Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

DİYANET DOKSAN BEŞ YAŞINDA!..

 Başkanlığımızın; 95 nci kuruluş yıl dönümünü candan kutluyor, bu âna kadar gelmiş olduğu başarı dolu çalışmalarından öte daha fazla olarak gayret, emek, ilmi çalışmalar, Kur'anî gayretler diliyor, vefat etmiş tüm mensuplarımızı rahmetle, halen emekli olmuş veya çalışanlara da sağlık, sıhhat ve uzun ömürler  diliyorum. 

     Şu 95 yıl içerisinde neler oldu, neler yaşandı?.. Kimler geldi, kimler Başkanlıkta iz bırakarak uhrevi aleme göçüp gitmiş oldu?!.. 

     Diyanet İşleri Başkanlığının nasıl çalışma içerisinde olduğunu, neler yaptığını, neler yapmaya çalıştığını öğrenmek için , sayın  Dr. Tayyar Altıkulaç hocamızın  üç cilt olan " Zorlukları aşarken" isimli, kıymetli kitabını okunmasını  tavsiye ederim. 

       Diğer taraftan, ilk Başkan merhum Börekçi hocanın zor zamanlarda, Milli Mücadele günlerinde nasıl hizmet ettiğini, ne derece yokluk içerisinde bulunduğunu iyice bilmeliyiz. 

     A. Hamdi Akseki hocamız, ilimde otoriter, bilgide emsalsiz insan!".. Allah; gani gani rahmet eylesin!.. Halen 21 nci çağda onun gibi müthiş, bilgi sahibi, ehli Kur'an alim çıkaramamışız!.. Merhum Ö. Nasuhi hocamız, ihtilal şartlarında ne denlu görev yaptığını, milletine hizmet ettiğini okumaktayız.. 

     Tayyar hocamız, Ateş hoca ve bu alimlerin kurmuş oldukları ilim erbabı, kadroları; Dr. Fahri Demir, Hamdi Mert, Arif Soyutürk, Emrullah Aksarı, İrfan Yücel, Recep Akakuş, Saim Yeprem ve binlerce isimli, isimsiz değerli üstadları anmamak, hayırla yad etmemek yanlış olur kanaatindeyim!.. 

     Bir anı, bir hatıra olması kabilinden, çok çok saygı duymuş olduğum Tayyar hocamızın " Zorlukları Aşarken" isimli kitabından, o günün stresli, zor, depresif halini anlatan bir anısını yazıma alıntı yapmak istiyorum.. Allah, uzun ömürler versin!..

     " Sivil polisler eşliğinde yaptığım hac: 1981 yılı hac günlerinde ( 08 Ekim 1981 Perşembe öncesi günlerde) yaşadığım stresli bir dönemi de burada anlatmaya değer buluyorum. Sanıyorum Ekim ayının ilk günlerinde idik. Ankara'dan Hamdi Mert telefon etti ve arkadaşlarımızdan Bekir Topaloğlu'nun bana ulaştırılmak üzere verdiği bilgiyi nakletti. 

     Buna göre bizim eski öğrencilerimizden olup MİT'in İstanbul teşkilatında görevli olan bir genç ( adı bende mahfuzdur) Bekir Bey'e telefon ederek şu bilgiyi vermiş ve bu konuda benim uyarılmamı istemiş:

     " Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren Süleymancılar her yıl olduğu gibi bu yıl da hac kafileleri düzenlemişler. Başlarında Nalbant olan biri varmış. Bu kişi Mina veya Müzdelife'de bana saldırıda bulunacakmış. İstihbâri nitelikte olan, yani doğru veya yanlış olması ihtimal dâhilinde bulunan bu bilgi resmî yollardan Ankara'ya da bildirilmiş".

     Suudi makamları Türkiye'den bu istihbarat bilgisini almış olmalılar ki bir gün aniden etrafımda sivil giyimli üç Suudi vatandaşı belirdi. Yaptıkları kısa açıklamaya göre hac mevsimi boyunca beni korumakla görevlendirilen sivil polislermiş. Gerçekten mukaddes topraklarda bulunduğum sürece Arafat, Müzdelife, Mina ve Medine ziyaretim müddetince benimle birlikte oldular. Cidde havaalanından uçağa bininceye kadar bir an bile yalnız bırakmadılar.

     Bu saldırı uyarısının gerçek dışı bir ihbâra dayanmış olması muhtemel olmakla birlikte doğru olması da uzak ihtimal değildi. Çünkü bizim ülkemizde " Allah rızası için" (!) hem de mübarek bir ramazan günü bir müftü arkadaşımızın canına kıyılmamış mıydı? 

     Ve yine İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü Müdürü Ünlü'ye yapılan saldırı aynı düşüncenin sonucu değil miydi? Ve hele bu çok sevaplı iş (!) mukaddes topraklarda ve mübarek bayram günlerinde, üstelik bu rejimin Diyanet başkanına karşı yapılırsa sevabı daha çok olmaz mıydı?" ( Zorlukları Aşarken, Dr. T. Altıkulaç, C. 1, sayfa 472)

     Sonuç olarak;

     Bu alıntı yazımdan da anlaşılacağı üzere, Başkanlığımız; bütün personeli ile böylesi zorlukları yaşamış, merkez ve taşra teşkilatı  mensupları, nelerle karşılaşmış, ne tür cemaatçik mensupları ile yüz yüze gelmişlerdir?!.. 

      Şu an içinde bulunduğumuz  ortamlarda bunlardan birisidir. Feto;  Diyanet'in imkanlarından yararlanmış, tuzunu, ekmeğini yemiş, havasını teneffüs etmiş, hatta Ankara Kocatepe gibi emsalsiz bir mabedde vaaz bile ederek, sonunda, Devlete, Diyanet'e tekme atmasını bilmiştir.. 

     Oysa, Fetö'nün tahsili nedir ki, diploması var mıdır ki, İzmir vaizi olsun, dobra dobra İzmir camilerinde ve vatan genelinde sel atsın, sümük fırlatsın?..

     Tayyar hocamız; bu mevzuda üç ciltlik kitabı ile,. hayatı, görgüsü, bilgisi, tecrübesi tamamlanmış bir alim değildir!.. Basın yayının, onu uzun uzadıya dinlemesi, gerek örfi idarelerin baskısını, gerekse cemaatlerin, Fetö; Süleymancılar, müridan kesimlerinin mahiyetini anlatır bilgilerine baş vurulması, tarihi, faydalı bir anı olacaktır. 

     Üsküdar Müftüsü; merhum hoca efendi niçin hunharca katledildi? Bunun bilinmesi, aydınlığa kavuşturulması gerekir. Hangi gözü dönmüş haindir ki, hocamıza kursun sıkmıştır? Merhum Müftü Necati Tayyar Taş hocanın evini, niçin dinamitlediler?.. Bunların araştırılması, milletin bilgisine sunulması bir zarurettir!..

     Rabbim!.. Bizlere yardım eylesin!.. Bu milletin yâr ve yardımcısı olsun!.. Selam ve dua ile..

    Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın