Bir Abi ve Abla'nın İtiraf Mektuplarında Şok Bilgiler!

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Bir Abi ve Abla'nın İtiraf Mektuplarında Şok Bilgiler!
Rahmetli (Mekanı Cennet Olsun) Hasan Karakaya\'nın sağlığında kaleme aldığı: Bir Eski “Abi” ve “Abla”dan Çok Çok İlginç İki Mektup!

 Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

DiniHaberler.com.tr:  

Hemen her gün Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerinden “telefon”lar, “mail”ler ve “mektup”lar alıyorum... Bu telefon konuşmalarımızı, “sayın dinleyenlerimiz” de herhalde“kaydediyor”dur... 

Dolayısıyla, “yalan yazmadığımızı” en iyi onlar biliyor olmalıdır...

Efendim, daha çok “Abi”ler ve “Abla”lar tarafından verilen “bilgi”ler, aslında ne büyük bir “organizasyon” ile karşı karşıya bulunduğumuzu görmeye yeter de artar bile...

ŞAKİRT... ŞAKİ!

Meselâ, bir Abi; 

“Ben Konya’da avukat olarak çalışan biriyim... Dört yıl öncesine kadar bu Paralel Yapı’da Abi idim...

Mütevelli olarak özellikle stajyer avukat ve ilçelerden sorumluydum... Görevimi yaparken Allah (c.c.)’ın rızasını kazanma arzusu olduğu için büyük bir vecd ve huşu içindeydim...

Gün gelip, akçeli işlerine vakıf olunca, Rıza-i İlâhiye’nin sadece bizlerde kaldığını, asıl meselenin dünyalık olduğunu büyük bir teessürle öğrendim ve Hizmet’ten ayrıldım...

Ayrılınca, aforoz edilip şakirtlikten şakiliğe dercettiler... Hizmet’e tabi meslektaşlarım tarafından manen lince uğradım.”

Diye başlamış mektubuna...

Gördünüz ya;

Hizmet’e “hizmet” etmezsen, anında “aforoz” ediyorlar... Lince tabi tutuyorlar.

Dün “şakirt” iken,

Bugün “şaki” oluyorsun!

Dün “şakirt” olarak baştacı yapılan, bugün ise “şaki” ilân edilen “Abi”nin yazdıkları bunlarla sınırlı değil...

Asıl anlatmak istediği;

Paralel Yapı’nın “avukat”lara nasıl nüfuz ettiğini ve “onların yolunun nasıl açıldığını”anlatmak...

Bunu, “Avukatlık Mesleğinden Hakimlik Mesleğine Geçiş Sınavı” esnasında yapıyorlarmış!..

Ama, nasıl?..

ADAYLAR NASIL TAVLANIYOR?

Söz, eski “Abi”de;

“Öncelikle Paralel Yapı’ya dahil edilecek adaylarda bir takım vasıflar aranıyor. Bunların başında, gruba alınacak avukatın zengin ve/veya nüfuzlu olması gerekiyor. 

Bu kişiler tanışma ve kaynaşma adı altında özellikle cumartesi günleri yapılan “kahvaltılar”da abiler tarafından bir araya getiriliyor.

Aday, önyargısının kurbanı olmasın diye, herkesin kabul gördüğü “temel dini kitaplar”dan ders yapılıyor. Yaklaşık iki veya üç ay sonra Fethullah Gülen’in kitaplarından ders işlenmeye başlanıyor.

Adayın yaklaşımına göre “gazete” ve “dergi”lere abone olması, samimi olduğu avukat arkadaşlarını kahvaltıya getirmesi, Abi’leri haftada en az bir defa ziyaret etmesi, “F.Gülen’in kitaplarını alıp okuması ya da hediye etmesi” isteniyor.

Yaklaşık bir yıl kahvaltılarda ısındırılan aday, mütevelli adı altında “hücre”ye dahil ediliyor... Bu hücreler “7 kişi”den oluşup başlarında kıdemli bir abi bulunur. Artık “Hizmet’in gönüllü bir neferi” olarak F.Gülen’e tam olarak biat ediliyor.

Biz; buna, “beynimizi dışarıda bırakıp, direkt merkeze bağlanma” diyoruz. Bu statüde iken her yıl Ramazan ayı içerisinde Abi’lerin de huzurunda “himmet” belirleniyor. “Fitre, zekat ve sadaka”ların yanında ürün ve deri toplama, halktan burs toplama ve haftada en az 3 kişiyi Zaman’a abone etme külfetleri de yükleniyor.

Bunlarda başarılı olan adayın Abi olma yolu açılıyor...

Mütevelli toplantıları pazartesi akşamı yapılırken, “hücre abileri”nin toplantıları pazartesi sabahı yapılır ve Pensilvanya’dan gelen notlar büyük bir gizlilikle abilere dağıtılır. Genelde bu notlarda F.Gülen’in; Efendimiz (s.a.s.) ve Bediüzzaman Hazretleri ile olan kerametlerianlatılır. RTE’yi kendilerinin koruduğunu, istedikleri zaman hükümeti dahi feshedebileceklerini söylerler.

Son zamanlarda, özellikle 2010 yılından sonra, Hoca’nın, “Devir, hukukçuların devridir. Bu nedenle ayırım yapmaksızın hukuk fakültesinde okuyan herkese karşılıksız burs verilsin”dediği ve bu yönde hareket edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Hizmet’e bağlı olarak faaliyet gösterenDenge Hukukçular Derneği de zaman geçirmeden, hukuk öğrencilerine burs vermeye başlamıştır.

SINAVLARDAKİ TEZGÂH

Konya’da avukatlardan oluşan bir yapının başında Av. A.L. vardır. Kendisi aynı zamanda bölge sorumlusu bir “Abi”dir... Baro başkanlığı ve yönetim kurulu seçimleri dahil her türlü mesleki faaliyete fazlası ile etki etmesine rağmen, hiçbir konuda kendi ismini ortaya koymaz.

Özellikle Baro’ya bağlı Staj Eğitim Merkezi’nin başında hep abilerden birisi bulunur. Mevcut başkan da maalesef bunların kuşatması altındadır. İl sorumlusu Av. M.S. ve ilçe sorumlusu Av. Ö.C.“Konya’daki Hizmet’e mensup avukat ve hakimleri koordine etmekle görevlidirler.”

Bunlar, “sistemin nasıl kurulduğu ve nasıl işlediği” ile ilgili bilgiler.

Şimdi “asıl konu”ya geçelim... Yani sınavlardaki “tesadüf”(!) ve “şaibe”lere...

“Eski Abi” anlatıyor:

Avukatlık mesleğinden hakimlik mesleğine geçiş sınavları açılınca Paralel Yapıda hummalı bir çalışma başlar... Özellikle kendilerine göbekten bağlı avukatlara “hakimlik” mesleğine geçmelerini, bunun Hocaefendi’nin emri olduğunu bildirirler...

Sınavlara bir ay kala; bu şakirt avukatlar Ankara Akyurt’ta hizmete ait erkek öğrenci yurdunda kampa alınırlar...

Ne gariptir ki fazlaca mesleki bilgisi bulunmayanlar bile bu eğitimden sonra sınavı büyük başarı göstererek(!) kazanırlar!..

Hizmete mensup olmayan avukatlar da, onlardan yüksek puan almış olsalar bile mülakatta elenirler... Siz gazeteci araştırmacılığı ile, bu konuya eğilirseniz daha fazla bilgi edinebileceğinizden eminim. Özellikle Cemaat’ten olup da kazananlar arasında yer alan (.....) adlı kişiler, “Akyurt’ta kısa bir eğitim alıp, kazanan arkadaşlar”dır... Lütfen o isimleri bir kenara not edin!.. Onlar, yakın bir gelecekte; Muammer Akkaş veya Zekeriya Öz olarak karşımıza çıkabilirler!

KENDİNİ GİZLE VE SIZ!

Sayın Başbakan’ın Paralel Yapı’ya yüklenmesi sonucu, “Pensilvanya’dan gelen son talimat”şöyle: “Kendinizi gizleyin!.. Hatta takiyye yaparak Hizmet’e saldırıyor görünüp, AK Parti’ye sızın ve zamanının gelmesini bekleyin!”

Çok enteresan değil mi?..

Demek oluyor ki;

Paralel Yapılanma’nın “Yargı” ayağı, “avukatlıktan hakimliğe geçiş”le oluşturuluyor!..

“Deşifre” olmamak için de,

“kendilerini gizliyorlar!”

“Takiyye” yapıyorlar,

Bir şekilde “sızıyor”lar!..

“ABLA”NIN MEKTUBU!

Bu “eski Abi”nin yazdıklarını hafızanızın bir kenarına yazın...  Çünkü, şimdi de bir “eski Abla”nın yazdıklarını aktaracağım...

Öncelikle benimle ilgili “dua ve iyi dilekleri” ile “Duygularımıza tercüman olduğunuz için size yazıyorum” şeklindeki güveninden dolayı kendisine teşekkür ediyorum...

Şöyle başlamış satırlarına:

“Son dönemlerde birçoğumuza akıl tutulması yaşatan olaylar malumunuz. Yaklaşık 10 sene Cemaat’in içerisinde birçok faaliyete aktif olarak katılmış bir eğitimciyim. Kendisine Cemaat demeyen Hizmet Camiası; üniversite yıllarında haram ortamlardan uzak durmak amacıyla sığındığımız bir liman olmuştu bize... Dinimize uygun bir ortamda, alnı secdeye değen insanlarla birlikte olma düşüncesiyle gittim babam razı olmasa da...

Ama tuhaf şeyler yaşadım... Dinlediğim ilahilerden dolayı, eve aldığım Vakit gazetesinden dolayı uyarılıyor, diğer cemaatlerin veya tarikatlerin dergilerini gizli okumak zorunda kalıyordum. Timurtaş Hoca’nın sohbetlerini sadece kulaklıkla dinliyorduk,  arkadaşlarla...”

Daha sonra, “çalışma hayatı”na atılmış “Abla”mız... “Eğitimci” olduğu için, üniversite sınavını kazanan öğrencilerden, “sadece Hizmet bünyesindekilerle ilgilenmesi” talimatı verilmiş kendisine... 

“Annesi, ablası çarşaflı, ya da farklı cemaat ve tarikattan olan öğrenciler”le ilgili listenin yanlarına “notlar” düşerek, özellikle “ilgilenmeyin” denilmiş!..

Yaptıkları programlara, çok sevildiği halde, “farklı cemaatten” diye, meselâ Dursun Ali Erzincanlı ve diğer sanatçıların davet edilmesi “yasak”mış!..

CEMAAT İÇİ EVLİLİK!

Diyor ki;

“İşin aslı, fişlemenin âlâsı bizde yapılıyordu... Öğrenci evlerinde her türlü ahlaksızlığı yapanlara yer açıldığı halde farklı cemaatten olan insanlara yer verilmedi.

Çalıştığım dönemde onların fişlediği öğrencilerle bizzat ilgilendim... Özellikle İlim Yayma Cemiyeti’yle, AGD ile irtibata geçip, Bosna’ya gönderdiğim öğrencilerim oldu...

Özellikle dershane ve kolejlerde çalışanlara Hizmet içerisinden evlilikler yaptırılarak, aile tümüyle etki altına alınıyordu. Askeriyeden erkeklerle evlenip başlarını açmak zorunda kalan çok kardeşimiz oldu sırf askeriyeye ya da yargıya duhul edebilmek adına. Genellikle zengin olan, ya da mevki sahibi olan erkeklerle evliliğe Cemaat içerisinde teşvik vardı zaten... Onların uygun gördüğü kişiyle evlenmeyi kabul etmediğim için benimle yollarını bir sonraki yıl ayıran hocalarımız, farklı bir resmi kurumda çalıştığımı duyunca tekrar benimle irtibata geçtiler. İki-üç yıl sohbetlere katıldığım halde Arapça ve Fıkıh derslerini farklı bir cemaatin medresesinde aldığım için yine iğdiş edildim. 

