Yaşadıkları Olumsuzlukları Unutamayanlar - 1

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
0
İnsanoğlu sosyal bir varlık olarak, yakından uzağa doğru bir iletişim ağı içindedir. Doğmadan önceki kayıtlarına, doğum esnasında ve ondan sonraki süreçte eşlik eden bütün etkiler eklenir ve çocuk bir yapılanma içinde kendisini bulur. Genetik getirinin de etkin rol oynadığı bu yapı, iletişim ve yaşama biçimi ile şekillenir.

İnsanoğlu sosyal bir varlık olarak, yakından uzağa doğru bir iletişim ağı içindedir. Doğmadan önceki kayıtlarına, doğum esnasında ve ondan sonraki süreçte eşlik eden bütün etkiler eklenir ve çocuk bir yapılanma içinde kendisini bulur. Genetik getirinin de etkin rol oynadığı bu yapı, iletişim ve yaşama biçimi ile şekillenir.


Aktive olmaya hazır olan iyi kötü genler, etkilenme oranına doğru, kendini belli etmeye başlar. Araştırmalar gösteriyor ki; eğitim değeri taşıyan iletişim biçiminde, genetik yatkınlık olarak bulunan pek çok hastalık ve arıza ortaya çıkmıyor ve şahıs normal bir insan olarak hayatını devam ettiriyor. Böyle değil de, insan onuruna ve izzetine zarar veren yıkıcı ve tahrip edici yaklaşım biçimleri, genetik yatkınlık olmasa bile, hastalık oluşturabiliyor.

Anne babanın hayata bakış biçimi, çocuğun ilk görgüsü olur ve en derine kodlanarak hayatı boyunca çocuğu etkisi altına alır. Onlar ne yaparsa, nasıl yaşarsa onları modeller. Başka seçeneği yoktur. Olumlu bir bakış açısı taşıyan ebeveynler, çocuklarına da bu olumlu bakış açısına göre davranır ve onların gelecekleri için önlerine çok güzel bir seçenek sunarlar. Olumsuz yaklaşanlar ise, hayatın tadını tuzunu kaçıran negatif algıları, buluttan nem kapan tutumları ve hiç memnun olmayan yapıları ile hayatı eziyete dönüştürme uzmanı gibi işlev görürler ve bunu öğretirler.

Bu arada, anne babanın günlük işleyiş içindeki insan ilişkileri, olaylara ve durumlara verdiği tepki, çocuklarında benzer şekilde davranmalarını sağlar. Çünkü ilk öğretmenleri; anne babadan öyle görmüşlerdir. Bunun yanında, yanlış bir yapılanmaya sebep olacak eleştirel yaklaşım, hiç beğenmeme, var olandan hep bir fazlasını talep etme, “sen iyi değilsin”, “ben senden memnun değilim”, “sen bir şey beceremezsin”, “sen kimseyle anlaşamazsın” gibi, etkisi ömür boyu kişinin yakasını bırakmayacak yargı ve etiketler, büyüdükçe çocukta da kendisini belli eder. Artık etki tepki mekanizması işler ve anne baba ektiklerini çocuğun üzerinde görmeye başlarlar.

İletişim süreci devam ettikçe, alınacak kırılacak pek çok söz ve davranışta, zihin heybelerinde yerini alır. Anne babası kendisinden memnun olmayan çocuklar, büyüdüklerinde kendileri başta olmak üzere kimseyi beğenmezler. Onlar da hep eleştirir ve beğenmezler. Üstelik olumlu tarafların mutlaka var olduğu ve görülmeyi beklediği gerçeğinin de hiç farkında olmadan güzelim günler, aylar sıkıntı üstüne sıkıntı ile geçmeye devam eder.

Birisi alınacakları bir şey söylese, adeta kıyametleri kopmuş gibi abartılı tepki verirler. Affetmek, haklarını helâl etmek, fazlaca semtlerine uğramaz. Çünkü görmemişler, öğrenmemişlerdir. İlâveten, “Acaba onun öyle davranmasında ben ne kadar pay sahibiyim, acaba benim bir davranışım onun bana böyle davranmasına sebep olmuş olabilir mi? Ya da ben yanlış anlamış olabilir miyim?” sorularını hiç sormazlar. Çünkü kendileri haklıdır. O yanlış davranmıştır.

Yanlış anlama, abartılı algılama, sert tepki verme, affedememe, yıllar geçse bile affetmeyerek kin tutma, darılıp küsme davranışlarının altında yatan bir kaç önemli sebep var:

1. Ben haklıyım.
2. Ben bunu hak etmedim.
3. O yanlış yaptı.
4. Beni anlamadı-yanlış anladı.
5. Onca iyiliğin sonunda bana bunu reva görmemeliydi.
6. Unutmak istiyorum ama beni o kadar çok üzdü ki, unutamıyorum.
7. Bana bunu nasıl yaptı hala inanamıyorum.

Gibi inançlarımız, olayları bizi daha da üzecek bir şekilde sürekli korumamıza sebep olur. Sıra ile kısaca açıklayacak olursak;

“Ben haklıyım”

Bu inanç doğru bile olsa, haklı olmak insana yanlış davranma hakkı vermez. Dinimiz yanlışa yanlışla karşılık vermeyi yasaklıyor. Yapana yapmamak ile ilgili çok önemli ayet ve hadisler mevcut. Fakat biz kendimizi merkeze alıp, bizim dışımızdakilere o perspektiften baktığımız için, bizi üzmüşse o haksızdır, şeklinde anlıyoruz yaşananları. Ya ben haksızsam ve bunca tantanayı boşuna çıkarmışsam? İnsana hata yapma payı bırakmadığım için bu kadar alınıyorsam? Kendimizin Allah`a karşı yaptığımız bir ton hata karşısında Rabbimiz de bize bu şekilde davransa ve tavır alsa, hangimizin Rabbimize bakacak yüzü kalır, bunu hiç düşünmeden davranıyor ve tavır alıyorsam?

Bu inanç, yanlış karşılık verdiğimizde, haklı bile olsak bizi haksız duruma düşürür. Biz haklı isek, durumun doğru anlaşılması için gayret etmeli, davanın hallini Allah`a bırakmalı ve işimize devam etmeliyiz.

“Ben bunu hak etmedim”

Bu cümle, kendimizi bir yere koyup, o yerden değerlendirme yaptığımızın ifadesidir. Yanlış davranışı, kim yaparsa yapsın ve ne yaparsa yapsın, onun yaptığına paralel bir yanlışı insan insana reva görmemeli. O kötü davranışı karşımızdaki yapmış olsa bile, bizim misilleme yapmamamız gerekir. Üstelik kimin neyi hak edeceğine kim karar verdi? Ya yanıldıysam? O bunu hak etti, derken hırs ve intikamla, kızgınlık, öfke ve nefret ile böyle düşünmüşsem ve yaptıktan sonra pişman olacaksam, bu yaptığımın sonucu ne olacak diye hiç düşünmemişsem, yaptıktan sonra geri dönüp telâfi şansı da olmayacak ve pişmanlıklar peşimi hiç bırakmayacaksa?

“O bunu hak etti” cümlesinin sonucunda yaptıklarım kimin ne işine yaradı? Bana fayda mı sağladı zarar mı? Öyleyse, ben bunu hak etmedim cümlesi, “Hak etseydim neyse” demektir aynı zamanda ve yanlıştır. Kimse kimsenin yargısıyla yanlış bir şeyleri hak etmez. İki tarafın da, bu ayak kaydıran tuzak inançtan şiddetle kaçınması gerekir. Çünkü bu kırılmanın derinliğini artırır ve bazen hayatı allak bullak edecek kadar insanın dengesini bozabilir.

“O yanlış yaptı”

Kime göre? Sen rahatsız oldun ve hoşuna gitmedi diye mi? Ya yanılıyorsan, ya yanlış yapan ya da yanlış anlayan sen isen? Hangi ölçüye göre o yanlış yaptı diyorsun? Belki de o gerçekten üzüleceğin bir şey yaptı ama istemeden oldu ve pişman oldu. Şimdi bu meseleyi uzatmak neyi çözecek ve yapılan hangi davranışı geri döndürecek?

Ya Allah o olayı sana yaşatarak bazı şeyleri görmeni, Allah`ı daha çok hatırlamanı ve sana bağlı bazı hatalarını göstermeyi murat etmişse? Bana isabet eden bu davranışın acaba hikmeti nedir? Allah bunu bana yaşatmakla ne mesaj vermek istiyor? Benim neyi anlamamı istiyor diye düşünmek, bize yeni bir ufuk kazandıracak iken, o yanlış yaptı diye düşünerek ona tepki vermek, bütün bu soruların bizdeki hayır ve bereketini kaçırmamız anlamına gelecek. O zaman, neyin yanlış olduğunu kırılma durumumuz değil, Allah ve Resulünün ölçüsü belirlesin. Onun kurallarına göre değerlendirdiğimizde, belki de bize güzel bir sabır ve hoşgörü göstermek düşecek. Belki de bu bizim ciddi bir sevap ve insani bir olgunluk kazanma vesilemiz olacak, bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa, Allah`ı memnun etmek için tedbirimizi aldıktan sonra, yapanın yaptığının üzerinde durmamak, hakkımızı helâl edivermek, peygamberi bir nuru hayatımıza katmak anlamına gelir.

(Devam edecek…)

Uzman Danışman Saliha Erdim / Nisanur Dergisi - Aralık 2015 (49. Sayı)

 
Anahtar Kelimeler:

  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Bosna-Hersek\'te başörtü yasakçılığına karşı yürüyüşÖnceki Haber

Bosna-Hersek\'te başörtü yasakçılığına k...

İşitme Engellilere İşaret Diliyle Dini Eğitim VeriliyorSonraki Haber

İşitme Engellilere İşaret Diliyle Dini E...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!