Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

DONUKLAŞMIŞ BİR DİN ANLAYIŞI !.. 

                                                             

     " Başına gelen her iyilik Allah'tandır; başına gelen kötülük de kendindendir. Biz seni bütün insanlığa elçi olarak gönderdik; ve buna ( birinin şahid olması gerekirse), en büyük şahit olan Allah yeter." ( Nisâ sûresi, âyet 79 ) 

     Bu varlıkta iyiliğin asli kötülüğün arızi olduğuna delalet eder. Her şey  yaratılış gayesi istikametinde hareket ettiği sürece iyidir. Bu iyilik eşyanın kendisinde var olan değil, yaratanın ona yüklediği bir iyilik olduğu için Allah'a atfedilmelidir. 

     Bu vesile ile, bu günkü konumuz ehemmi mühim, ciddi, İslam'ın kaderini, Müslümanların geleceklerini ilgilendiren bir konudur. 

     Güünümüz Müslümanlarının vahyi, tüm kıt'aları, tüm insanlığı kuşatacak şekilde düşünmesi, insanlığın böylesi bir bocalama devresinde Kur'an'ı ön plana çıkararak, beşeriyetin idrakine, anlayışına, yaşamına sunması bir zorunluluktur. Çünkü;

     " Batının sepetini karıştırdığımzda yine yukarıda bahsettiğimiz ideolojilerle bağlantılı daha bir çok ideoloji keşfediyoruz. Hepsi birbirinin yamağı olarak devam ediyor. 

     Anladık ki batının ürettiği değerlerden bize çok bir fayda yok. Cumhuriyetçilik, laiklik, hümanizm,hedonizm, anarşizm, nihilizm, modernizm, post modernizm, fütürizm vs. her biri ilahlık yarışında olan ideolojiler.. 

     Ne insanı anlamaya gayret ediyorlar ne insanlık adına değer üretiyorlar. Hepsi insanın çamur tarafından beslenen ideolojiler . 

     Bir de bunların yanında vahiyle bir şekilde irtibatları olmuş ama vahiyden biraz daha uzaklaşmış görünen gelenek ve kültür haline gelmiş donuklaşmış bir din anlayışı var. Batının sepetini bir yana koyup geleneksel din anlayışları ile olması gereken din anlayışının olduğu o sepetleri değerlendirmeye başlıyoruz. 

     Bakalım bize neyi sunacaklar. Biz arayış içindeyiz doğru olana sahip olmak doğru olanın yanında saf tutmak ve doğru olana teslim olarak ölmek istiyoruz. Çünkü biz onuru, şerefi ve haysiyeti bilen biriyiz. Sorgulamalarımızı tamamlayana kadar sorularımız devam edecek. Zira miras kalan bir dini değil iman ettiğimiz bir dini kabullenmek istiyoruz." ( İktibas, B. Zeran, Şubat 2o11, sayfa 35) 

     Hakikaten, Müslüman kitleler olarak sorgulayamıyoruz. Neyi, neleri sorgulayamıyoruz? Vahiy adına, Kur'an namına geleneği, atalarcılığı, klasizmi sorgulayamıyoıruz. 

     Maalesef, gelenek, atalarcılık bütün ağırlığı ile üstümüze çökmüş, belimizi gelenekçiliğin baskısından, şerrinden kurtaramıyoruz. Din adına ölüye hatim, din namına ölmüşlerimize mevlid okuma, okutma eylemleri, esas olan vahyin anlaşılmasına, yaşanmasına, düşüncesine fırsat vermemektedir.  Oysa, inanç abidesi merhum Akif diyordu ki:

     " Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,
        Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı."  ( Akif)

      Bu aziz insan, makamı cennet olsun, nurlar içinde yatsın!.. Bu sözlerinden dolayı suçlanmış, tu-kaka edilmiştir. Kimler Akif'i ve düşüncelerine saldırmış olabilir? Elbette ki, gelenekçi zihniyet mensubu, Diyanet'in kürsülerde söz, mev'ize, kıssa bulamayan vaizleridir.  Halbu ki;

     " Bir fikri değerlendirip bir yargıya varmak istiyorsak yapmamız gereken en öncelikli iş değerlendirmeye aldığımız fikrin ilk çıkış noktasına, ana kaynağına ulaşmak onu okumak ve onu anlamak olmalıdır. 

     Eğer komünizmi öğreneceksek Karl Marks'ın " Das Kapital" kitabını okumamız gerekecek, Eğer okumuyorsak komünizme dair yapacağımız eleştirilerde biraz insafsız biraz havada kalır. Bunu niçin söylüyorum?

     Geleneksel olan dinle olması gereken dini tartışırken konuyu olması gereken üzerinden tartışacağız. Yani Kur'an'ı merkeze alarak yapacağımız tüm tartışmamızı. 

     Allah'ın vahyetmiş olduğu din peygamberin vefatından sonra birçok sebepten ötürü şekil değiştirmiştir. Peygamberden sonra gelen halifeler fetihlere devam etmiş ve yeni fethedilen topraklarda yaşayan halklar İslam'ı bir otorite olarak kabul edip ona teslim olurken kendi cahili inanışlarının birçoğunu da İslam'a taşımışlardır. 

     Bu değişim her ne kadar toprakların genişlemesi sonucu kontrolün mümkün olmamasından kaynaklansa da fethedilen bölgelere vahyi saf haliyle taşıyacak yeterli düzeyde sahabenin olmamasından kaynaklanmaktadır. " ( a.g. d. sayfa 35) 

     Sonuç olarak;

     İslam orduları, taa Orta Asya steplerine kadar ulaşmış iken, ne oldu biliyor musunuz? İslam orduları, Kur'an'ın dizginlerini, hareket noktasına sufizme bırakmış oldular. Sufiler, kendi tahayyülatlarıyla, hayali düşünceleri ile, rüyaları ile ordulara öncülük etmeye başladılar..

     Örneğin, İstanbul'u, kim fethetti? diye sorulacak olsa, hemen denilecek ki, maddi planda Fatih, manevi boyutta şeyhler, dervişler, sufiler, rüyacılar, kerametçiler fethetti denilecektir. 

      Ve o tarihlerden sonradır ki, imparatorluğun dizginlerini şeyhler, dervişler, sufiler, evliya(!)lar ellerine  almışlar, o gündür bu gündür tüm yönetimlere etki ettiklerini, yönlendirdiklerini iddia eder olmuşlar. 

      Sanki, İslam; mevlidin icadından önce yokmuş gibi, Bursa Yeşilcamii imamı Süleyman Çelebi tarafından ihdas edilen mevlit pagan kültürü ile şaha kalkmış, o gündür, bu gündür camilerimizi mevlid nakaratları sallar duruma gelmiştir? 

     Böylesi bir pagan kültürü her inceleyen insanımız, vahiy Müslümanı diyecek ki, " Vallahi!.. Bizi uyutmuşlar, kandırmışlar, imanımızı elimizden, kalbimizden alarak, donuklaşmış, donmuş bir İslam'ın kurbanı etmişlerdir" diyeceklerdir. 

     Rabbimiz!.. Bu aziz millete vahyi düşünceler bahşetsin!.. Hikaye kültüründen, mevlid kültüründen bizleri halas eylesin!.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın