Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

HAKKINI ALMAK İÇİN MÜCADELE EDEN KADIN !.. 

     " Boşanmış kadınlar, üç temizlenme süresince kendilerini gözetlerler. Zira, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl değildir. Bu süre zarfında barışmak isterlerse, bu durumda kocaları onları almak için hakkında önceliğe sahiptirler. Meşru olmak kaydıyla erkeklerin kadınlar üzerinde nasıl hakları varsa , KADINLARIN DA ERKEKLER ÜZERİNDE BENZER HAKLARI VARDIR, ne ki erkeklerin o kadınlar üzerinde öncelik hakkı vardır. Allah her işinde mükemmeldir, her hükmünde tam isabet edendir. " ( Bakara sûresi, âyet 228) 

     Ayeti kerime hakkında kısa bir yorum: 

     " Yeterabbesne bii- enfüsihinne'nin doğru karşılığı budur ve bu bir kadının kendi rahminde olup bitene dair iilk ve gerçek gözlemi ancak kendisinin yapabileceği gerçeğine dayanır. 

      Veya: " Kadınların sorumluluklarına denk hakları vardır".  Ya da: " Kadınların hakları, örfe uygun olarak sorumluluklarına denktir."  Buradaki denklikten kasıt " oran eşitliği' değil, adalettir.  Formül şudur:  Ne kadar sorumluluk.

     Kadın-erkek arasındaki adâletin oran eşitliğine indirgenmesi, her iki cinsin hak ve sorumluluklarının birbirinee denk olduğu gerçeğinin, cinslerinin fıtratlarından gelen farklılığı inkâr anlamına gelen ' aynılık ve tıpkılığa' indirgeme yanlışına dayanır. 

     Oysa ki iki cins birbirinin yerini tutmayan ' eş'lerdir. Tıpkı bir çift ayakkabının eşi gibi. İkisi de birbirinin eşidir ama, biri diğerinin yerini tutmaz. 

     " O kadınlar", sadece ' aleyhinne ibaresinin tam karşılığı değil, aynı zamanda âyetin başında belirtilen türden kadınlara  da bir göndermedir. Bu hak, gebeyken boşanan kadının yeniden evliliği düşünmesi durumunda, çocuğunun babasına tanınan öncelik hakkıdır. "  ( Kur'an Meali) 

     Bu ayeti celile mealinden yola çıkarak, şu hususları arzetmek istiyorum: Bilindiği, yaşandığı üzere, günümüz dünyasında, Kur'anî emirler yeterince yaşanmadığı, bilinmediği için, gerek erkekler ve gerekse kadınlar,  tam olarak İslâmî haklarını bilmemektedirler. 

     Hey şey. oldum olası, atalardan, ninelerden, geleneklerden öğrenildiği gibi yaşandığı için, erkekler mağdur olmakta, kadınlar da hüsranla biten sonuçla karşı karşıya gelmektedirler. Çünkü, her iki tarafta mağdur, her iki tarafta zelil durumdadır. 

      Ailelerin boşanmalarından tutunda, evlilik, kadın-erkek üstünlüğü, güncel ibadetler, cuma namazları, bayram namazları ve cenaze namazları konusunda kadınlar mağdur, camiden itilmişler, cumaya gitmeleri, camilerde bulunmaları kerih görülmüştür. "Kadının ibadet yeri evleridir" düşüncesiyle, kadının kulluk hakları ört bas edilmektedir. 

      Onun içindir ki, günümüz dünyasında mahkeme salonlarında boşanmalardan geçilmemekte, çocukların ser-sefil olmaları önlenmemektedir. Daha olmadı, erkek silahlanıp, sair öldürücü aletlerle kadınlara saldırmakta, çocukların öksüz-yetim kalmalarına sebep olunmaktadır. 

       Tüm bu hususları niçin zikretmekteyim? Çünkü, kadınlar olsun, erkekler olsun Allah'a karşı kulluk görevlerini, karı-koca haklarını camilerden, kürsülerden öğrenmeyecekler de nereden ve nasıl öğreneceklerdir?..

     " Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Ve açık bir biçimde fuhuş işlemedikçe, verdiğiniz bir şeyi onlardan geri almak için onlara baskı yapmayın! Ve onlarla güzel bir şekilde geçinin; zira onlar size itici gelse bile, hoşlanmadığınız bir şeyde Allah bir çok hayır dilemiş olabilir. " ( Nisâ sûresi, âyet 19) 

      Ayeti kerimeden anlamış olduğumuz husus, yani kadını bir mal, bir meta gibi miras yoluyla elde etmek. cahiliyyede kadın miraslık bir meta gibi görülmekteydi, modern cahiliyye ise teşhirlik bir meta gibi kadını görmektedir. Onun içindir ki,

     Hissi, duygusal sebeplerle veya keyif ve zevk için yuva dağıtarak kadını sokağa atmak, evinden kovmak ayıbın ayıbı, çirkinliğin çirkinliğidir. Dolayısıyla, her aklı başında, akıllı insanı veya tüm erkekleri sorumluluğa davet etmemiz hakkımızdır. 

    Çünkü, bu halden dolayı, evler yıkılmakta, yuvalar sönmekte, çoluk-çocuk perişan olmaktadır. Akabinde ise, kadını sokağa atan zavallı erkek, neticede silahlanıp, kadını öldürmek düşüncesiyle köşe-bucak evden kovmuş olduğu kadınını aramaktadır. Şu ayeti kerimeyi unutmayalım:

      " O hâlde Allah'ın size bahşettiği sizi birbirinize üstün kılan farklı değerleri temenni etmeyin. Erkeklerin kendi kazançlarından bir payı vardır; kadınların da kendi kazançlarından bir payı vardır. İhsanından bahşetmesi için Allah'tan isteyin; kuşkusuz Allah her bir şeyi hakkıyla bilmektedir." ( Nisâ sûresi, âyet 32) 

     " Bu ayet, bir sonraki ayetin de delalet ettiği gibi mirasın illeti ve ruhuyla ilgili bir biçimde anlaşılmalıdır. İstisnalar dışında kadının mülkiyet edinemediği , mirastan hiç pay alamadığı bir toplumda kadının ilk kez mülkiyet ve miras hakkını teslim eden bu İslam devrimi çapındaki sosyal uygulama , elbette erkek eksenli bir toplum içerisinde şaşkınlığa neden olmuştu.

     Yukarıdaki âyeti, modernitenin formatladığı  bir kafa ile değil de, indirildiği çağın kendi şartlarıyla anlamaya çalışmak gerekir. Bu takdirde âyetin , " savaşa gitmediği, ata binmediği, kılıç kullanmadığı, yani servet edinme yöntemlerinden hiç birisi içerisinde aktif rol almadığı hâlde, salt erkeklerin elde ettiği servetin paylaşmasında bir aktör olarak kadın nasıl yer alabilir?" ( Taberi) 

      Şaşkınlığı içindeki erkeklere bir uyarı olduğu görülür. Râzî'nin naklettiği dört nüzûl sebebi rivayetinden, âyetin, kendilerine erkeklerden daha az pay verilmesini sorgulayan kadınları da muhatap aldığını anlıyoruz. İşte bunlardan biri: 

     " Kadınlardan biri Rasulullah'a geldi ve şunları söyledi: " Erkeklerin de, kadınların da Rabbi birdir; sen yalnız onlara değil bize de elçi olarak gönderildin; Allah niçin erkekleri düşünüyor da bizi düşünmüyor?" 

     İşte bunun üzerine bu âyet indi. Ve kadın dedi ki: " Erkekler, cihad sayesinde bizi geçiyorlar; ya bize ne var?"  Peygamberimiz cevap verdi: " Sizden hamile olanın ecri, oruç tutanla, namaz kılanla aynıdır. Onu doğurduğunda , kadının ecirden aldığı payı kimse takdir edemez. Çocuğunu emzirdiğinde ise, onun her yudumundan, bir canı diriltmiş gibi ecir olur" ( Râzî)" (Kur'an Meali) 

     Netice olarak;

     İlahi yasa, değişmez hükümler, öylesine kaideler sunmuştur ki, düşünen insanın, idrak eden bireyin düşünce dünyasını allak, bullak etmekte, Yüce Allah'a ne kadar hamdü sena etmiş olsa, yetersiz kalacaktır. 

     Hal böyle iken, çocuk doğurmayan, doğurma imkanı olmayan erkeklere şu hususu sormak lazımdır. Dokuz ay, on gün anne karnında taşınan cenin, iki, iki buçuk yıl anne sütü emen yavruyu, beslemek, büyütmek kolay mıdır? 

      Tabii ki, cihad zor bir iştir. Ama, kadın; millet zor durumda kaldığı, vatanın kaderi söz konusu olduğu zamanda, çocuk emziren, doğuran kadında elinde silah, cephe cephe hareket halindedir. 

      Nitekim, böylesi bir hali bizler İslam tarihinde okuyor ve müşahade ediyoruz: Uhud savaşı, sair gazveler ve bilhassa Cumhuriyet döneminde öne çıkmış hanım efendileri, silahlanmış Kara Fatmaları, Nene hatunları unutmamız mümkün müdür?  Dolaysıyla;

       Erkek-kadın birbirlerini tamamlayan varlıklardır. Birbirlerinden üstünlük, hakimiyet mevzu bahis değildir. Erkek haklarında erkek  kadından üstün, kadın hakları hususunda da kadınlar üstündür. 

     Yoksa, Batı aleminde, çocuk doğurmaya çalışan, yeltenen erkeklere bakmayın siz!.. Onun yaptığı Allah'ın kanunlarına müdahale etmek, insanilikten çıkışma halidir. Görelim, duyalım ve müşahade edelim ki, böyle bir husus gayri ahlakilik olacaktır.  Selam ve du a ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın