Ruslara kalsa İstanbul\'u bile isterler
Derin Tarih\'in Ocak sayısında, uçak düşürme krizi hararetini korurken Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi ve Kırım tarihi uzmanı Prof. Dr. Hakan Kırımlı ile çok konuşulacak bir röportaj yer alıyor. Rus kimliğinin inşasından, Osmanlı-Çarlık ilişkilerine Rus yayılmacılığının merak edilen kodlarının yer aldığı söyleşiden tadımlık birkaç soru-cevap...
Moskova'nın yükselişi'ni Altın Orda'ya bağlayan Prof. Dr. Hakan Kırımlı, Türk kanı taşımayan Rus bulunamayacağının altını çizerek şunları söyledi;
"Rus asilzadelerinin pek çoğunun ceddi Müslümandır. Mimar Sinan'ın aslının Hıristiyan olmasının hatırlatılması nasıl birilerinin işine gelmiyorsa, bu gerçek de şovenist Rusların hoşuna gitmez."
Rusların yükseldiği dönemde Osmanlı Devleti çok güçlüydü. Peki, Osmanlı Rusya'yı önemsemedi mi?
1699 Karlofça Antlaşması'na kadar Lehistan-Litvanya, 1700'deki İstanbul Anlaşması'na kadar da Rusya Kırım Hanlığı'na resmen haraç ödemekteydi. Devletlerarası hiyerarşiyi göstermek için söylüyorum bunları. Osmanlı Devleti'nin temel kaygıları Habsburglara ve Safevîlere yönelikti. Onlar için henüz Rusya'nın dış siyaseti önemli değildi. Daha önce vurguladığım gibi Osmanlı uzun süre Ruslarla ilişkiyi Kırım Hanları üzerinden kurmuştur. Kırım Hanları da Rus bölgesini âdeta bir tarla olarak görüyorlardı. Hasat toplar gibi her yıl sefere çıkarak ganimet ve esir topluyorlardı.
Fakat 18. yüzyılın başında II. Devlet Geray Han, Rus tehlikesini fark etmiştir. Onun, “Bunlara dikkat etmezsek yarın Kırım'ı bile kaybedebiliriz" ifadesi çok önemlidir. İstanbul bu cümleyle ilgilenmedi. Hatta Osmanlı ricalinden (aynen bugün bazılarının Türkiye'de dedikleri gibi) bu ifadelerin abartılı olduğunu, Kırım Hanı'nın kendi menfaatini gütmek için Rusya ile Osmanlıların arasını bozmaya çalıştığını iddia edenler çıktı. Karadeniz'in kuzeyi o zamanlar Osmanlı Devleti'nin ilgisinin birinci derece odaklandığı yer değildi. Rusya adım adım ve gayet sistematik olarak güneye ilerlerken Kırım Hanlığı orduları da Safevîler üzerine gönderilmekteydi. Ayrıca o dönemde Osmanlı'nın da, Kırım Hanlığı'nın da gözetmesi gereken farklı sosyo-ekonomik dengeler vardı. Osmanlılar, Rusya ile ancak 18. yüzyılda dış siyaseti güneye doğru inmek üzerine şekillendiğinde gerçek manâda karşı karşıya geldiler.
Şark meselesini bu bağlamda değerlendirebilir miyiz?
Rusya Şark Meselesi'nin sacayağıdır. Denizlere çıkışı olmayan coğrafyayı 'deniz devleti' haline getirmek isteyen bir adamla karşı karşıyayız: I. Pyotr (Büyük Petro) yahut Osmanlıların söylediği şekliyle Deli Petro. İmkânsızı başarmak istiyor. I. Pyotr iktidara geldiğinde Osmanlı Devleti Batılı güçlerle savaş halindeydi. Fırsat bu fırsattır diyerek anti-Osmanlı koalisyonda yer alınca kazançlı çıkacağını düşündü. İşte Rusların İstanbul rüyası böyle başlamıştır. Daha öncesinde Moskova Knyazlığı'nın İstanbul'u alacağı fikri ancak gülünç olabilirdi. Son derece merhametsiz, acımasız bir hükümdar olan Pyotr Rusya'yı askerî, bürokratik ve teknolojik yönden hayran olduğu Batı ve Orta Avrupa devletleri seviyesine getirebilmek için fevkalâde radikal değişimlere imza atabildi. İlk iş olarak Osmanlıların en önemli kalelerinden Azak'ı alıyor, yani İstanbul'un tahıl ambarını. Osmanlı Devleti ve Kırım Hanlığı bu olay karşısında âdeta şok geçirdi. Bundan sonra Pyotr'un yeni ve gerçek hedefi artık İstanbul idi. Bugün de kudretli Rusya imparatorluğu hayalleri görenler için (ki bunlar şu anda kesinlikle Rusya'nın iktidar elitidir) hâlâ öyledir. Yüzyıllardır hâkim devlet mantığı anlaşılmadan Rusya'yı anlayamayız.
Rusya'nın Ortadoğu ve Türkiye'ye karşı emelleri değişmedi mi, diyorsunuz?
Rusya, bir imparatorluk olarak kaldığı sürece Ortadoğu ve Türkiye için de, Avrupa için de bir tehdittir. Rusya'nın şu an da bilfiil bir imparatorluk, hem de tarihin en geniş imparatorluklarından biri olduğu akıllardan çıkmamalıdır. Pasifik Okyanusu kıyısındaki Kamçatka'dan Baltık kıyısındaki bir zamanlar Prusya'nın taht şehri olan Königsberg'e (pardon, Stalin'in verdiği gülünç adla Kaliningrad'a!) kadar uzanan bir ülke başka ne olabilir ki? Bu sebeple Türkiye'nin tarihî rakibi ve hasmı olmuş bir ülkeye enerji ve diğer konularda böylesine bağımlı olmak akıl alacak iş değildi ve çok büyük bir tarihî hataydı. Ümit ederim, son gelişmeler bunun böyle olduğunu yetkili insanlara geç de olsa öğretmiş olsun.
Bugün Rusya'da ne kadar Müslüman yaşıyor?
15-20 milyon kadar olduğu tahmin ediliyor, fakat sayılarını kesin olarak hesap etmek pek kolay değil. Putin geldikten sonra Sovyetlerin bile yapmadığını yaparak nüfus kâğıtlarındaki milliyet hanesini çıkarttı. Bunun gayesi elbette ki gayri-Rus milletlerin
millî kimliklerinin kemikleşmesini önleyebilmek ve onların Ruslar içinde asimilasyonunu hızlandırabilmekti. Rusya Federasyonu idarî açıdan etno-millî birimlerden ve sadece teritoryal birimlerden (yani sıradan vilâyetlerden) oluşmaktadır.
Putin bu etno-millî birimlerin ortadan kaldırılarak bütün idarî birimlerin âdeta üniter bir devletin sıradan vilâyetleri haline getirilmesi gayesinde olduğunu her zaman açıkça söyleyegeldi. Her halükârda, Rusya için İslâm çok önemlidir. Bundan 135 yıl önce İsmail Bey Gaspıralı, “Rusya dünyanın en büyük Ortodoks ve Hıristiyan devletidir. Ama dünyanın da en büyük İslam devletlerinden biridir" diyordu. Kaynak: Yeni Şafak
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın