A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Allah cc, Seni çok önemsiyor…

 

Şu yazı başlığındaki iddianın derin anlamını iyice idrak edebilmemiz için, Kur’ân metodu olan bir örnek vermeye ihtiyaç var. Şöyle ki:

Dilediğiniz bir ressam ile heykeltıraş ile veya bir köşe-kitap yazarıyla konuşunuz.

Hangi kitabınızı daha çok seviyorsunuz? Hangi resminizi veya heykelinizi daha çok önemsiyorsunuz? Diye bir soru sorsanız. Öncelikle:

“..Hepsini,.. çünkü, onların her biri benim eserimdir ve benim için birer evlât gibidir..” diye cevap verecektir. Sonra da “Fakâat” diye uzatarak, “..şu eserim, çok kişiye ulaştığından, çok kişi tarafından takdir gördüğünden, yani çok iş ve hizmet gördüğünden, onu daha çok seviyorum” diye de ekleyecektir.

  • Şimdi bu girizgâhtan sonra, yazı başlığındaki iddiaya gelelim:

Her insan da; Allah’ın cc ‘özellikle önemseyerek yarattığı’mümtaz bir sanat eseridir.

Şâyet tek tek, her kişi ile özel ilgilenmemiş olsaydı, imza yerine geçen parmak izleri sadece kendisine has biçimde, herkesten FARKLI olabilir miydi?..

Şâyet her kişi ile tek tek ilgilenmemiş olsaydı, imza yerine geçen simâları da FARKLI olmazdı. İmza yerine geçen göz retinaları FARKLI olmazdı. İmza yerine geçen sesleri FARKLI olmazdı. İmza yerine geçen TrilyonlarcaDNA’LARI da FARKLI olmazdı…

Evet, her insandaki bu beş önemli farklılıklar, şu en ileri teknolojik asırda çok net olarak ispat edilmiştir. Şu yazıyı okuyan herkes de bunun farkında ve bilincindedir…

Bakınız O Yüce Yaratıcımız ne buyuruyor: “And olsun biz insanı çamurdan (bir özden) yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi embriyo (alaka) yaptık. Peşinden embriyoyu bir et haline getirdik. Bu bir parçacık eti kemiklere çevirdik, bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.” (Mü’minûn sûresi, 12- 14. Ayetler.)

“Elbette biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” (Tin Süresi, 4. Âyet.)

Şair Necip Fazıl da ne güzel ifade etmiş:

Yön yön sarılmışım, ne yana baksam. Sarılan olur da, hiç SARAN olmaz mı?

Kim bu yüzü çizen sanatkâr ressam? Geçip de şu aynaya, hiç soran olmaz mı?..

“Ben cin ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”.(Zariyat Süresi, 56. Âyet.)

“Hanginiz güzel amel yapar diye sizi İMTİHAN etmek için yaratan Odur.” (Mülk S., 2. Â.)

Çok net görülüyor ki; Yüce Rabbimiz seni, beni, böylesine değer vererek ve özellikle de bir gâye ile ve SINAMAK maksadıyla yaratmış. Fakat bu sınavlar; orta ve yüksekokul imtihanları gibi yazılı veya sözlü değildir. Fîilî ve ahvâlî sınavlardır.

  • Bu konuyu da akla yaklaştırmak için, bir örnek arz edeyim:

Ben Japonya’dayken, çok önemli bir iş için, çok sayıda aday müracaat etmişti. Müracaat edenlere 30 dakikalık aralıklarla, ismen randevu verilmişti. Sınav heyetinin odasına her giren kişiye, birkaç soru soruluyor ve “gidebilirsiniz, gerekirse biz sizi ararız” deniliyordu.

Nihayet bir aday kişiye de birkaç soru soruldu ve bu kişiye; “Sizi tebrik ediyoruz, sınavı siz kazandınız. Gerekli evrakları hazırlayınız ve görevinize başlayınız” denildi.

Aday çok şaşırmıştı ve “efendim daha beni imtihan etmediniz ki?” deyince, bir görevli bu sınavın şeklini ona şöyle açıklandı.

-“Hani siz bahçe koridorundan girince, devrilmiş bir çöp kutusu gördüğünüzde, hemen onu düzelttiniz ve öyle geçtiniz ya. İşte o çöpü bizim görevli elemanımız, sizi sınamak için devirmişti. Biz buradan monitörlerden izliyorduk.

5-10 adım sonra, bitkileri sulayan bir fıskiyenin koridoru ıslattığını görünce, ıslanmak pahasına gidip o fıskiyeyi siz düzelttiniz.

Binaya girdikten sonra sınav heyetinin yerini sormadan önce, duvardaki davranış kurallarını, emir ve yasakları dikkatlice okudunuz, hatta bazılarını da not aldınız.

Bunların hepsini biz, sınav heyeti olarak şu monitörlerde izledik ve seni değerlendirdik.

İnsanlara ve çevreye faydalı olmayı prensip edinenler, diğer tüm konularda da başarılı olurlar… Diğer adaylar ise aradığımız vasıflara hâiz olmadığı için, bu düzeltmeleri yapmadılar ve sınavı kaybettiler.” Denildi.

Yani bu sınav; yazılı veya sözlü değil, fîilî ve ahvâlî bir sınavdı…

İşte özellikle tek tek değer verilerek yaratılan biz insanların, şu dünya üzerindeki imtihanlarımız da aynen bu Fîilî ve ahvâlîsınav türündendir.

Bizlere merhameten; bu sınavı mutlaka kazanabilmemiz için kopya veren bir başmuallim (SAV) gönderilmiş. Müteâkip asırlarda ve bölgelerde de Peygamber vârisleri Din âlimleri görevlendirilmiş. Üstelik de bunları idrak edebilmemiz için, bizlere Kur’ân suretinde bir rehber ve kılavuz gönderilmiş. Tâ ki 80-100 senelik dünya sınavında gaflete dalıp, ebedî ve SONSUZ olan Âhiret hayatımızı Cehenneme çevirmeyelim…

Bu gönderilenlerden bizlere düşen; sadece bu Dünya sınavındaki davranış kurallarını, emir ve yasakları dikkatlice öğrenerek, bu Fîilî ve ahvâlîsınavımızı alın akıyla kazanmaktır.

Gerisi, kabirde de Ebedî Âhirette de CENNET BAHÇELERİ olacak, inşâallah. Vesselâm…

Facebook Yorum

Yorum Yazın