Âyetlere SAÇMALIK demek.
Bu konuda, yani Kur’ânın net âyetlerine “SAÇMALIK” diyenlere karşı kırıcı olmadan, yumuşak ifadeler kullanmak, “KÜFRE RIZA” anlamına gelebileceği için, bizlere de vebal getirir. Hiç kimse kusura bakmasın!..
Çünkü bu galiz ifadeler, tüm inananlara karşı apaçık bir zulümdür ve asla müsamaha ile karşılanamaz. O galiz ifadeleri kullananlara, ona sahip çıkan gruplara da asla meyledilemez, hatta sempati bile duyulamaz. Cuma namazına gidiyor olanlardan tutunuz, her gece teheccüde kalkıyor olsalar da, bu gafletlerinden dolayı, bu vebalden asla kurtulamazlar.
Bunlar benin veya herhangi bir fâninin iddiası değil, bu konuda İlâhi emirler çok nettir.
Bakınız:
“Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati (bile) duymayın. Yoksa size ateş (Cehennem) dokunur. Aslında sizin Allah'tan başka yardımcınız yoktur. Sonra O'ndan da yardım görmezsiniz.” (Hûd Sûresi, 113. Âyet.)
İşte bu konunun bir grup sözcüsü tarafından, televizyonlarda uluorta, Cuma hutbesindeki apaçık örtünme âyetlerini hedef göstererek, Diyanet İşleri Başkanına tehditler savurarak, galiz hakaretler edilmesi; en hafif ifadeyle densizliktir, haddini bilmezliktir ve tüm inananlara ve İslâm âlemine tahkirdir, zulümdür.
Fıkıh hükümlerine göre de çok net olarak, KÜFÜRDÜR. Aksini hiç kimse söyleyemez.
Bu kişi bir grup temsilcisi olduğu için, o grup içinden aklını ve vicdanını dinleyip, bu davranışa itiraz edenler hariç; sessiz kalanlar da vebâl altındadırlar.
Hele hele, buna sahip çıkılmasını siz düşününüz…
Hani sizde DİN hürriyeti vardı?
Hani lâiklik, dinsizlik değildi?
Hani bu gurup veya örgüt, sadece şapka giymedikleri için cami avlularında haftalarca teşhir edilerek asılan, binlerce İslâm âliminin katili olan, o eski zâlim örgüt değildi?
Hani bunlar artık değişmişti, düzelmişti, İslâm’a, Müslümanlara ve başörtüsüne karşı müsamahakârdılar? Hatta, hani başörtülülere rozet bile takıyorlardı?..
Üstelik de bu zulümleri, henüz iktidar olmadıkları halde, böyle bir dönemde yapabiliyorlar. Allah muhafaza, iktidar olduklarında neler yapacaklarını siz düşününüz…
Saygıdeğer dostlarım. Bu çirkin olay, hepimizin başımızı iki elimizin arasına alıp, çok ciddi düşünmemizi gerektiriyor.
Âhiret hayatımızın yanında, ÜÇ GÜNLÜK denilen şu dünya hayatımızda, kendimizi vebâl altına sokmaya hiç gerek yok!..
Bu grup içinde olup da sadece Cuma namazı kılanlar, kalbinde zerre kadar Îmanı ve VİCDANI olanlar, hatta deist olanlar bile, bu densizliğe ve haddini bilmezliğe tepki göstermek zorundadır. Çünkü bu bir insanlık gereğidir…
Nasıl ki Galileo’den önceki insanlar, dünyanın düz olduğuna inanıp, DÖNMEDİĞİNİ iddia ettiklerinde bile Dünya DÖNMEYE devam ediyorsa; aynen bunun gibi, binlerce kişi Âhıreti inkâr etseler de, inanmasalar da SONSUZ Âhiret hayatı vardır ve mutlaka gerçekleşecektir.
Onların inanmamaları ve inkârları, (Galileo olayında olduğu gibi,) bu gerçeği asla durduramayacaktır.
Yüce Yaratıcımızın ilmi, EZELÎ ve EDEDÎ olduğu için, bu inanmayanların acı âkıbetlerini bizlere, senaryo şeklinde ve gayet net olarak şöyle bildirmektedir.
Tâ ki aklımızı başımıza alalım.
İşte Füssılet Sûresi, 37. Âyet: Onlar orada (Cehennemde) imdat istemek için şöyle feryat ederler: “Ey Ulu Rabbimiz! Ne olur, çıkar bizi buradan, dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, güzel ve makbul işler yapalım!..” Allah onlara şöyle buyurur: “Biz, size, düşünüp ibret alacak, gerçeği görecek kimsenin düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size peygamber de gelip uyardı. Öyleyse tadın azabı! Zalimlerin hiç bir yardımcısı yoktur!”
Bizim gayemiz ve maksadımız, kişileri ve kurumları nazara vermek değildir. Zaten bu konu siyasi bir konu da değil, Kur’ân Hükümlerine ve Yüce Dînimize apaçık bir tecavüzdür.
Zaten bu tablo bütün çıplaklığıyla, üstü örtülemez bir şekilde, uluorta, hatta meydan okurcasına tezahür etmiştir.
Maksadımız, Dünya meşguliyetlerine dalıp bu gerçekleri ıskalayan kardeşlerimize, “Ey Ulu Rabbimiz! Ne olur, çıkar bizi buradan (Cehennemden), dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, güzel ve makbul işler yapalım!..” ..haykırışlarıyla pişman olmadan önce, bu gerçekleri hatırlatmaktır.
Bu hatırlatmalarımızla, kaç kişi kendilerini bu acı âkıbetlerden kurtarabilirse, bizler için de elbette sevinç, huzur ve mutluluk sebebidir.
Çünkü Dünyanın en doğru sözlüsü olan Efendimizin, bu konuda şöyle bir müjdesi var:
"Bir tek adam (kişi) seninle hidâyete gelirse, (senin için) sahrâ dolusu kırmızı koyun ve keçilerden daha hayırlıdır." (KAYNAKLAR: Sahihi Buhari, 3/57; Müslim ve İhya-u Ulum, I/9.)
İşte bu müjde bana da, eğer dost ve sevdiklerinizle paylaşırsanız sizlere de yeter. Vesselâm…
Facebook Yorum
Yorum Yazın