Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

HİCRAN VE HİCRET!.. 

     " Ey insanlık! Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan Biziz; derken sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki tanışabilesiniz. Elbet Allah katında en üstününüz, O'na karşı sorumluluk bilinci en güçlü olanınızdır; şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır," ( Hucurât sûresi, âyet 13) 

     Ayeti kerime de, imanda kardeşlik vurgulanmıştır. Ve insanlığın ortak paydasına dikkat çekiliyor. Farklılıklar, insanlık ailesini oluşturan unsurların birbirine tahakküm ve üstünlük gerekçesi değil " tanışma" gerekçesi olmalıdır. 

     İslam'ın evrenselliğini tüm zamanlarda haykıran bir âyet. Dolayısıyla: Kimse doğuştan mahrum değildir. Kişinin kendi seçmediği şeylerle övünmesi anlamsızdır. Takvâ, kişilerin kendi akıl ve iradeleriyle yaptıkları bilinçli tercihi ifade eder.

      Bu mânâyı içerir. Ne kadar sorumlu davranırsanız , o kadar üstün olursunuz. Zaten üstünlük, beyaz renkte, siyah renkli Arap, Türk, Germen , Amerikalı olmak değil, İspanyalı olmak hiç değil, Takva sahibi, Allah korkusu ile mücehhez insan üstündür. Dolayısıyla,

       Hicran ve hicret konusu, yürekler burkan, mideleri ekşiten, baş ağrısı yapan, yürek sancısı meydana getiren bir konudur. Onun içindir ki, hicran, ayrılığın, vatan cüda olmanın verdiği stres, sıkıntı ve ızdırap demektir. Hicran kelimesi, hicretle aynı manaya gelmektedir. Dolayısıyla;

     " Tarihte bunun örnekleri çok fazladır. Tarih, örnekler vererek bunu söyleyip duruyor insanlara. Birlik olanın güçleneceğini, ayrılığa düşenlerin ise zayıflayıp dağılacağını anlatıyor. 

     İlim, fen, teknik, mimari ve sanat çalışmalarıyla göz kamaştıran, dünyanın en gözde ülkesi Endülüs Emevi Devleti'nde , yönetim zayıf düşünce isyanlar başladı, ülke dağıldı.

     Endülüs toprakları üzerinde toplam altmıştan fazla devlekçikler/beylikler kuruldu. Bu emirler, kendi adlarına para bastırdılar. Müslümanlar parçalandılar, bölündüler, birbirleriyle savaşmaya başladılar.

     Asıl düşman olan Haçlıları unuttular. Hatta bazı beylikler, Müslümanlarla savaşmak için Hristiyanlardan yardım istediler, büyük bedeller ödeyerek işbirliği teklif ettiler. Bazı İllerini, ilçelerini, kalelerini onlara verdiler. 

     Büyük paralar ödediler. Onlardan da destek alarak Müslüman kardeşleriyle savaştılar, şehirlerini yağmaladılar. Müslümanları öldürerek kadınlarını ve çocuklarını esir aldılar. İlmi eğitimler ve bilimsel çalışmalar duraklama dönemine girdi. İslam kardeşliğinin yerini; ıırkçılık, bölgecilik, kin, öfke ve düşmanlıklar aldı. Toplumun genel ahlâkı zayıfladı. 

     Gırnata'ya yıllık haracı almak için giden Hristiyan Kont Sisnando, Müslüman Ziri Emiri'nin yüzüne karşı şunları söylemekten çekinmedi: " Hristiyanların, uzunca bir süreç içerisinde sizi ( birbirinizle savaştırarak) zayıflatmaları ve kaynaklarınızı tüketmeleri gerekiyor.

     Kaynaklarınız tükendiği ve askersiz kaldığınız zaman Endülüs'ün tamamını zahmet çekmeden sizden alacağız." 

     Mülükü't-Tavaif ( Taifeler, küçük emirlikler veya beylikler) Dönemi denilen bu dönemlerin sonunda çağın en büyük, en ileri ülkesi olan muhteşem Endülüs Devleti, tarihin mezarlığına gömüldü. 

     Vahşi Haçlılar, o coğrafyada tarihte benzeri görülmemiş büyük bir katilam yaptılar, bir tek Müslümanı sağ bırakmadılar.

     Günümüzde de dünya Müslümanları Mülükü't-Tavaif dönemini yeniden yaşıyorlar. İşte Suriye, Irak, Libya, Afganistan, Filistin can çekişiyor. 

     Osmanlı toprakları üzerinde bugün altmış dört devlet kurulmuş. Bu devletler, Osmanlı döneminde birer vali ile yönetiliyordu. ( Garip bir tevafuk; Endülüs'te kurulan emirliklerin toplam sayıları altmışın üzerindeydi.)" ( Nida, sayı 160, say. 63-64, A. Akkoyunlu)

      Endülüs Müslümanlarının başlarına gelen felaket, hicran ve hicret; birbirlerine düşmeleri, kavimcilik, boyculuk, senlik, benlik yapmaları sebebiyledir. 

     Sonuç yerine;

     Günümüz dünya Müslümanlarının, Suriye, Irak, Afgan, Türkiye, İran, Yemen, Mısır ve sair Müslüman ülkelerin, Endülüs hicran ve hicretinden alacakları çok çok ders bulunmaktadır. 

      Şimdilerde,İspanya topraklarını, turist olarak gezer iken, o şah eser yapılara bakmakla utanç duuyuyoruz. Neden ve niçin? Çünkü, benlik, senlik, kavimcilik, boyculuk, beycilik, madde sevgisi, makam mansıp sevdası bu toprakların bir bir elden çıkmasına sebep olmuş, binlerce Müslüman da, vahşi şekilde, yakılarak, yıkılarak, ezilerek kılıçtan geçirilmişlerdir. 

      Peki, suçlu kimdir? Tabii ki, suçlu Müslümanlardır. Sen, ben , odur. Düşmanın hüneri, işi, gücü nedir? Tabii ki, Endülüs Emevi soyunu tüketmek, bitirmek ve yok etmektir. Ve bunu da akıllıca, ustaca yapmışlar, hem Müslümanları yok etmişler, hem de İber Yarım adasında yaşayan Yahudi meilletini İstanbul'a kovmuşlardır. 

     Dolayısıyla, 21 nci çağın Müslümanları, Endülüs Müslümanlarının hicran ve hicretinden büyük oranda ders almalı, ona göre de, tedbirli, temkinli, birlik ve beraberlik içinde yaşamalıdır.  Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın