Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

Mail: f_saglik@hotmail.com

Peygamberimiz (s.a.s), Cami ve Namaz

Her yıl, 1-7 Ekim tarihleri arası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu yıl, “Peygamberimiz (s.a.s), Cami ve Namaz” temasıyla haftamızı idrak ve ihya edeceğiz inşallah. 

Namaz; dinin direği, müminin miracı, imanın hayata yansımasıdır. Huzurun, teslimiyetin ve kulluğun tezahürüdür. Rükün, şart ve adabına riayet edilerek kılınan namaz; nefsimizi terbiye eder. Ömrümüze bereket katar. Evlerimize huzur verir. Bizleri dünyevi hırs ve gösterişten korur. Yorgun ruhlarımızı dinlendirir. Zorluklara ve sıkıntılara karşı sabretmeyi öğretir.

Namaz, hayatımıza yön veren, bizi istikamet üzere sabit tutan bir yol haritasıdır. Nitekim bizler; namaza başlarken ‘İftitah Tekbiri’ alır, Allah’tan başka ilah olmadığını dile getiririz. ‘Kıyam’ ile hakkın yanında batılın karşısında duracağımızı, zulme ve zalime asla rıza göstermeyeceğimizi beyan ederiz. ‘Kıraat’ ile Kur’an-ı Kerim’i okur, onun çağları aşan mesajlarını hayatımızın her alanına aktaracağımızı ifade ederiz. ‘Rükû’ ile Allah’tan başkasının önünde eğilmeyeceğimizi izhar ederiz. ‘Secde’ ile Rabbimize olan yakınlığımızın huzur ve mutluluğuna varırız. ‘Selâm’ ile elimizden ve dilimizden kimseye zarar gelmeyeceğinin güvenini veririz.

Sevgili Peygamberimiz namazı kötülüklere karşı bizleri koruyan bir kalkan olarak görmüş, meleklerin şahitlik ettiği sabah namazıyla gününe başlamış, “Her kim sabah namazını kılarsa, o kimse Allah’ın koruması altındadır.”  buyurmuştur. Bir vakit namazı terk etmeyi; dünyayı ve içindekileri kaybetmekle eşdeğer görmüştür. Resûl-i Ekrem (s.a.s) sabah namazının bereketiyle başlayan gününü yatsı namazının sekinetiyle tamamlamış, “İnsanlar sabah ve yatsı namazındaki sevabı bilselerdi sürünerek de olsa camiye gelirlerdi.”  buyurmuştur.

Müslümanların hayatında namaz, kişinin Allah ile olan bağını canlı tutan bir ibadet, camiler ise bu ibadetin hayat bulduğu mübarek mekânlardır. Camiler; Allah’ın evi, Kâbe’nin şubesi, şehirlerimizin kalbi, medeniyetimizin temeli, huzur ve barışın teminatı olan mukaddes yerlerdir. Birlikte omuz omuza huzura durduğumuz, kardeşliğimizi pekiştirdiğimiz; doğru ve sahih bilgilerle hayatımızı güzelleştirdiğimiz ilim, hikmet ve irfan yuvalarıdır.

Cami ve namaz; haz, hız, tüketim ve yalnızlığın kıskacındaki günümüz insanına nefes alma, sükûnet bulma ve yeniden huzura erme fırsatı verir. Toplumsal barışa katkı sağlar. Çocuklarımıza ve gençlerimize kimlik ve kişilik kazandırır, sorumluluk bilinci aşılar. Onları zararlı alışkanlıklardan ve yıkıcı ideolojilerden korur; ailelerine, topluma ve insanlığa faydalı hale getirir. O halde, Yüce Rabbimizin, “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Biz sana rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır”  (Tâhâ Suresi,132)  ayetine icabet ederek ailemizi; tatlı dil, güler yüz ve sabırla namaza alıştıralım. Rızık endişesinden dolayı çocuklarımızı ve himayemizde çalışanları namazdan alıkoymayalım. 

Ankebût sûresinin kırk beşinci ayet-i kerimesinde: “Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Kuşkusuz namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.”  Denilmektedir.

Bu Ayet-i Kerimede açıkça Hz. Muhammed’e hitap edilerek “kitaptan sana indirilen” denilmektedir. Burada zikredilen “kitap” ın Kur’an-ı Kerim olduğu açıktır. “Hayâsızlık” diye çevrilen fahşâ kelimesi,  Arapça’da aynı kökten olan fuhuş kelimesiyle eş anlamlı olup genellikle çirkin sözler ve fiiller için kullanılır. Daha genel olarak başta zina olmak üzere edep, iffet, haya gibi erdemlerle çelişen söz ve davranışları ifade eder. “Kötülük” şeklinde çevrilen münker ise, ma‘rûf kavramının zıddı olarak genellikle “aklın ve sağduyunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı tutum ve davranışlar” anlamına gelir.

Âyete göre gerek abdest, kıraat, rükû,  secde, ta‘dîl-i erkân gibi zâhirî şartlarına ve rükünlerine gerekse ihlâs, huşû, takvâ gibi mânevî şartlarına özen göstererek kılınan namaz, İslâm’ın ve sağ duyu sahibi erdemli toplumların edepsizlik, hayâsızlık ve kötülük sayıp reddettiği tutum ve davranışlarla uyuşmaz, âdeta bir nasihatçi, bir uyarıcı gibi namaz kılan kişiyi bu davranışlardan meneder. Böylece âyette namazın ahlâkî tesirlerine, kötülüklere karşı koruyucu özelliğine işaret edilmektedir. Namaz kıldıkları halde hak hukuk gözetmeyen, edep ve ahlâk kurallarına uymayanlara da dolaylı bir uyarı yapılmaktadır.

Yaygın yoruma göre “Allah’ı anmak” diye çevrilen zikrullahtan maksat namazdır. Nitekim  Cum‘a sûresinde de cuma namazı için aynı tabir kullanılmıştır. Namazın zikir kelimesiyle anılması, onun tam bir ibadet bilinciyle,  Allah’ın huzurunda bulunulduğu şuuru ve sorumluluğu ile eda edilmesi şartıyladır ki belirtilen ahlâkî etkiyi gösterecek kaliteye ulaşmış olacağını ima eder. Bu şekilde namaz kılarak Allah’ı anmak en büyük ibadettir. Namazın insandaki Allah şuurunu güçlendirme işlevi, diğer faydalarından daha önemlidir. Âyet-i Kerimede namazın böyle bir bilinç ve sorumluluk duygusundan uzak olarak kılındığı oranda ibadet kalitesini de kaybedeceğine işaret vardır.

Din görevlilerimize gelince;

Öteden beri mihrapları imamsız, minberleri hatipsiz, minareleri ezansız bırakmayan din görevlilerimiz, sadece ezan okumak ve namaz kıldırmakla yetinmeyip toplumda din ve sosyal hizmet gönüllüleri olarak çalışan, çevresindeki insanların derdiyle dertlenip ilgilenen vefakâr, cefakâr kimselerdir. Kadın-erkek, çocuk, genç, yaşlı, fakir-zengin ayrımı gözetmeksizin toplumun bütün kesimlerine din hizmeti sunma gayret ve heyecanı taşıyan, vatandaşlarımıza muhabbet, kardeşlik, birlik ve dirlik ruhu aşılayan örnek şahsiyetlerdir. Din görevlilerimiz insanları yargılamadan, hor görmeden, ötekileştirmeden sevgi, saygı, hak-hukuk, hoşgörü ve duygudaşlık esaslarına dayanan bir din hizmeti anlayışıyla hareket etmektedir.

Bu yüzdendir ki ecdadımız bu kişilere “hademe-i hayrat” yani “din hizmetçileri” diyerek onları onurlandırmıştır. Kendilerini din hizmetlerine adayan bu insanlar her daim ve her yerde çevresindeki insanlara yüce dinimizin tebliğ edilmesinde ve kitabının öğretilmesinde hizmet erleri olmuşlardır. Onların bizlere olumlu yaklaşımlarına bizler de olumu karşılıklar verelim. Onlardan kaçmayalım. Yanı başımızda bulunmaları ile iftihar edelim. Sadece işimiz düştüğü zaman değil (doğum, evlilik, ölüm gibi) her zaman onları bağrımıza basalım, gönüllerimizde ayrı bir yer verelim. Eğer camimizin, Kur’an kursumuzun din görevlisi gönlümüze giremediyse kabahati hemen ona yükleyip kendimizi aklamayalım. Unutmayalım ki, biz onlara bir adım yaklaşırsak onlar bize koşarak geleceklerdir.

Yüce Allah’a sonsuz hamd olsun ki, cennet vatanımızda tarihin hiçbir döneminde din hizmetleri ve din eğitimi desteksiz ve sahipsiz kalmamıştır. Bundan sonrada kalmayacaktır.

Bu vesileyle ezan ile başlayıp sala ile son bulan hayatımıza rehberlik eden hocalarımızdan, camilerimizin en değerli varlığı olan cemaatimizden ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum. Yüce Rabbim, yurdumuzu camisiz, camilerimizi cemaatsiz, minarelerimizi ezansız bırakmasın.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

Facebook Yorum

Yorum Yazın