A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

DEPREMLER, asla tesadüf değildir.

Aslında ve gerçekte tesadüf yoktur, tesadüf yerine tevafuk vardır. 
Tevafuk; muvafık olma, uygun görülme, denk gelme ve rast gelme hâlidir. 
DEPREM: Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma hadisesine “deprem” denir. Depremler, enerji birikmeleri nedeniyle yer kabuğunu oluşturan levhaların birbirine basınç uygulamaları ve birbirlerini hareket ettirmeleri sonucu oluşur. 
Dünyada depremlerin, fizyolojik ve jeolojik 3 türü görülür.
Birincisi; Tektonik depremler çoğunlukla levha hareketleri sonucu oluşur. Türkiye’de çoğunlukla tektonik depremler meydana gelir. 
İkincisi; Volkanik depremler, volkanların püskürmesi sonucu oluşur. 
Üçüncüsü; Çöküntü depremleri mağara gibi doğal oluşumların çökmesi sonucu oluşur. 
Esasında; depremlerin bâtınî ve ana sebepleri vardır ki bu sebepler genellikle ıskalanıyor veya kamufle ediliyor. Çünkü halk bu gerçekleri öğrenince gafletten uyanacak ve din dışı işleyen sömürü düzenleri rağbet görmez olacak. Biz ise hem fizyolojik ve jeolojik, hem de bâtınî ve gerçek olan iki sebebi birden değerlendiriyoruz.
Deprem, sel, fırtına, yanardağ patlamaları, tsunami gibi bâzı tabiat hâdiseleri de, belli bir periyoda bağlı olmayan “âdetullâh” tecellîleridir. Cenâb-ı Hakk’ın bunları meydana getirişinde zâhirî (jeolojik) sebeplerin dışında, üç tane de bâtınî ve mânevi sebep vardır. 
Bunların, hikmet penceresinden değerlendirilmesi gerekiyor, şöyle ki: 
1. İlâhî bir ÎKAZDIR. 2. İlâhî bir CEZÂDIR. 3. Salih ve masum kullara bir mağfiret ve ecir vesilesidir. Yani, “Kulun Allah indinde bir mevkii vardır ki, ona ibadetle erişemez. O mevkiye erişinceye kadar Allah, onu hoşuna gitmeyen (istilâ, belâ ve musîbetler)le imtihan eder. Sabır ve tevekkül ederse kazanır.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, II, 292.)
Tabiattaki hiçbir hâdise ve olay sebepsiz ve hikmetsiz değildir. Zira her şeyi olduğu gibi, tabiat hâdiselerini de yaratan, Cenâb-ı Hak’tır. O’nun bütün işleri, idrâk edilebilen veya edilemeyen nice hikmet ve sırlarla doludur. Bu hakîkat, âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: 
-“…O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içinde tek bir taneyi dahî bilir. Yaş ve kuru ne varsa, apaçık bir kitaptadır.(Lehv-i Mahv.)” (En’âm, 59. Âyet.)
Kâinatta bir yaprak bile O’nun irâdesi, bilgisi ve izni dışında düşemezken, koskoca beldelerin rastgele ve şuursuz bir şekilde sarsıldığını kabul etmek; akıl, idrâk ve iz’an dışıdır. Kâinatta meydana gelen her şey, sayısız sır ve hikmete dayanır. Yani tabiat da, diğer bütün mahlûkat gibi, kâinattaki ilâhî nizam, denge ve âhenge göre vazifesini icrâ etmektedir. Cenâb-ı Hak, kâinattaki bâzı hâdiseleri periyodik bir akışa bağlamıştır.

İnsanların isyandan vazgeçmesi için, ilahi bir ikaz olan depremden İBRET alınmalıdır. 
Sel, deprem, kuraklık, hortum gibi, ilahi musibetlerin ara sıra zuhur edişi, Allah’ın cc, sonsuz nimetlerine, lütuf ve ihsanına karşı nankörlükte ve isyanda olanları ikaz ve uyarı mahiyetindedir. Hiçbir nimet de ve felâket de sebepsiz değildir. Düşünebilenler için nice hikmetleri vardır. Günahların affına sebep olduğu gibi, başka hikmetleri de vardır. 
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Ümmetim için depremler günahlarına kefaret olur”. [Hakim] “Allahü teâlâ, depremleri iyilere öğüt, müminlere rahmet, kâfirlere ise azap kılar”. [İ. Asakir] 
Vehbi Vakkasoğlu hocamız, bu konuyla ilgili şöyle haykırıyor: 
“Dostlar, yıllardır çığlık atıyoruz: Deprem önce içimizde oluyor. İnancın ve ahlâkın fay hatları patladıkça, sorumsuz sorunlular arttı. Kul hakkı unutuldu. Malzemeden çalmak, kâr ve kazanç sanıldı. Çürük inşaatlar ortaya çıktı. Önce içimizi güçlendirelim; inançlı, vicdanlı İNSAN olalım. Çürük insan = Çürük bina,” ..vesselam. 
Bâtınî, yani manevî sebeplerden bazılarını Hadîsi Şeriflerden alalım:
"Zina ve Zulüm yayılınca, Zelzele (depremler) çoğalır." [Deylemi] 
"Günahlar açıktan işlenince, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır." [Taberani]
"Eski milletlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. İyiler de helâk oldu. Çünkü günah işlenirken onlar susmuşlar, önlememişlerdi." [Taberani] 
Âlimler; iki Z çoğalınca, üçüncü Z’yi bekle” demişler. 
Yani Zina ve Zulüm çoğalınca, Zelzeleyi (depremi) bekleyin.
Şimdi bir de Yüce Rabbimiz deprem konusunda ne buyuruyor, ona bakalım:
Şûrâ S., 30. Âyet: Başınıza ne musibet gelirse, kendi elinizle işledikleriniz yüzündendir. Üstelik günahlarınızın birçoğunu da Allah affeder. 
(Vecîze hâli: Kuluna zulmetmek istemez Hüdâsı, herkesin çektiği kendi cezası.)
Secde S., 21. Âyet: (Âhiretteki) en büyük azapdan ayrı olarak, daha yakın azapdan (dünya azâbından)da onlara mutlaka tattıracağız; tâ ki (isyankâr hâllerinden) dönsünler.
Mülk S., 16. Âyet: Gökte olanın (kâinâtın tedbir ve idâresine vekil kılınan meleklerin) sizi yere batırmasından emin mi oldunuz? Bir de bakarsınız ki o (yer) sarsılıyordur! 
•    Allah’ın vâadi ve kelâmından sonra başka söze ne hâcet…
ÖNEMLİ NOT: Bazı akıllara “Erzincan depreminde, veya başka musibetlerde sabî çocukların ne günahı vardı?” gibi bir soru akla gelebilir. 
NET CEVAP: Yukarıda arz edilen bâtıni ve manevî sebeplerden 3.’cüsüdür. O kısmı tekrar okuyalım... Şu asırda bir ehl-i kalp ve keşfin tespitine göre, 40 vefattan sadece 1-2’si Îmanlı ölüyor. Oysa depremlerde sabî ve masum olarak ölenler 40’ta bir değil, 40’ta 40 şehit ve direkt Cennetlik oluyorlar. Bunlara acımak değil, imrenmek ve GIPTA ETMEK gerekir… Onlar için bu soruyu düşünmek yerine, kendi ahvâlimizi, encâmımızı ve âkıbetimizi düşünmek ve tedbir almak, en akıllıca bir davranış biçimidir. vesselâm…
 

Facebook Yorum

Yorum Yazın