işi olduğundan sabır ve metanetle başarılı olmak mecburiyetindedirler. Din gönüllüleri imamlar sadece devlet memuru gibi hareket etmeleri mümkün değildir. Çünkü konumları buna müsait değildir. Örnek olarak “resmî belge olmadan imam nikâhı kıymak suçtur” derseniz bunun gibi birçok talebi kanuna dayandırarak karşınızdaki insanı kolayca ikna etmezsiniz. Çünkü siz kanun adamı olmanın yanında dini gönüllere nakşetmekle görevlisiniz. "Ben bugün izinliyim, şu talebinizi gerçekleştirmem" deme lüksünüz de yoktur. Ne kanunen ne de dinen böyle bir gerekçeniz olamaz. Ayrıca toplumun beklentileri, yanlış inanış ve algıları hurafelere varan dinden saydıkları inançları söz konusudur. İmam idare edebilen, yönetici ruhuna sahip bir kabiliyette olmalı ki, bütün bu olumsuzlukları yüklene bilsin. Aksi takdirde herkesi memnun edebilme anlayışıyla bir gün farklı bir yapıda başka gün daha farklı bir davranışla işi sürdürmek otoritenin, inisiyatifin başkalarının eline geçmesine sebep olur ki, bu sefer siz yönlendiren değil yönlenen, etkileyen değil etkilenen durumuna düşersiniz.

Dinin, imama yüklediği görevin ana kaynağını teşkil eden sorumlulukları vardır. Din devlet ve toplum... Bu üç önemli muhatap arasında dengeyi yakalamak bir beceri ve maharet işidir. Bu nedenle imam donanımlı ve dayanıklı olmalı. Bilgili olmanın yanında bilgisiyle amel eden; ihlâsı ve samimiyeti ve güvenirliğiyle örnek teşkil etmeli. Sabır ve metaneti elden bıraktığınızda sıradan bir memur gibi davranırsınız ve cemaatin beklentilerine ve ihtiyaçlarına cevap veremediğinizde yine huzursuz olursunuz. Kuran ve sünnetin kriterleri, olmasa olmazları sizin hayatınızda taklitten arınmış, ihlâs ve samimiyetle ve gönüllülük esasıyla görevinizin temelini ve dayanağını oluşturmalı aksi takdirde sadece devleti memnun etmeye endeksli bir hizmet anlayışı sadece suni davranış olur ki bu da verimliliği engelleyen bir durumdur. Din gönüllüsü her şey den önce rıza-i ilahiyi gözetmeli. Yaptığı işleri ve eylemleri kuran ve sünnet referansına dayandırmalı.   

Buraya kadar anlattıklarımızdan sonra imam her şeyi halletmiş olmuyor ebette ki. Çünkü bütün insanların bakışları her an ve her zaman üzerlerinde olmaya devam etmektedir. Beklentilerin çok olmasından olacak ki imamların her davranışı göze batar. Görevdeki küçük bir aksaklık hemen şikâyete konu olur. Derdinizi anlatmakta zorlandığınız zamanlar söz konusudur. Hastalığınızı, mazeretlerinizi dinletemediğiniz anlarda azminiz, hizmet aşkınız zayıflar. "Zaten her zaman imam izinlidir" anlayışı imamı en zor duruma sokan bir durumdur. İmam da insan... Bazen, beşer olması nedeniyle hata işleyebilir bunu normal algılamak bir tarafa, hemen imamı defterinden silen cephe alan nice insanlar olur. Halbuki imam, başkalarıyla empati yapmak mecburiyetinde olduğu gibi, ilişkilerde, cemaatinde aynı anlayışa hâkim olması gerekir. Din gönüllüsü imamların, cemaatin küçük bir menfaat çatışmasında ellerinde hazır silah gibi şikâyetle tehdit edilmeleri yâda hiçbir dayanağı olmadan aylarca soruşturmalarla yıpratılmaları imamların motivelerini zedelemekte, hizmet heyecanlarını yok etmektedir. Bu gibi durumlarda amirin görevlisinin yanında bulunması, ucuz kaygılarla, hesaplarla görevlisini tabiri caizse, kurda kuşa teslim etmemesi gerekir.   

Diyanet teşkilatı yüz elli bin personeli olan köklü, her yerde görevlisi bulunan bir kurum. Dolayısıyla her kurumda olduğu gibi diyanette de görevli olan imamlardan hatalı insanlar çıkabilir. Biz bunları istisna olarak görmek mecburiyetindeyiz. Onların işlediği suçları elbette ki savunacak durumda değiliz. Lakin asıl mesele birkaç görevlinin yaptığı hata nedeniyle bütün teşkilatı töhmet altında bırakmak, canla başla nice başarı ve hizmetlerle ömrünü geçiren insanları da suçlu ilan etmek…  

Cami dernek başkanlarının kendilerini amir gibi görüp imamlara istediklerini yaptırma ihtirasları imamların elini kolunu bağlayan başka bir eksiklik ve mutlaka çözüme kavuşturulması gereken bir problem. Ebetteki her derneği bu sözlerimizde kastetmiyoruz yanlış anlaşılmasın. Böyle problemli yerlerde Senelerce durumunuzu ve camideki konumumuzu anlatmak zorunda kalıyorsunuz. Sonunda Anlaşıldığınız da meçhul.   

İmamların lojmanlarının olmaması veya çeşitli sebeplerle oturtulmaması başka bir problem… 24 saatte görevde olan imamları başka memurlarla kıyaslama hatasına düşülüyor bazen. Lojmanların temininde ve kullanılmasında bazı derneklerin engellemeleriyle karşılaşıyor. Ve imamlar görev yerleri uzaksa mağduriyetin en ağırını yaşıyorlar. "Para alıyorsan mecbursun, gelip gitmeye” işin kolayını seçmektir.   

10 -15 sene öncesinde imamların maddi durumları ve sosyal hakları pek, iyi değildi, başka bir işle meşgul olmaları da suç kabul edilirdi. Bu bir baskı aracı olarak kullanılırdı. Din hizmeti hususunda birçok engellemeler söz konusuydu. Hamdolsun şimdi bunları aşmış durumdayız, birçok imkân ve fırsat elimizde, özlük haklarımız daha iyi, lakin bu her işin halledildiği anlamına da gelmez. Bu birazda toplumun din görevlisine bakışı ve din görevlilerin sorumluluklarını bilmeleriyle alakalı. Çünkü toplumda oluşan kötü imam algısı hala devam etmektedir. Eski Türk filmlerini bilirsiniz! O filmlerde imam pejmürde kıyafetiyle muska yazan, cinle uğraşan, tecavüzcü, para ve şehvet düşkünü diye lanse ediliyordu. Bunu cami cemaati de izliyor” benim arkasında namaz kılığım Bir insanı bu kadar kötü tanıtamazsınız diye tepkisini göstermiyordu. Hala "imamın anında ye yazılıdır" anlayışı mevcut. "Maaş verilmese hiçbir imam namaza gelmez" inancı içler acısı. Şimdi bu ve bunun gibi problemlerin üzerine ısrarla gidilmediği müddetçe sadece yüzeysel uyarı ve talimatlarla imamların motive olmalarını beklemek yeterli olmaz. Her şeyden önce başta imamlar ve Diyanet yetkilileri olmak üzere, daha fazla gayret ve çabalarla fedakâr ve vefakâr bütün din gönüllüsü kardeşlerimizin itibarları yeniden hak edilen yere getirilmeliyiz.

Selam ve dua ile…

Makale Yorumları

Facebook Yorum

Yorum Yazın