21. Yüzyıl\'da Dava Adamı Olma Zorunluluğu

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
0
Günümüz dünyasında Emperyalistler ve Siyonistler İslam’a ve Ümmet-i Muhammed’e içerden ve dışardan acımasızca çeşitli yol ve yöntemlerle saldırıyorlar.

Günümüz dünyasında Emperyalistler ve Siyonistler İslam’a ve Ümmet-i Muhammed’e içerden ve dışardan acımasızca çeşitli yol ve yöntemlerle saldırıyorlar. Bu saldırı; Avrupa da İslam’ın hızla yükselişini gören batı emperyalizmini çılgına çeviriyor ve batı ne yapacağını şaşırmış bir halde hareket ediyor. Acımasızca terör saldırıları düzenliyorlar ve bu saldırıları kendileri yaptıkları halde Müslümanların üzerine atıyorlar. Kısaca bu saldırılara değinecek olursak; 11/9/ 2001 ikiz kule saldırısı, Charlie  Hepdo(7/1/2015) saldırısı, Papanın ağzından “İslamo Fobi” yani İslam düşmanlığını dile getirmekten kaçınmaması, batının Efendimiz (S.A.V.)’e hakaret etmesi ve “İslam’i Terör” algısı oluşturarak İslam’ı terör dini gibi göstermek için Fransa (Paris) da ve diğer Avrupa ülkelerinde İslam’ın yükselişini durdurmak için  bomba patlatılması ve bunları da “Müslüman terör örgütleri” yaptı diye dünyaya ilan etmesi,  tüm bunlar gösteriyor ki batının maksadının İslam’la savaş olduğunu ortaya koymaktadır.

Günümüz de göremediğimiz haçlı ittifakı ülkemizin içinde ve dışında bir olup ümmete saldırıyorlar. Bizim bazı yoz Müslümanlarda bunun farkında bile olmak  istemiyorlar.  Maalesef yaldızlı dünyalarında ve rahat döşeklerinde keyiflerine keyif katmakla meşguller. Seküler(La Din-i) zihniyetin Şer ateşi bacayı sarınca Müslümanlar uyanacak ama iş işten geçmeden ve geç olmadan İnşallah uyanırız/uyanırlar.

Haçlı zihniyeti(oryantalistler+…)  Günümüz iletişim araçlarını ve medyayı batıl davaları için sonuna kadar kullanıyor. Ferdi,  aile yapıları ve dini yaşamı bozmak/sulandırmak için var gücü ile çalışıyor. Bu zihniyet batıl davalarına hizmet etmek için içerden satın aldıkları veya yetiştirdikleri sözde din adamı ve  sözde aydınların eli ile ülkemizde ve İslam ülkelerinde var gücü ile çalışıyorlar.

Uluslararası teşkilatlar ise; biz orta doğuya adalet getireceğiz oraları ıslah edeceğiz diye insan hakları ve özgürlükler gibi içi boş ama süslü cümleler ile yüzbinlerce kadın, çocuk ve masun insanlarının katledilmesine müsaade ederek fitne ateşini yaktılar. Bu fitne ateşini yakan zalim devlet ve başkanları orta doğuda ki zulme göz yumarak ve dolaylı destek olarak Ortadoğu çıkılmaz bir hale dönüştürdüler. Zaten İstedikleri de buydu. Tüm bu batıl gayretler Siyonistlerin rahat etmesi ve arz-ı mevudu (Vaad edilmiş topraklar) gerçekleştirmeleri içindir.  Emperyalist devletler,  emellerini gerçekleştirmek için orta doğuyu kan gölüne çevirdiler. Allah Kuran’ı Kerim de bizleri uyarıyor ama anlamak istemiyor muyuz veya işimize mi gelmiyor bilemiyorum. Kuran-ı kerim de uluslararası teşkilatlara ve tüm toplum kesimlerine:  “Bunlara, "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde, "Biz ancak ıslah edicileriz!" derler.” (Bakara suresi 11) buyuruyor ve diğer ayetlerde ise bunların kalpleri hastalıklı/marazlı olduğu ifade ediliyor. Kerim Kitabımız dikkatlerimizi çekmektedir. Ayetler bizlere yol haritası ve ışık kaynağımız olması gerekirken bizler Kuran dan uzaklaşıp moda/marka peşinde koşmaktan menfaatlerimiz için dünyaları yakmaktan sakınmayan bizler, ne acı ki  gerçekleri göremez haldeyiz.  Arap baharı ile “Paranın Firavunları”(ABD, İngiltere)  ve seküler sermaye grupları orta doğuda diktatörleri yıkacağım sihirli kelimenin arkasına saklanarak Saddam(Irak Halkının)’ın ve Kaddafi(Libya Halkının)’nin altınlarını çaldıklarını bir göre bilsek ve bunu kendi menfaatlerinden başka iyilik düşünmezler. Paranın firavunlarını bir anlaya bilsek. Çağımız firavunlarını tanıya bilsek Hz Musa (A.S.) gibi firavunlarla mücadele ederdik. Ne hazindir ki düşmüş olduğumuz gaflet uykusundan çıkamaz halde depreşip durmaktayız. Gaflet; kalbin uyumasıdır ne hazindir ki bazılarımızın kalbi uyumaktadır.

Bununla birlikte 21. Yüzyılda savaşın rengi değişmiş olup soğuk savaştan çıkan batıl güçler Müslümanı Müslümanla savaştırıyorlar. Müslümanların bunlara alet olmalarının nedenleri ise cehalet, haset, aç gözlü olmak, ihtiras, güç ve iktidar heveslerindendir. Yakın zaman da Ülkemiz içinde başlatılan bu Müslümanı Müslümana ezdirmek tutmayınca şimdi Moğollar ve Haçlılarla bir olup ümmeti arkadan vuran,  körfez harbinde Iraklı  Müslümanlarla savaşmaktan geri kalmadığı ve şuanda hala geri kalmayan Farisiler bu gün emperyalist ve Siyonistler ile bir olup ümmeti arkadan vuruyorlar. İran’ın batılla yan yana hareket etmesine hiç şaşırmayalım. Çünkü tarih boyunca hep ümmeti arkadan vurmuşlar, şuanda da orta doğuyu kan gölüne çevirenler “tek dişi kalmış canavarlar” ile beraber hareket ettiğini görmekteyiz. Buna hiç şaşırmıyorum çünkü tarih boyunca ümmetin başına bela oldular/olmaya devam ediyorlar. Tarihimizde Yavuz Sultan Selim bunların aymazlıklarını ve hainliklerini bildiği için seferlere çıkmadan önce bunların sesini kesmiştir. Allah, Kuran-ı Mübin de ise tüm Müslümanları uyarıyor: “Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” (Maide suresi 51) ve unutulmamalıdır ki Efendimiz (S.A.V.)’de “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Buyurmaktadır.

Batıl zihniyetin yapmak istediklerini veya kısmen yaptıklarını kısaca şöyle özetleye biliriz:

1) İslam’ın ve Müslümanın içini boşaltmak

2) Müslümanlar arasın tefrika çıkarmak ve aralarına fitne sokmak

3) Hz Peygamberin sünnetini ve hadislerini itibarsızlaştırmak ve Hz. Peygamber (S.A.V.)’in konumunu sarsmak ve O’nu itibarsızlaştırmak

4) Hadis rivayet eden sahabelere saldırmak  ve Onların güvenirliliğini sarsmak

5) Din adamının değerini toplum nezdinde düşürmek

6) Bilinçsiz ve şuursuz okumuş cahil fert ve toplum oluşturmak

7) Kendi emellerine hizmet eden yetiştirilmiş veya satın alınmış din adamı ve aydınlar eli ile içerden fitne yaymak

8) Sağlam aile yapılarını bozmak ve Müslüman aile kimliğini, evlilik yolu veya gayr-ı meşru yol ile ahlaki veya kültürel yozlaştırarak Müslüman aile yapısını sulandırmak.

9) İslam ahlakından uzaklaştırmak

10) Düşünmeyen, üretmeyen ve ciddi meselelerde sözü olmayan sanal aleme haps olmuş robot nesil oluşturmak

11) Moda ve marka düşkünü, üretmeyen, sadece tüketen fert ve toplum oluşturmak

12) Tarihini, coğrafyasını, kadim kültürünü bilmeyen ve geçmişi unutturulmaya çalışılan bunlarla birlikte dayatılan emperyalizm kültüre adapte olan gençlik oluşturmak

13) Kitle iletişim araçları ve medya organları ile ferdi ve toplumu kendi batıl yaşamlarına uydurarak dejenere etmek

14) Bilinçaltı reklam, dizi ve filmleri ile insanları istedikleri yöne yönlendirmek dininden ve geçmişinden koparak, batıl yaşama düşürmek için Müslüman’ı statik(donuk-ruhsuz) hale getirmek

15) Dini sembollerimiz olan sakalı kirli sakal diye, namazı kalbim temiz diye kılmamak, giyinişimizi kapanmış çıplak olmaya dönüştürerek yozlaştırmak…V.S

 

Dünya ıslahçıları insanlığın gözü önünde orta doğuyu ıslah edeceğiz vaadi ile Müslüman coğrafyaları ateşe atıp keyiflerini sürdürmek ile meşgullerken biz Müslümanlar acaba ne ile meşgulüz?

 

Ümmeti bekleyen iç tehlikelere gelince “Kuran biz yeter” diyerek Efendimiz (S.A.V.)’i pasifize ederek sünneti ve hadisi ortadan kaldırma gayretleri ile İslam’ın içini boşaltma çabası içindeler.  Oryantalistler ve müsteşrikler aslında bu söylemleri ile İslam’ı parça parça bölmek için uğraşmak, Sünnet ve Hadisi itibarsızlaştırmak. Bunun sonucunda da sıra Kuran’a gelecektir. Sıra Kuran’a gelince O’nu kafalarına göre yorumlayarak ümmettin inancını bozup İslam’ı da sekülerleştirmek gayretindeler. Bunu da İslam ümmeti içinden satın aldıkları veya yetiştirip ümmet içine saldıkları kuklaları ile yapıyorlar. Bu kuklalar; Kimi zaman fert, kimi zaman grup, kimi zaman büyük topluluk kimi zamanda devlet oluyor. Hz İsa (A.S)’ın dinini tahrif ederek şirkleştirdikleri gibi İslam’ı, Hıristiyan  teslisine dönüştürmek ve sonunda hap gibi ümmeti  yutmak içi var gücü ile çalışmaktadırlar.  “Kuran bize yeter” Bu söylemin birçok tehlikeleri vardır. Bu tehlikelerinden biriside namazın nasıl kılınacağı, orucun nasıl tutulacağı, zekâtın nasıl verileceği, haccın nasıl yapılacağını ve dinin diğer ibadetlerinin nasıl olacağını biz Efendimiz  (S.A.V.)’den öğrendik. Bize kuran yeter diyenler arka planında dinimizi toptan bozmanın ve Kutsal değerlerimizi sulandırmanın peşinde olduklarının farkına varmamız gerekmektedir.

Kuran bize yeter diyeceklerin çıkacaklarını Efendimiz (S.A.V.) bizlere şöyle beyan buyuruyor:

“Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘size (Hz. Peygamberin (S.A.V.)’in sünneti/hadisleri değil) sadece şu Kur'an lazımdır,  onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” (Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2) buyurmaktadır.

İslam dini “ümmet şuuru”nda olmayı ve “Lailaheillellah sancağı” altında toplanmayı Müslümanlara emreder. Bölünüp parçalanmayı ise İslam yasaklar. Allah, Kuran-ı Kerimde:  “Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Al-i İmran suresi 103) ilahi fermanda buyurulan bu ilkeleri gerçekleştirecek kimseler gönül insanları, aklı selim düşünce sahipleri, İslam âlimleri ve dava adamları olacaktır.

İslam dünyası ateş çemberi içerisinde can çekişirken dava adamları uyumaz, az yer ve az içmez ümmetin derdi ile dertlenme gayretinde var gücü ile çalışmaya devam ederken bir yandan da ümmeti uyandırmaya çalışırlar.

Ümmetin başına batıl zihniyetler çorap örüp tuzak kurarken dava adamları tüm hile ve tuzakların farkına vararak ümmeti uyandıran bu batıl mücadelenin karşısında Rahman’i yol takip eden insanlığa ışık kaynağı olan Muhammedi Allah adamlarıdır.

 

Dava adamı olmanın ilkeleri:

  1. Kamil bir imana ve İslam’i bir şuura sahip olmak
  2. Sağlam bir itikada sahip olmak ve İtikadımızı sulandırmaya asla fırsat vermemek
  3. İslam’ı en hassas bir şekilde yaşayan ve Muhammedi duruşu ile çevresindekilerin hidayetine vesile olan ve istikamete yönelmesi için gayret gösteren olmak
  4. Kuran’a, hadislere ve güncele hakim olmak
  5. Fehim, basiret ve feraset sahibi olmak
  6. Dünya meselelerini iyi okuya bilen bilgi ve deneyimi yüksek olmak
  7. Müslümanların sorunlarını görebilen ve bu sorunlara çözüm üreten olmak
  8. Ümmetin derdi ile dertlenen ve bir taraftan da ümmeti uyandırma gayretinde olmak
  9.  Kınanmaktan çekinmeyen, menfaatçi olmayan ve olumsuzluklar karşısında dik duran pes etmeyen kıyamda durur gibi batılın karşısında olmak
  10. Dava adamı nefsi ile ve batılla Cihattan etmekten usanmayan ve zamanı geldiğinde şehadet şerbetini içmeye susayan kimse olmak
  11. Davası için malını ve canını gözünü hiç kırpmadan harcayan olmak
  12. Her daim iyiliği emreden ve kötülükten sakındırmak için var gücü ile gayret gösteren olmak
  13. Her zaman aktif ve faal olmak
  14. Boş ve malayani işlerden uzak olmak
  15. Kim var denildiğinde ben varın diyecek dava adamı olmak.  V.S.

Dava adamı olmak her kişinin değil er kişinin işidir. Allah insanı yeryüzünün halifesi kılması, kutsi görevi dağlara taşlara ve diğer canlılara değil de insana yüklemesi Rabbin insandan dava adamı olmasını istemesindendir. Dava adamı olmak nas ve sünnetle sabittir. İslam tarihinde gözünü kırpmadan İslam mücadelesi için canlarını feda eden Yasir Ailesi gibi veya her türlü dünyalık haz ve lezzeti elinin tersi ile  iten Musap bin Umeyr gibi veya Akif’in mısralarına konu olan “Asımın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek/  işte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek” şuurun da Asım Bin Sabit gibi olmak ve genç yaşta kendisini İslam’ın yoluna feda eden abide şahsiyetler gibi dava adamı olmak.

İslam’ın ilk yıllarında Hz peygamberin etrafında etten duvar örüp hak davasının Efendimiz (S.A.V.) ile beraber kucaklayan yiğit sahabeler gibi dava adamı olmak. Bu günkü gençlik ergenlik bunalımları ile uğraşırken küçük yaşta ki sahabeler nelerle uğraştığına bir göz atalım:

 

Dava adamı genç sahabeler den örnekler:

  1. Hz Ali (R.A)’a Efendimiz (S.A.V.) ashabım diyor. Hz. Ali (R.A.); 8 yaşındadır.
  2. Efendimiz (S.A.V.) “Her peygambere bir yardımcı göndermiştir, benim yardımcım da Zübeyr Bin Avvam’dır.” Buyuruyor Zübeyr bin avvam (R.A.); 12 yaşındadır.
  3. Dünyalık haz ve lezzetleri bırakıp Efendimiz(S.A.V.)’in etrafında pervane olan Musab Bin Umeyr(R.A.); 14 yaşındadır.
  4. Hak davayı savunduğu için daima müşriklerden dayak yiyen Talha Bin Ubeydullar(R.A.); 15 yaşındadır.
  5. Dava savunucusu Sad İbn-i Ebi Vakkas(R.A.); 16 yaşındadır.
  6. Darul Erkam’ın sahibi, evini hak davası için açan sahabe İbn-i Erkam(R.A.); 17 yaşındadır.
  7. Efendimiz tarafından Yemen’e vali tayin edilen Muaz Bin Cebel(R.A.); 17 yaşındadır.
  8.  Efendimiz(S.A.V.)’in son komutanı Usame(R.A.); 19 yaşındadır.

İslam davasına okuduğunuz gibi koca koca adamlar değil çocuk denecek genç sahabelerin sahip çıktığını görmekteyiz. Bizler bu çağda çocuklarımıza sünnetsiz futbolcu ve sanatçıları örnek göstereceğimize genç yaşta dava adamı olan sahabeleri gösterelim. Avrupa ülkesinde bir öğretmen ilk okul da çocuklara büyüyünce ne olmak istiyorsunuz diye soruyor? Öğrenciler çeşitli meslekler söylüyorlar ve aralarından bir çocuk sahabe olmak istiyorum diyor ve öğretmeni buna çok şaşırıyor ve bunu araştırıyor. Çocuğun ailesi ile irtibata geçiyor. “Sahabe”in ne demek olduğunu öğrenen öğretmen Müslüman oluyor. Çocuğun duruşu bir insanın daha Müslüman olmasına sebep oluyor. Ailelerin çocuklarını ne üzerine yetiştirdiklerine çok dikkat etmesi gerekir.

Kuran-ı Kerimde “Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzap suresi 23) buyurarak dava adamlarının nasıl olması gerektiğini ortaya koymuştur.

İlk peygamberlik yılların da Efendimiz (S.A.V.)’i yolundan alıkoymak için müşrikler tarafından akıl almaz teklifler yapıldı:

Efendimiz (S.A.V.)’İ davasından vaz geçirmek için türlü türlü tekliflerde bulundular. Müşriklerin ileri gelenlerinden birisi olan Utbe Bin Rebia müşriklerin tekliflerini Efendimiz (S.A.V.)’e sunuyordu:

1)"Sen ortaya attığın bu mesele ile şayet mal ve servet elde etmek gayesinde isen, mallarımızdan sana hisse ayıralım, hepimizin en zengini olasın."

2)"Eğer, bir şeref peşinde isen, seni kendimize reis yapalım."

3)"Yok eğer bu sana gelen, görüp de üzerinden atmaya kuvvetin yetmeyen bir evham, cinlerden, perilerden gelme bir hastalık ve sihir ise, doktor getirtelim, seni tedavi ettirelim. Seni kurtarıncaya kadar mal ve servetimizi harcamaktan geri durmayalım." Diye akıl almaz teklifler sundular. (Efendimiz (S.A.V.)’i davasından vaz geçiremediler ve vaz geçiremezlerdi de.)

Müşrikler yine durmadılar her yolu denemeye başladılar himayesinde olan Efendimiz(S.A.V.)’in amcası Ebu Talibi devreye koydular ve amcası müşriklerin telifini iletince Efendimiz (S.A.V.), bir müddet mahzun mahzun düşündü. Sonra, hakiki muhafızının Allah olduğunu bilmenin gönül rahatlığı içinde amcasına cevabı kılıç kadar keskin, kayalar gibi sert ve kesin oldu:

"Bunu bilesin ki, ey amca! Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut ben bu uğurda canımı veririm."

Yıkılmayan bir iradeye sahip Resûl-i Kibriyâ (asv)'ın davasını haykırmaktan asla vazgeçmeyeceğini anlayan Ebu Talib; "Yeğenim benim," diyerek boynuna sarıldı ve "İşine devam et, istediğini yap. Vallahi, seni asla herhangi bir şeyden dolayı kimseye teslim etmeyeceğim." diye konuştu.

Bu söz verişten sonra, müşrikler de Ebu Talib'in yeğenini her şeye rağmen koruyacağını ve asla yalnız bırakmayacağını kesinlikle anladılar. (Siretu İbn Hişam, Taberî, 2/218-220). Efendimiz (S.A.V.) her şart ve zemin de davasından asla vaz geçmeden vefat edene kadar davası için çalıştı.

Muhammedi yolda yürüyen her dava adamı hak davasına sahip çıktığında ve bu yolda sıkıntıya düştüğünde bilinmelidir ki Bedir den Uhut’ta ve Hendek’ten   Çanakkale’ye kadar Allah Müslümanlara  yardım ettiği gibi ve yine Allah Nusret’i İlahisi ile yardımını Hak dava için çalışanlardan esirgemeyecektir. Allah: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.”(Muhammed suresi 7)ilahi fermanı ile Kuran da bunu bizlere müjdelemiştir. Dava adamları hiçbir koşul ve şartta hak davasından asla vazgeçmez ve Kuran-ı Mübin’de “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr suresi 99) İlahi fermanı doğrultusunda hiç durmadan ümmetin bekası için çalışır. Allah, dava adamı olmayı veya dava adamları ile beraber olabilmeyi bizlere ihsan eylesin. Selam ve dua ile

Emim YAVUZYİĞİT / UZMAN İMAM HATİP

Kaynak: DiniHaberler.com.tr

Anahtar Kelimeler:
  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Haftanın Vaazı: Geçici olan Dünya ve Dünya SevgisiÖnceki Haber

Haftanın Vaazı: Geçici olan Dünya ve Dün...

Türkiye\'ye gaz vermek için 4 ülke sıradaSonraki Haber

Türkiye\'ye gaz vermek için 4 ülke sırad...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!