Asuman Düzgün

Asuman Düzgün

Mail: 42asuman@gmail.com

DUYARLI ÇOCUKLAR YETİŞTİRMEK

Günümüz dünyasında hemen hemen her yerde kin ve öfkenin hakim olduğu bir şiddet diline şahit oluyoruz.İnsanları, merhamet ve şefkat hissinden uzaklaştırıp, güzel duyguları yok sayan bu dil,  bizlerin birer takipçisi konumunda bulunan çocuklarımızı da maalesef olumsuz etkilemektedir.Her yerde kol gezerek yüreklerde karadelikler oluşturan bu sevgisizlik virüsüne karşı merhamet ve şefkatin tekrar diriltilmesine insanlık olarak ne çok ihtiyacımız var. Bu noktada, bir başkasının acı ve hüznüne karşı  duyarlı, içinde yaşadığı  gezegene karşı kendini sorumlu hisseden  bireyler yetiştirmenin önemiyle karşılaşıyoruz. Bu durum ancak sevgi dilinin hakim olduğu ev ortamlarını çocuklarımızın teneffüs etmesi ile mümkün görülüyor.Aynı zamanda mektep, mabet ve medyayı da içine alan kalplerden kalplere merhamet ve şefkat şebekesi kurulan bir gönül hareketinin varlığı da biz anne babaların işini kolaylaştıracaktır diyoruz.Acaba bizler bu yürek terbiyesinde anne babalar olarak, çocuklarımızın karakterlerini güzel hasletlerle mayalayarak onların duyarlı birer insan olmaları için nasıl bir eğitim metodu izlemeliyiz?

   İnsanlar ve diğer canlılar için dünyayı ‘emin’ bir yer kılmak amacıyla duyarlı insan yetiştirmeyi öncelemeliyiz. Bu duyarlılığı; merhamet, şefkat, sevgi ve empatiyi içinde barındıran şemsiye bir kavram olarak düşünebiliriz.Narsistik,şımarık ve bencil bir nesil yetiştirmek istemiyorsak duyarlılık eğitimine en küçük yaşlardan itibaren başlamalıyız.Zira çocukluk çağı empati yeteneği kazandırmanın, şefkati geliştirmenin ve merhameti doğru bir şekilde kullanmayı öğretmenin en doğru zamanıdır.

   Burada duyarlılığın kaynağı olan empati kavramı karşımıza çıkıyor. Peki empati ne demektir? Genel olarak empatinin kaynaklardaki tanımına baktığımızda:Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısı ile bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi süreci olarak ifade edildiğini görüyoruz.Aslında empatiye, ‘insanın insanı duyması’ da diyebiliriz. Duyma, kulağın değil; kalbin hissetmesidir.Çocuğun empati kurma konusunda oluşturacağı beceri, onun ahlak gelişimini geliştireceği gibi diğer insanlarla olan sosyal iletişimini de kolaylaştıracaktır.Şefkat ve merhamet duyguları ancak empati becerisi sayesinde güçlenebilir.İnsanlarla empati kuramayan kişinin şefkati gerektiği gibi tezahür edemez.Çalışmalar evde duygusal ihtiyaçları giderilen çocukların güçlü bir empati duygusu geliştirme olasılığının daha fazla olduğunu göstermektedir. (Barnett ,1987)

   Empatik olmak, diğer insanları duygusal anlamda okumak anlamına gelir.Kendi duygularımızı anlamadan başkalarının duygularını da anlayamayacağımızdan çocuklarımızın duyguları tanımalarına yardımcı olmalıyız.Karşıdaki kişinin acısını hissederek o acı için harekete geçme ancak empatik ve merhametli kişilerde gördüğümüz bir davranıştır.Duygu körlüğü olan kişilerde bu hassasiyeti göremeyiz.Dünyanın dört bir yanından yükselen çığlıkları sadece merhamet sahibi kişiler yüreklerinde duyabileceklerdir.

   Ben değil, bir başkasını önceleyen diğergam çocuklar yetiştirebilmek için bizlerin de bu merhamet duygusunu hayatımızın merkezine yerleştirmemiz gerekir. Çünkü çocuklar ancak gördüklerini yaparlar.Bununla ilgili bir hikaye anlatılır:

   Oğlu ve gelini ile birlikte yaşayan  yaşlı dedenin elleri o kadar titriyordu ki, yemek yerken sürekli üstüne başına döküyor, sofra örtüsünü kirletiyor, tabak çanağı kırıyordu.Son zamanlarda sofrada bu tür kazalar artınca bundan rahatsız olan anne ve baba bir çözüm düşündüler; Dedeye tahta çanak, kaşık-çatal alındı.Artık dede yer sofrasında ayrı yiyor, hiç bir şey kırmıyor dökmüyordu. Böylece anne de daha az çamaşır yıkıyor, değerli tabaklar da kırılmamış oluyordu.Yaşlı dede tahta çanakla çorbasını içerken son derece mahçup bir şekilde etrafına bakıyordu.Evin küçük torunu dedesinin bu durumunu tam anlamamış da olsa uzaktan izliyordu.Bir gün anne ve babası dışarıdayken evin çocuğu eline geçirdiği bir tahta parçasını oymaya başladı.Anne ve babası eve gelince ne yaptığını sorduklarında ‘tahta çanak yapıyorum; siz yaşlanınca ben de size vereceğim.’ dedi.

   Çocuklarımızın gönüllerinin imarı için, öncelikle biz anne babaların kalplerinde şefkat ve merhametin yerleşmesi gerekiyor.Çünkü bizler, çocuklarımızın yüreğine ne ekiyorsak onu biçeceğiz.Şiddet ve hakaret ile büyütülen  ya da böyle bir ortama şahit olan çocukların kalbinde sevgi yeşermeyecektir.Kalbinde sevgi olmayan bir kişi ise, etrafındaki insanlara karşı hassasiyet geliştiremeyecektir.

   Çocuklarımızın etrafındaki insanlarla duyarlı ve sağlıklı bir ilişki geliştirebilmeleri için, onlara karşı nezaket ifadelerini kullanmayı bilmeleri ve bunu ebeveynlerinden de görmeleri gerekir.Komşularına, arkadaşlarına veya karşılaştığı kişilere selam verme, teşekkür ve rica etme alışkanlıkları, onların başkasını görme ve takdir etme noktasında hassasiyet geliştirmelerini sağlayacaktır. Farkındalık görme ile başlayacak, gördüğü ve takdir ettiği bir duruma karşı ise içgörü geliştirecektir.Araştırmalarda teşekkür etmeyi alışkanlık haline getiren insanların daha şefkatli ve yardımsever oldukları görülmüş.

   Çocuklarımızda duyarlı davranışların gelişmesi için çocuğumuzun bir başka yaşama dokunmasına ortam ve olanak hazırlamamız etkili olabilir.Bu konuda çocuklarımızın küçülen veya iyi durumda olan eşyalarını ihtiyaç sahibi veya onun istediği bir arkadaşına hediye olarak vermesine onu teşvik edebiliriz.Ya da onun adına alınan bir kumbaraya harçlıklarından bir kısmını ayırarak ihtiyaç sahipleri için kendince bütçe ayırmasını desteklemek gibi.Böylelikle çocuklarımızın paylaşmanın güzelliğini ve sevincini içlerinde hissetmelerine vesile olabiliriz.Biz anne babaların hasta olan birine yaptığımız yardımı veya uyuyan birinin üstünü örttüğümüzü ya da başkalarını rahatsız etmemek adına daha sessiz davrandığımızı çocuklarımızın görmesi ve bu konunun da çocuklarımıza  sözel olarak ifade edilmesi  önemlidir.

   Yine çocuklarımızda duyarlı davranışların gelişmesi için evde bir canlının sorumluluğunu onlara verebiliriz.Bir bitkiye su vermeleri, akvaryumdaki balıklarını yemlemeleri veya bir kuşun bakımını üstlenmeleri gibi.Çocuklara verilen bu sorumluluk bilinci, onların vicdan gelişimlerine de katkı sağlayacaktır.Çocuklarımıza sorumluluk vermenin yanı sıra onların istekleri konusunda sınırları olduğunu bilmelerine de ihtiyaçları vardır.Çocuklar kendilerini dünyanın merkezine koyarak her istedikleri yerine getirilen bir çocuk krallığı oluşturmalarına müsaade edilmemelidir.Her istediği yapılan ve her isteğine istediği anda ulaşan çocukların bencilce davranışlar sergilemelerine şahit oluyoruz.Çocukların kendi ihtiyaçları ile başkalarının ihtiyaçlarını dengelemeyi bilmeye ihtiyaçları var.

   Yine çocuklarımıza eşyaya, doğaya ve her türlü canlıya zarar verilmemesi gerektiğini anlatmalıyız.Bununla ilgili hizmetinde kullandığı bir eşyaya karşı içten bir minnet duyma hissini kazanmalarına yardımcı olmalıyız.Mesela, elinde ağır bir yükle  apartmanın on ikinci katına çıkarken asansörü kullanması üzerine konuşarak o eşyanın varlığından içten bir memnuniyet duymasını sağlamak gibi.Yine ekmek aldığı fırıncıya, evde işini kolaylaştıran her türlü basit ve küçük görülen eşyaya karşı içinde oluşan şükran duygusu çocuğumuzun duyarlılığını artıracaktır.

   Çocuklarımızla katılacağımız sosyal sorumluluk projeleri de onların duyarlı birer birey olmalarına katkı sağlayacaktır.Birlikte bir ağaç dikme veya çevre temizleme etkinliğine katılma veya sokak hayvanlarına barınak hazırlama gibi aktiviteler onlara kendilerini iyi hissettirecek çalışmalardandır.Bu konu ile ilgili bir araştırma sonucu paylaşmak istiyorum:Son yıllarda yapılan fonksiyonel MR araştırmaları duygu şemasının beyinde biyokimyasal kökeninin olduğunu ortaya koymaktadır.Merhamet, şefkat, acıma gibi duygular hissedildiği anda beyinde 'iç morfin' denilen endorfin, serotonin gibi mutluluk hormonlarının salgılandığı belirtilmiştir.(1)Burada birine merhamet ve şefkat besleyerek yapılan yardımın veya yapılan bir iyiliğin mükafatını yaratıcının beynimizde salgılanan mutluluk hormonu ile anında ödüllendirdiğini görüyoruz.

   Yine çocuklarımızın kurduğu arkadaşlıklar veya izledikleri tv programları ya da oynadıkları sanal oyunlar da onların duyarlılıklarını etkileyecektir.Çocuklarımızın okuduğu kitaplardaki veya izledikleri programlardaki karakterler ve kişilerle ilgili çocuklarımızla yapacağımız konuşmalar onların yüreklerine zehirli fikirlerin yerleşmesini engelleyecektir.Çocuklarımızın gönüllerine bir kıymık gibi batan bu menfi kişi, olay ve ortamlardan onları mümkün olduğunca uzak tutarak ruhlarının güzelliklerle neşvünema bulmasına zeminler oluşturmalıyız. İnsanı ve merhameti önceleyen duyarlı bir nesil yetiştirebilmek duasıyla...

Kaynakça:

1.Nevzat Tarhan,Duyguların Psikolojisi ve Duygusal Zeka(Timaş Yayınları,2019)Syf:94

Asuman DÜZGÜN

Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Facebook Yorum

Yorum Yazın