Bunları anlatmamın sebebi kendimi anlatmak değil... Kurumun içerisinde tek tip ve düşünemeyen, sorgulamayan, farklı bir gazete, yayın ya da şahsı takip etmeyen bireyler yetiştirildi yıllardır... Yenibosna’da Fatih Koleji’nde bazen haftada bir gün bazen iki gün yazarlar ve akademisyenler getirip çalışanlara hükümet aleyhine propaganda yapılıyor. Kurumlara, Hükümet aleyhine broşürler bastırılıp gönderiliyor...

Dershanelerde MEB’in zorunlu tuttuğu burslu öğrencileri resmiyette gösterip onlardan kayıt parası alan, burada yurt dışındaki hocalara gönderiyoruz diye para topladıkları halde, yurtdışındaki hocaları maaşsız bırakan, vergi kesintisi yapılmasın diye zarfla maaş veren, kurumlarında çalışan herkesten dergi, gazete, burs adı altında zaruri maaş kesintisi yapanların şimdi yolsuzluk diye bağırması en çok da zamanında içlerinde yer almış olan bizleri utandırıyor!..”

28 Şubat öncesinde ve sonrasında birçok cemaate linç girişimi yapıldı. Ama hiçbir cemaat ne dininden taviz verdi, ne devlete kafa tuttu... Onların işleri Rıza-i İlahî idi ve bodrumda da olsa ahırda da olsa o rıza doğrultusunda çalıştılar... Ama şuanda iktidara kafa tutanların ne bir dinî talebi var, ne de rahatsızlıkları... Haliyle gaye Allah değil, masivadan başka şey değil.

Oy verecekleri partileri sorduğumda; belli olmaz CHP de olabilir, diyecek kadar zihniyet körlüğü yaşayanların bilinçli bir mümin şuuruyla hareket edeceklerini zaten bekleyemeyiz...”

.........

Sizlere bir “Abi”nin ve bir “Abla”nın yazdıklarını aktardım... Tek kelime bile ekleme yapmadım... İstedim ki, “Yapılanma’nın temelini, çalışma yöntemlerini ve hedeflerini” sizler de tanıyın...

Yorumunu size bırakıyorum.

********************************************************************

Ukrayna’da kim kazandı... Halk mı, yoksa?!?

Ukrayna’da olan oldu... “80 kişi”nin öldüğü “Gezi kalkışması” benzeri eylemler sonrasında Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç azledildi ve Rusya’ya sığındı...

Ukrayna Başbakanlığı’na da Arseniy Yatsenyuk adlı biri getirildi... Kırım’da ise, “silahlı bir grubun işgali altında toplanan” Parlamento; Başbakan olarak Sergey Aksenov’u seçti...

Peki, Ukrayna’da “Başbakanlığa” Arseniy Yatsenko’nun getirilmesi ne anlama geliyor?.. 

Yani, burada “halkın dediği” mi oldu, yoksa “halk kullanılarak birilerinin plânı mı sahneye konuldu?”

Sadece şu kadarını söyleyeyim: Efendim; Ukrayna Başbakanlığı’na getirilen Arseniy Yatsenyuk, daha önce “Merkez Bankası Başkanlığı” yapmış!.. Yani, “para çarkı”nın başında... Peki, “para” deyince kim gelir aklınıza?.. Elbette “Yahudi”ler!.. Efendim, Arseniy Yatsenyuk adlı kişi de, “Romanya asıllı bir Yahudi” imiş, iyi mi?..

Şu hâle bakın; “Hıristiyan olmayana kız bile vermeyen” Ukrayna halkını bir “Yahudi”yönetecek!..

Şimdi söyleyin hele... Ukrayna’da kazanan kimdir?.. “Halk” mıdır, yoksa “Putin’e rağmen Ukrayna yönetimine gelen Yahudiler” mi?..

Aaa; Türkiye ile ne kadar “Paralel!”


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Din Şurası olağanüstü toplanıyor…Önceki Haber

Din Şurası olağanüstü toplanıyor…

Kılıçdaroğlu, Erdoğan hakkında açtığı davaları geri çektiSonraki Haber

Kılıçdaroğlu, Erdoğan hakkında açtığı da...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!