Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

BEKLENEN MEHDİ VEYA KURTARICI !..

Ne acı ki, alemi İslam, bir keşmekeşin, bir içten içe çırpınmanın içerisinde debelenmektedir. Gerçek din adamları sus pus olmuştur.. Kenarda, köşede müridanın sadakası ile, çoluk çocuklarının nafakasını onlara vermesiyle geçinen, velilik, Mehdicilik, Mesihlik, beklenen kurtarıcı şovuyla caka satan soytarılardan geçilmemektedir.

Aman Allah'ım!..

İslam aleminde bunlar yoğun oldukları gibi, milletimiz içerisinde daha etkin  ve faal durumda bulunan  söz konusu veliler kitlesi, her tarafı kuşatmışlar, köşe başlarını tutmuşlar, "uzay mekiği challenger"'i düşürecek kadar, sudaki balıkları bile, kurbağaları bile hazır kıta asker edecek kadar terbiyesizleşmiş, küstahlaşmış edep yoksunlarından geçilmemektedir.

Bu tür zihinsel hastalar, koca imparatorluğu yiyip biitirdikleri gibi, Türkiye Cumhuriyeni de mahvı perişan etmek için kollarını sıvamışlardır. İstanbul şehrimiz mi dersiniz, Konya mı dersiniz, en ücra köşelere kadar sızmışlar hile dolu tuzaklarını kurmuşlar, tarlasinda ekin kesen insandan tutun da, yayladaki koyun güden insanımızdan bile haraçlarını, bağırta bağırta almaktadırlar.

İnsanımız bunlara haraç vermezse ne olur?..

Kat'iyyen cennet yüzü göremezler, cehennem; ebediyyen haraç vermeyenlerin, koyununu, kuzusunu, ineğini, buzağısını
kaçıranların mekanı olur. Onlar, söz konusu " kurtarıcılar"a isyan ettikleri için iflah olmaları mümkün değildir. Şimdi, isterseniz konunun burasında bir alıntı yaparak mes'eleyi vüzuha kavuşturalım.

" Bursa'da, Mevlid'in yazılışına sebep olan bir hikaye olarak nakledilir. Evliya Çelebi biriyle peygamberlerin efdaliyetini tartşmış. En son Hristiyan demiş ki:

" Senin peygamberin öldü  ama bak benim peygamberim hayatta, tekrar geelecek." Bunun üzerine güzel bir beyti var, orada "eğer gelecekse de bir tek gayeyle gelecek;  Muhammed Mustafa'ya ümmet olmak için " der. Ben de öyle inanırım; eğer gelecekse de ona ümmet olmak çok büyük bir şeref olduğu için gelecektir.

Sözü daha fazla uzatmadan, önemli bir hususu ifade ederek konuşmamı bitirmek isterim. Şunu düşünmemiz lazım hep birlikte; ' İslam alemi  neyi yaşıyor, neyi tartışıyor?'

İslam alemini kuşatan tehlikeler ne, bizim alimlerimizin yaptığı tartışmaların değeri ne? İslam aleminin dört bir yanı kabristana çevrilmiş, bizim alimlerimiz oturmuş ' Kabir azabı var mı, yok mu?' diye tartışıyor. En büyük tehlikelerden biri budur bence.

Zaten kıyametimiz kopmuş, ama biz kıyamet alametleri üzerinden tartşmaya devam ediyoruz. Resul-i Ekrem'in sünnetini, örnek hayatını bir tarafa bırakmışız, bir takım şekli unssurlar üzerinden tartışıyoruz.

Ayrıca herkes birbirini dalaletle suçluyor; Ehli Sünnete mensup olma dalalet  veya olmama çekişmesine, ithamlara devam ediliyor. Asılyanlış olan hususulardan  bir tanesi budur. En önemlisi de gerçekle yüzleşmektir; İslam alemi olarak hep birlikte hidayet üzere olsaydık dalalet bizi böyle kuşatamazdı.

Şehirlerimiz harabeye dönmezdi. Topluca hepimizi kurtaracak, toplumsal hidayeti sağlayacak, tehlikede olduğumuz bir zamanda bizi sahil-i selamete çıkaracak olan şey, bir mehdi olamaz . Bizi, kurtaracak olan ancak ' kendi hidayetimiz' olur. Allah bizi hidayetten ayırmasın." ( Beklenen Kurtarıcı İnancı, Prof. Dr. M.  Görmez, sayfa 134 )

Netice olarak;

Ülke ve millet olarak zor günler ve stres yüklü zamanlar yaşamaktayız.  Yani, sindirilmiş, korkutulmuş, konuşmaktan, mes'eleleri dile getirmekten imtina eden bir millet olmuşuz.

Ne olacak böyle bir durum, manzara, hal ve gidişat? demekten kendimizi alamıyoruz. Beklenen Kurtarıcılar (!), Mehdiler, Mesihler, Şeyhler, Mistikler, Gavslar, Kutuplar, Efendi Hazretleri, Cübbeliler, Süleymancılar, Menzilciler, ve diğerleri, milletin gırtlağına yapışmışlar, insanımızın ümüğünü sıkarken. Diyanet İşleri Başkanlığı sus-pusluğunu, korkaklığını, nötr halini hala   muhafaza etmeye çalışmaktadır.

Oysa, ülke sokakları, meydanları, caddeleri, evleri Feto zulmüne maruz kalmış iken, Diyanet'in böylesi bir zavallılığı nereye kadar gidecektir? Cumhur Başkanıızm bile bu tür rezaletten gına gelmiş iken, " Kur'an'ın Gücellenmesi" işaretini vermiş iken, Diyanet'in sadece Kurban, Hac ve Umre gelir giderleri ile meşgul olmasına ne demeliyiz?

Halbuki, dün geçmiştir, bu günü de kaybetmemek için, bu günü de israf etmemek için, Diyanet teklif üstüne teklif yağdırmalı, ortalıktaki pisliklerin temizlenmesi adına yep yeni, dip diri inşa ve ihya yüklü fikirler, görüşler ve düşünceler öne sürmelidir.. Selam ve dua ile...

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın