Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

HAYATI KAPSAMAYAN İMAN

HAYATI KAPSAMAYAN İMAN, HİÇ BİR ŞEY İFADE ETMEZ !..

     " Doğrusu, gereği gibi inananlar gerçek kurtuluşa erecekler. 

       Onlar ki, ibadetlerinde derin bir ürperti ve tevazu içinde olurlar;

       Onlar ki, yararsız her şeyden yüz çevirirler;

       Onlar ki; arınmak için gerekeni yaparlar;

       Onlar ki, iffetlerini korurlar;

       Fakat kendi eşleri, yani meşru olarak sahip oldukları müstesna; zâten onlar ( meşru eşleriiyle paylaştıkları cinsellikten) dolayı kınanamazlar.

       Ama bu sınırın ötesine geçen kimseler, haddi aşmış olanlardır.

       Yine onlar ki emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler;

       Ve onlar ki, ibadetleri üzerinde titizlenirler." ( Mü'minûn sûresi, âyetler 1-9 )

     Ayeti kerimelere kısa bir yorum yapacak olursak:

     "  Kurtuluşa ermişlerdir" . Kur'an'da örneğine sıkça rastlanan dil kuralına göre gerçekleşmesi kesin olan bir olay hakkında, muhatabın inancını pekiştirmek için, geçmiş zaman kipi kullanılır. Sûrenin ilk âyeti " inananlar kurtuluşa erecekler" derken, sondan bir önceki 117. âyeti " inkârda ısrar edenler asla kurtuluşa eremeyecekler" der. 

      Baş eğmek, boyun bükmek" manasındaki huşû'un hudû ile farkı şudur: İlki ses ve bakışta, ikincisi bedende tezahür eder. Fakat buna itiraz eden İbn Dureyd, huşû'u rukû ile açıklamıştır. Esasen gönülden kopup gelen bir ürpertinin, insanın başını sonuna  kadar Rabbine eğmesidir.

     Buradaki salât genel manasıyla " ibadet", özel manasıyla " namaz"dır. Namazın başı kıyam, ortası rükû, sonu secdedir. Namazın bir rekatının ana hattını oluşturan bir sürecin, kuru bir ayin olarak değilde, kalbî bir ürpertiye bağlı olarak doğal süreç içinde gelişmesine huşû denir. Sözün özü huşu, akleden kalbin namazına bedenin katılmasıdır." ( Kur'an Meali, sayfa 660-661 )

      Yani, imanın tüm hayatı kuşatması, çepe çevre sarmalası lazımdır ki, Mümini, Kur'anî bir olgunluğa, kemalata eriştirsin ve ulaştırsın. Kalbi ve kalp gözü iman tarafından kuşatılmış her mü'min, tıpkı Rasuller gibi büyük düşünecek, imani hasletini, hayatının her evresine yaymış olacaktır..

     Rasulullah (sav)'in berrak hayatı böyle idi, onu takip eden sahabe-i kiramın halleri bunun apaçık göstergesi olmuşlardır. İman ettiler, imanlarını her tarafa nakşettiler.. Işıl ışıl, onların imanları, sokakları temizledi, evleri cennete dönüştürdü, fertleri cennete uçurdu, her kalpde iman sesinden ve soluğundan başka bir esinti zuhur etmedi. 

     Günümüz dünyasında maalesef, iman sahiplerinin çelişkili hallerini, madde karşısında, dünyevî menfaat yanında kimi zaman esnek davrandıkları, "imanlı kapitalizm", "imansız sosyalizm" saçmalığına kapı aralamış oldular.  Şu alıntı yazımızda buna değinilmektedir: 

     " Sûre ( müminûn) konu açısından baştan sona bir bütünlük arz eder. İdeal mü'minin portresini çizen giriş âyetleri iile Me'âric 23-35 âyetleri arasında çarpıcı bir benzerlik bulunur. Makbul bir imanın kapsamı konusu etrafında dönen sûre vahyi, nübüvveti, ahireti, ama öncelik ve özellikle de hayatı ( 1-9) kapsamayan bir imanın hiç bir şey ifade etmediğini ( 84-89) dile getirir. Bir yandan da ilk muhatabı olan Hz. Peygamber'in kişiliğini, geçmiş peygamberlerden aktarılan örnekler etrafında inşa eder. ( 23-50) 

     Sûre söze, muhatabının " kurtuluş" tasavvurunu inşa ederek girer. Klasik kelâmın sorduğu " Fırka-i Naciye kimdir?"  sorusunu, mezhebine ve meşrebine göre her biri bir cevap verse de, Allah'ın bu suale verdiği cevap bu sûrede ilk günkü canlılığıyla durmaktadır.

      Bu cevap adeta şöyle söyler: " Kimler kurtulacak?" sorusunun cevabı, kurtarılmaya muhtaç kullara düşmez, kurtaracak olan Allah'a düşer. Allah'ın verdiği cevapla yetinmeyip , onda artırmaya veya eksiltmeye gitmek, ilahi cevabı beğenmeyip kendi kafasından " kurtuluş reçeteleri" yazmak demektir.

     Böyle biri önce bu kafadan kurtulmalı ve Allah'ın cevabına teslim olmalıdır" İşte " Kimler kurtulur?" sorusunun, dünyalar durdukça duracak ilahi cevap," Kur'an Sûrelerinin kimliği, M. İslamoğlu, sayfa 216-217) 

     Sonuç yerine;

      Me'âric sûresinin yukarıda bahsi geçen ayetlerine değinmeden önce, iman ile ilgili şu hususları da arzetmeden konuyu sonlandırmak istemiyorum. 

      İman etmenin, imanı yaşamanın lezzetine, zevkine, huzuruna ermiş mü'mln, hayatı boyunca kolay kolay onun tadını, rahat ve rehavetini terketmez. Hayatı boyunca, eksiler, yanlışlar karşısında, kuvvetli imanı, o ferdi, yanlışlardan, günah kirlerinden korumuş olur. 

      Her yerde, her dem, camide, evde, işde, güçte, masa başında,  kesenin yanında, okulda, fabrikada vesair her alanda, o bireyin en büyük arkadaşı, yoldaşı imanı olacaktır. 

     " Kuşku yok ki insan pek tatminsiz yaratılmıştır. Başına bir kötülük geldiği zaman vaveylayı basar. Ama bir iyiliğe nail olduğu zaman da onu herkesten kıskanır." ( Me'aric sûresi, 19-21 )

        Son sözler olarak, diyorum ki, iman sahipleri bizler , hayatın her anını, her alanını iman ruyula ışıklandıracak, hiç bir zamanda hayatı kapsamayan, kuşatmayan, Müslümanların hallerine neşe ve huzur vermeyen  zayıf  bir imanın  peşinden gitmemeliyiz. Halimiz, ahvalimiz bütünüyle imanla dop dolu olsun!... Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın