Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

EMANET EHLİ VE İHANET EHLİ KİMLERDİR?..

" Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hainlik etmeyin; ( sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." ( Enfâl sûresi, âyet 27 )

Ayeti kerimenin inzal sebebi şöyledir: Medine-i Münevvere'de bir Yahudi kabilesi olan Kurayza oğulları bir savaşta, Peygamber'le daha önce yapmış oldukları anlaşmayı bozarak müttefik müşrik ordularına yardım ettiler.

Müşrik Arap orduları çekilip gittikten sonra Resulullah onların kabilelerini kuşattı. Barış isteklerini de reddetti. Yalnız seçecekleri bir hakemin vereceği hükme razı olacaklarını bildirdi. Yahudiler de hakem olarak Sa'd'ı seçtiler. Sonra da Sa'd'ın vereceği hüküm hakkında bir fikir edinmek üzere Ebu Lübabe ile konuşmak istediler.

Ebu Lübabe gitti. Sa'd'ın hükmünün ne olacağını ona sordular. O da Yahudilerin kesileceklerine işaret olarak boğazını gösterdi. İşte yukarıdaki âyet Ebu Lübabe'nin bu davranışına işaret ederek onu kınamaktadır. Bunun üzerine Ebu Lübabe, kendisini mescidin direğine bağlayıp, ölünceye , ya da Allah tarafından affedilinceye kadar yiyip içmeyeceğine dair yemin etti. Yedi gün sonra bayılıp düştü. Bunun üzerine affedildiğine dair bir ayet indi.

" Emanet kavramının kök anlamı " emn"dir. İman sözcüğü de bu köktendir. Emanet sözcüğünün sözlük anlamı " korku ve kaygının gitmesi, insanın korunma konusunda gönül rahatlığı içinde olması"dır.

Emanet sözcüğü aynı zamanda " güvenme ve koruma konusu olan, korunması istenen şey içinde kullanılmaktadır." Kur'an emanet sözcüğünü isim ve mastar haliyle: " İhanetin karşıt anlamlısı ; güven; güvenlik güvenilir olmak ve güvenilen bir kimseye koruması için geçici olarak tevdi edilen şey; emanetin sahibine verilmesi; şeref ve namus, irade ve akıl sahibi olmak ile sorumluluk taşıma, anlamlarında kullanmaktadır." ( İktibas Dergisi, Aralık 2008, sayfa 7 )

Bu bilgileri referans alarak şunu arzetmek istiyorum: Gerek ülkemiz içerisinde, gerekse Barzani'nin Kuzey Irak devleti bölgesinde bir kısım ihanet ehlinin emanete nasıl hainlik ettiklerini görmüş olduk ve halende stresini yaşıyoruz.

Vatanımız bünyesinde, sokaklarda hendekler kazılması, askerin, polisin, masum ve suçsuz, günahsız insanların nahak yere katledilmeleri ehli ihanet çetelerinin işi değil de ne olabilir? Bir kere, Orta Doğu ülkelerinin mihenk taşı olan ülkemiz, bir kısım çapulculara teslim olacak, polisini, askerini terhis mi edecekti?

Diğer taraftan, kırk yıldan bu yana bu vatanın, bu milletin nimetlerini yemiş, masum insanların paralarını cennet vaad ederek, ABD'ye kaçıran din simsarına ne demeliyiz? Kendisi orada balın, kaymağın içerisinde yaşarken, tilmizleri, kendisine bağlı olanlar, mahvı perişan olmuş, kimi içeride bedbin, kimileri de dışarıda vicdan ve iman azabı çekmektedirler. Şu ayeti kerimeyi bir güzelce gözden geçirelim:

" Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar ( düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder." ( Â. İmrân sûresi, âyet 125 )

Yine, bu ayeti kerimeden hız alarak, güç alarak, Barzani denilen ehli ihanet çetesine diyoruz ki ve diyorum ki!.. Irak ülkesinde yaşamakta olan, o toprakları vatan edinmiş Musul'lu, Kerkük'lü, Telafer'li, Tuzhurmatu'lu vb. Türkmen kardeşlerimiz, Barzani tarafından her ne kadar tecrit durumda olsalarda, mülklerinin tapuları yakılsa da, onların Ana vatanları olan TÜRKİYE onlara sahip çıkacak, hamilik yapacak, gerekirse, Kerkük'ün tapusu yeniden bir bir onlara teslim edilecektir.

Demek ki, ehli ihanet boş durmamaktadır!.. Asr-ı saadette Resulullah (sav)'e yapılan ihanet, yine aynı Yahudi zümresi tarafından Türkiye'li Müslümanlara, Irak'lı Müslümanlara, Kerkük'lü ve tüm Iraklı Müslüman Türklere yapılmak istenmektedir.

İhanet şebekeleri, kendilerine yapılan iyiliği, hoş görüyü, esaretten kurtarılmayı, açlıkla boğuşmayı bilmemektedir. 1492 yıllarında, Endülüs'te, Haçlıların zulümlerine maruz kalan ehli ihanet Yahudileri, fert başına 1,5 altın verilerek, İstanbul'a getirildiler.. Canları kurtarıldı, ekmek, iş, meslek sahibi oldular.. Lakin,

İmparatorluğun son dönemlerinde, aynı ehli ihanet, yine sahneye çıkıp, II. A. Hamid Han'ı al aşağı etmesini bildiler, Filistin topraklarını işgal ederek, Lavrens mendeburu sayesinde, Kudüs'te ve civarında İsrail devletini kurdular.

İsrail devletinin kurulması ile iş bitmiş midir? Hayır!.. Bu defada, sahte, uydurma Tevrat bilgilerine dayanarak, Nil'den Erzurum'a kadar toprak işgal etmek için, Barzani gibi, Talabani gibi, Pkk. gibi ehli ihaneti yine devreye soktular ve aziz milletimizi arkadan hançerlemek istemektedirler. Demek ki:

" Emanet sözcüğünün bu kavramsal çerçevesini dikkate alarak, bu kavramın anlam alanını şu şekilde genişletmemiz mümkündür: İnsanın sahip olduğu hiç bir şey aslında kendisine ait değildir. Akıl, mal. can, sağlık, mevki, ün vs. sahip olduğu ne varsa hiç birisi " bizatihi" kendisine ait değildir.

Diğer bir deyimle insanın sahip olduğu her şey kendi dışından birileri tarafından kendisine geçici olarak verilmiştir. Böyle olunca da sahip olduğu her şey emanet kapsamına girmektedir. Ve kim kendisine bırakılan emaneti, emanet sahibinin isteği doğrultusunda korumaz; emanet üzerinde dilediğince tasarrufta bulunursa, emanete ihanet etmiş olur.

Zaten " ihanet", emanetin karşıt anlamıdır. Kâfir, müşrik, münafık ve günahkâr bir kimse aynı zamanda emanete ihanet eden kimse durumundadır. Zira kendisine verilen emaneti, emanet sahibinin isteği dışında kullanmaktadır." ( İktibas Dergisi, Aralık 2008, sayfa 7 )

Netice olarak;

Ehli emanet ve ehli ihanet mes'elesini gerek fert bazında ve gerekse millet bazında değerlendirecek olursak, komşunun komşuya hainlik yapması, ihanette bulunması, Müslüman kardeşi hakkında sürekli plan, kurgu yapması ferdi ihanettir.

Devlet ve millet bazında da, yukarı satırlarda arzetmiş olduğum gibi, Barzani denilen mendebur, hain, ehli ihanet yavşağı, bu aziz milletin nimetini yemiş, centilmenliğinden müstefid olmuş, hatta, istenmese bile, Ankara'ya geldiği zaman, pis ayaklarının altına kırmızı halı bile serilmiştir.

Oysa, bu ehli ihanet çetesinin mahiyetini, ne olduğunu ricali devletin bilmesi lazımdı. Pespaye bir kişinin törenle karşılanması, resmi yerlerde ağırlanması yanlışın yanlışı olmuş, bu zibidi kendisini şah, feriştah şeklinde tanımlar hale gelmiştir.

Şimdi görelim bakalım: " El mi yaman, bey mi yaman!" Bir tarafta, İran'ın Şia'ları, bir tarafta, Irak resmiyeti, bir tarafta Kerkük Türkmenleri, Kuzeyde Türkiye ve Doğuda Arap milletleri!..

Bu durum ne olacaktır?.. Olacağı benim kanımca şudur: Türkiye Cumhuriyeti ricali, Kerkük topraklarını ve tüm Türkmen insanları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi görür, Kerkük petrollerinin %'nin Türkiye Cumhuriyeti'nin olduğuna inanırsa, Barzani; Kerkük topraklarına giremez, petrolden , petrol gelirlerinden zırnık koklaması mümkün olmayacaktır.

Rabbim!.. Bu aziz insanlara, ehli emanete yardımını esirgemesin!.. Ehli ihanetin de bin bir türlü belasını versin!.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın