Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

DÜŞÜNMEME ZAHMETİ!.. (!)

     " Doğrusu Biz,  görünen görünmeyen iradeli varlıklar içinden akleden kalpleri olup da kavramayan, gözleri olup da görmeyen, kulakları olup da işitmeyen bir çoklarını cehennem için ortaya çıkarmışızdır. Hayvan gibidir onlar, belki daha da şaşkın! Onlar gaflete gömülmüş olan zavallılardır." ( A'râf sûresi, âyet 179) 

    Cin ve insan denilen iki varlığın da, " kalpleri, gözleri ve kulakları" olan varlıklar olduğu dile getiriliyor. Buradaki  " kalb"in iman ve inkâr mahalli, göz ve kulağın ise görme ve işitme duyusundan kinaye olarak  mecaz olması mümkündür.

     Ancak iman ve inkârda, bilgiyi akıl yürütme  ya da nakil yoluyla almada birbirine eşit olan bu yaratıklardan bu üç fonksiyonu  kullanmayanlarıbasbayağı görünen fiziki varlıklar olan " hayvan sürüsü"ne benzetilmesi de üzerinde kafa yorulması gereken dikkat çekici bir noktadır.

     Aziz Kur'an burada düşünme faaliyetini kalbe isnat etmiştir. Bilinen bir gerçektir ki, akıl isim olarak zaten Kur'an'da hiç geçmemekte, onun yerini kalp almaktadır. Akletme ise kalbin bir faaliyeti olarak dile getirilmektedir.

     Kur'an tefekküründe, kalp aklın arşıdır. Vahiy kalbe iner, akıl kalpten neş'et eder. Bu kalbin kan pompası olmayıp iman ve inkârın makarrı olan mânevi merkez olduğu açıktır. 

     Kur'an sistematiğinde taakkulun kalbe nisbeti, düşünme faaliyetinin entelektüel faaliyetle sınırlanmayıp sezgiyi de içine alacak şekilde geniş tutulduğunu ifade eder. ( Kur'an Meali)

     Bu noktadan hareketle, düşünmeme, akletmeme perişanlığını dile getirebiliriz. Düşünme zahmetine katlanamayanlar, düşünmeye cesaret edemeyenler, paketlenmiş hazır düşüncelerle hayatlarını sürdürürler.

     Resmî düşünce yapıları, ideolojik düşünme yapıları, hizipsel düşünce yapıları, insanların kendi düşüncelerini oluşturmalarına fırsat vermez. Söylemek/yazmak zorundayım. 

    Kendilerinden koptuğum arkadaşlar, şimdilerde şeyhlerinin/ düşünce üstadlarının / efendilerinin ufku/düşünsel/ eylemi ile sınırlı dünyalarda yaşıyorlar. 

     Yazar/düşünür/şair vb. gibi arkadaşlarım zaman zaman şeyhlerinin çoraplarını kokluyor, şeyhlerinin su içtiği bardaklara dudaklarını temas ettirerek  kutsanıyor, şeyhlerinin/ üstadlarının bir ömür boyu hiç ( affedersiniz)abdest bozmadıklarına inanıyor...

     Kimileri şeyhlerinin nargilesinin marpucunu ibadet kastıyla öpüyor, kimileri mübarek bir iftar saatinde tasavvufi eserler dinlerken şeyhlerinin şeyhlerinin talimatı doğrultusunda hareket ederek Onuncu yıl marşı söylüyor, kimileri dünyayı kurtaracaklarına inandıkları hoca efendilerinin iç çamaşırını açık artılmayla satın alıyor.

     İslâmla, insanlıkla , ahlakla, tasavvufla asla ilgisi bulunmayan bu tür örnekleri çoğaltabilirim, yüzlerce somut örnek verebilirim." ( İktibas, Nisan 2009, say. 38-39 A. Müftüoğlu )

     Maalesef, yanlışın, cehaletin , saplantının , kişileri, peygamberin üzerine çıkarmanın bir boyutu böyle olup, düşünceye, akla, tezekkür ve tefekküre " dur!" deyip, yaşayan insanları tanrılaştırmanın  yanı sıra birde:

     " Yaşayan gerçek, gözümüzü yaşartmıyor ama ömrümüz " ölü menkıbelere" ağlamakla geçiyor. Biz yaşayana, gerçeğe, hayata, tabiata kör olmuşuz. 

     Gözlerimiz  var görmüyor, kulaklarımız var duymuyor. Geçmiş çağlarda yaşıyoruz, hatta geçmişe tapıyoruz, ölü seviciliği yapıyoruz. 

    Ruhlardan, ölülerden medet umuyoruz. Ölülerin, cinlerin, perilerin dünyası bizim dini dünyamız. Gerçeğin, hayatın, tabiatın dünyası değil..." ( R. İ. Eli açık) 

     Netice olarak;

      Yukarıda anlatılan yanlışlar, hurafeler, uyduruk şeyler, maalesef, günümüz dünyasında her an yaşanmakta, her daim şahit olmaktayız..

     Örneğin, her defasında izah edildiği gibi, Pensilvanya hokkabazı, tahsili, okul bitirmesi olmamasına rağmen, onun çeşitli okullar bitirdiğine inanılmakta, hurafe, bid'at, uyduruk şeylerle binlerce mağdur olmuş insanları kurtaracağına inanılmaktadır.

      Hatta, onun kıçından çıkarılmış donundan bile müstefid olan insanlar (!), müridan bulunmaktadır. Onun saç tellerini bir teberrük gibi saklayıp, söz konusu saç tellerinin mağdurlarını, perişan olanlarını kurtaracağına inanılmaktadır. 

     Dolayısıyla, mes'eleyi hangi tarafından ele alırsak alalım,. oradan dökülmekteyiz, mahvı perişanlık yaşamaktaıyz. 

       Düşünemiyoruz, düşünme zahmetine katlanmıyoruz. Sanki Yüce Allah, basiretimizi bağlamış, eğriyi, doğruyu akletme imkanımız olmamakta, aklı, kaldırıp bir kenara atmışız.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın