SÖZ DEYİP GEÇME!
Adı üzerinde; hikâye. Anlatılır işte! Her nedense dinleyeni de çoktur hikâyelerin. Hisse almak için söylenen bu olaylar çoğu kez yaşanmamıştır bile. Lakin hayatın gerçeklerine bire bir dokunur. Ben de bir hikâyeyle başlamak istiyorum müsaadenizle.
Malumunuz ormanlar kıralı diye tanınan aslan bir gün: Ben ormanlar kralıyım fakat hayvanları yeterince tanımıyorum. Onları sarayıma çağırayım da hem tanışalım hem de sarayımın ihtişamını bir görsünler” demiş.
Önce davete ayı icabet etmiş. Ancak sarayın kokusunu pek beğenmemiş ayı.
“Bu sarayda ne kadar pis kokuyor” deyip burnunu kapatmış. Bunu hakaret sayan aslan ayıyı bir pençeyle yere yıkarak boğuvermiş.
Davetlilerden olan maymun, güya kendini korumak için:
“Bu ne güzel koku böyle, mis gibi kokuyor, bu saraya çok beğendim” demiş
Aslan bunun tavrını da, yağcılık kabul ederek beğenmemiş. onu da ora da bir pençeyle yere serivermiş.
Sıra kurnazlığıyla ün salmış tilkiye geldiğinde: “En iyisi susmak” diye düşünmüş tilki.
Aslan sormuş:
Sen hiçbir şey söylemedin. Söyle bakalım sarayımı nasıl buldun, kokusunu beğendin mi? Tilki:
“Efendim affedersiniz ben hiçbir şey hissedemiyorum zira nezle olduğumdan burnum koku almıyor” deyip canını kurtarıvermiş.
Evet, ne büyük dersler var bu hikâyede. İşte insanda dilinin ektiğini biçiyor çoğu kez. Sözler aslanlara yaranmak için değil, Yaratan’a “yar” olmak için olmalı. Söz doğru olanı ifade etmeli. Söz olsun diye değil, öz’e dokunsun diye söylenmeli.
Ayağın nereye yürüdüğünün hesabını soran, göze nereye bakması gerektiğini de göstermiştir? İnsana bilmediğini öğreten Allah, bildiğiyle amel etmeyi niye emretmemiş olsun? Kalemle yazmayı öğreten, neyi yazmamız gerektiğini talim ettirmedi mi sanıyoruz? Dil ile konuşmayı bahşeden Allah, nasıl ve niçin konuşacağımızı elbette ki bildirmiştir.
Yüce Allah bir Ayet-i kerimesin de şöyle emrediyor bizlere:
“Ey iman edenler Allah'tan korkun(Emirlerine bağlanın yasaklarından sakının) ve doğru söz söyleyin.”(Ahzap: 70)
Peygamberimiz(s.a.v) de:
“Kim Allah'a ve ahret gününe inanıyorsa, hayır söylesin ya da sussun.”(Tirmizi) diye bizleri uyarıyor.
Hz. Ali (r.a.)ise:
“Dil insanın terazisidir: Cehaleti ile hafifler, aklı ile ağırlaşır” demiştir.
Akıllı olmak için tilki kadar kurnaz olmaya da gerek yok. Her davranışın ölçüsü rıza-ı ilahi ise susulacak yerde susacak, konuşulacak yerde konuşacak, bağırılacak yerde avazınız çıkana kadar bağıracaksınız. Yeter ki sözünüzün ahlakı, kalpten gelen bir derinliği bulunsun.
Hal, insanı en güzel anlatan ifade şeklidir. Hâl’den anlamayana söz söylemekte israf olur. Lakin hal ehli olmakta kolay değildir.
Söz cambazları, kelime simsarları, cümle sihirbazları da çoktur. Boşluk içerisinde olan insanları hemen kapıverirler böyleleri. Kurtulması da hayli zaman alır.
Söz esirdir söylemeden önce. Söylendi mi bilmeden bir defa, esir eder insanı. Yunus’un ifadesiyle “söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı./ söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz
Söz insanı insan eder belki de sultan. Lakin sultanlığını her şeyin sahibine kul olmakta göremeyenler Aslan'a yaranmak için bin bir türlü kılığa girerlerde ormanın asıl sahibini unuttuklarından çakallara, kurda, kuşa yem olurlar.
Kısaca: Söz doğru olduğunda mutlaka söylenmeli. Doğru bildiklerini söylemekten ve yazmaktan imtina ettiğinde ise yanlış bildiklerini doğru diye söyler olur insan.
Allah doğruyu yaşayan, konuşan ve yazanlara bizleri de ilhak eylesin. Selam ve dua ile…
Facebook Yorum
Yorum Yazın