A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

İstanbul ve Ankara RİSK altında...


(Bu yazı Temmuz ayında yazılmıştı. Diğer güncel konular için ertelendi.)
Yüce Rabbimiz Kur’ânıyle ve Rasûlüyle; her zaman ve her konuda, “siz şöyle yaparsanız, böyle olursunuz. Şayet böyle yaparsanız, ben de böyle yaparım” şeklinde biz kullarını çokça uyarmaktadır. Tarihte birçok kavim de bu uyarılara uymadıkları için, bazen ciddi şekilde belâ ve musibetlere uğramışlar, bazen de helâk olup Cehennemi boylamışlardır. 
Tarih tekerrürdür, fakat ibret ve tedbir alınırsa, elbette tekerrür etmeyecektir. 
Bu itibarla ben de bugün tarihten ibret alarak, Yüce Rabbimizin ciddi ikâzları hakkında tedbir alabilmemiz için, bazı konulardaki aykırı davranışlarımızı nazara vermek istedim. Tâ ki Yüce Rabbimizin, gazabına uğramayalım. 
İlk ikaz âyeti, Nahl S., 112. Âyet: “Allah şöyle bir şehri örnek veriyor: Bu şehir güvenlikli ve huzurluydu; her yerden oraya bol rızık geliyordu. Derken ahalisi Allah’ın nimetlerine karşı NANKÖRLÜK etti, Allah da onlara yapıp ettikleri yüzünden genel bir açlık ve korku felâketini tattırdı.”
2. Nisa, 58.: “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder.”
3. Nahl, 105.: “Yalanı, ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar söyler. İşte onlar yalancıların ta kendileridir.” Yani o tür kişilere itibar etmeyin…
4. Hûd, 114.: “Bir de sakın zalimlere meyletmeyin, sempati (bile) duymayın. Yoksa size ateş (Cehennem) dokunur.” 
•    Sadece bu dört âyetin, İlâhi ikazları ışığında bir de ahvâlimize bakalım:
Çok yakından tanıdığımız İstanbul’un, 20 sene önce kerbelâ gibi susuz ve günde birkaç saat çamurlu su aktığını, yaşı müsait olan herkes biliyor. Çöp yığınlarını, yolsuzlukları, üst-alt geçit yokluklarını, hasta hane çilelerini, rehin alınmalarını, en önemli ihtiyaç maddelerindeki yoklukları ve kuyrukları hatırlayınız. 1994 Senesinde B.B.Bşk., bütün bunları, yani imkânsızlar kısa zamanda çözdükten sonra, Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde de 80 senede yapılanların bile birkaç katını ülkemize kazandırdı. Bizler ise bu ilk âyete isyan edercesine nankörlük ettik…
2.Âyet için; belediye başkan adaylarındaki liyakat, dürüstlük, doğru sözlülük, tecrübe, vaatleri yerine getirmiş olma kriterlerine, elinizi vicdanınıza koyarak bakınız. 16 Senede her görevini başarıyla ve Yıldırım hızıyla icra eden bir adayı, önceki ilçe başkanlığında 37 vaadinden 35’ini ihmal eden, yalan sözleriyle ve hakaretleriyle ünlü birini başkan yaptık. Yani, yukarıdaki 2. Âyeti de ikinci bölümünü de âdetâ çiğnedik.
3.Âyet için; hem “Yalan söyleyen, her kötülüğü yapabilir” atasözüne, hem de bu âyete aykırı hareket ettik. Kurusıkı yalan vaatlerin neticelerini hep birlikte gördük, görmeye de devam ediyoruz. İşçi kıyımından tutun da, anarşistleri önemli kadrolara yerleştirmelere kadar, neredeyse neyi vaad ettilerse, aksini yapıyorlar. Yani, 3. Âyete de tosladık...
4.Âyet için; sonu “…..” ‘den daha zalim kim vardır? ..diye biterek, zalimler tarif ediliyor: Bu “…” kısımları yine Allah buyruğu ile dolduralım. “Yalan ve iftira uydurandan” (6/21, 93, 144.), “Allah’ın mescitlerinde, Allah’ın adının anılmasını engelleyenden”(2/114.), “Gerçekleri saklayandan” (2/140.), “Allah’ın âyetlerini yalan sayandan”(6/157.) “Rabbinin âyetleri ile kendisine nasihat edildiğinde, sırtını dönüp uzaklaşan kimseden” (32/22.)  ..’ daha zalim kim vardır? ..şeklide zalimler de net bildiriliyor. Bu zalim tarifleri, İstanbul ve Ankara için tercih ettiğimiz ittifakta, fazlasıyla mevcut değil mi?... 
İşte 4. Sıradaki âyette yüce Rabbimiz bizlere; “..sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati (bile) duymayın” derken, bizler ise tam aksini yaptık. Gezicileri, PKK’lıları, FETÖ’cüleri tercih ettik. İç ve dış şer güçleri sevindirdik. Mazlum Mü’minleri üzdük.
ÖZETLİYECEK olursak, Allah’ın kesin emirlerine rağmen, İstanbul, Ankara ve birçok bölgelerde Nankörlük yaptık. Emanetleri ehil olanlara vermeyerek, adaletle de hükmetmemiş olduk. Zulmedenlere sempati duyarak, ciddi haksızlıklar yaptık.
Yalan söyleyenleri tercih ederek, 3. İlâhî emri de çiğnemiş olduk. 
Bu dört âyetin de büsbütün aksine hareket etmekle, inanınız ki “ilk âyetteki tehdit gibi” Allah’ın gazabını ısrarla davet ettik. Bu nedenlerle ben çok endişeliyim. İstanbul, Ankara ve benzeri beldelerimiz, bu ilâhi uyarılara göre RİSK altındadır…
Kırmızı ışıkta geçen veya herhangi bir trafik kuralını ihlâl edene ceza yazan polise; “ben bunun yasak olduğunu bilmiyordum” deseniz, o size “BİLMEK ZORUNDASINIZ” diyecek ve sizi asla af etmeyecektir. İşte aynen bunun gibi, her Müslüman da bu kuralları ve ikazları bilmek ve uygulamak zorundadır. Bilmemesi veya unutması asla mazeret değil…
Ben Kur’ân MR’ında, bu iki şehrimizin RONTGENİNİ çektim. 
Röntgende UR veya kanser çıkan hasta, radyoloğa kızmaz, sadece tedbirini alır. Hatta erken teşhis koyduğu için, radyoloğa teşekkür bile eder.
İşte bütün bu gerçekleri göz önünde bulundurarak, bu konuda yanılmış olan Müslüman kardeşlerimizin, önce ciddi bir tövbe ve istiğfar ederek, bundan sonraki tercihlerde mutlaka tedbir almaları için, bu önemli hatırlatmaları yaptım. 
Aksi halde Allah’ın da cc vaad ettiklerini er veya geç yerine getireceğinden, hiç kimsenin şüphesi olmasın. İşte En’am sûresi. 44.  âyet.: “.....nihayet, kendilerine verilen nimetlerle şımardıkları bir zamanda, onları ansızın  yakalayıverdik de, bütün umduklarından mahrum kaldılar...”  
Ben, akl-ı selimle düşünüp tedbir alınması adına, ciddi endişelerimi arz ettim, vesselâm… 

Facebook Yorum

Yorum Yazın