Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

İBADETLERİMİZİN HAYATLA İLİŞKİSİ

İBADETLERİMİZİN; HAYATLA İLİŞKİSİ NEDİR, NE DEĞİLDİR?

" İnsanlardan öyleleri de var ki, " Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler; ama onlar mü'min değiller. " ( Bakara sûresi, âyet 8 )

Allah'ı ve iman etmiş kimseleri aldatmak isterler; halbuki onlar yalnızca kendilerini aldatırlar: ama bunu ( Allah'ın ifşa edeceğinin) farkında bile değildir." ( Bakara sûresi, âyet 9 )

Bilindiği üzere, kalbinde hastalık olanlar, zümresi, kitlesi bu bağlamda münafıkları oluştursa da, bazı yerlerde münafıklardan ayrı bir kategoriyi oluşturur.

Namaz kılan Müslüman; namazını eda ettikten sonra, ya namazın şuuru içerisinde hareket ederek, iyilik meleği olur, düşmüşün yardımına koşar, yetimin, öksüzün başını okşar, düşkünün elinden tutar veya, namazdan sonra lakaydilik içerisinde yaşamış olur.

Yani, kılmış olduğu namazını müteakip, kahvede oyuna gider, üç beş kişi bir araya gelerek malayani, dedikodu ve gıybet ederek, namazlarını bir noktada anlamsız, işlevsiz hale getirmiş olur.

Oruçta öyledir!.. İmsaktan iftara kadar oruç tutan Müslüman; açları düşünmüyor ise, fakir-fukarayı gözetmiyor ise, tutmuş olduğu orucun açlıktan başka ne manası olabilir? Yoksa;

İftarı dört gözle bekleyerek, zenginleri başına toplayıp, onları sofrasına davet ederek, sailleri, muhtaçları ihmal etmek ne demektir?

Kâbe'ye gittiği zaman, taşlaşmış kalbini orada eritemiyor, kalbi kırıkları, Allah için inleyenleri, merhamet bekleyenlere merhamet edemiyorsa, yapmış olduğu haccın ne anlamı olacaktır? Şu ayette vurgulandıgı gibi:

" Allah'ın koruyasınız diye sizin sorumluluğunuza bıraktığı malları, muhakeme yeteneği zayıf olan ( mal sahiplerinin) eline terk etmeyin! Fakat bu mallarla onları yedirin, giydirin ve onlarla ( durumu) münasip bir dille izah edin!" ( Nisâ sûresi, âyet 5 )

Hac yapan Müslüman kişi, Beytullah'da İbrahim (as) ve İsmail (as) gibi candan, tenden, servetten, samandan uzak kalamıyor ise, " Hacı" desinler amacıyla şavtları peş peşe sıralıyor ise, bu yapmış olduğu işlemler, bir spordan, bir bedeni hareketten öte gidemeyecektir. Şu ayete kulak verelim:

" Kendi uydurduklarını Allah'a isnat eden ya da O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim biri olabilir mi? Bu tipler için yazılan cezalardan onların payına düşen gelip onları bulacak. En sonunda canlarını almak için elçilerimiz geldiğinde, onlara " Nerede Allah'ı bırakıp da kendilerine yalvarıp yakardıklarınız?" diye soracak. Onlar ise " Bizi yüz üstü bıraktılar!" cevabını vererek, hakikatı ısrarla inkar etmeleri konusunda yine kendi aleyhlerine tanıklık edecek." ( A'raf sûresi, âyet 37 )

Bir kere, küfür, inkar, lakaydilik, dinde laubalilik, fıtrata, yaratılış yasalarına aykırıdır. Fıtratına yabancılaşan kendisiyle tanışamaz, kendisiyle tanışmayan ise kendisine şahit olamaz.

Yıllar önce, bir zenginin vekat vermesine şahit olmuştum: Elinin ucu ile, tiksinti ile, kenarda, köşede kalmış defolu malları fakir, fukaraya sunarken, verir iken, hiç de vicdanı sızlamıyor, " Benimle mi kazandı" cevabını veriyordu.

Tabii ki, fakir, zengin ile beraber çalışmadı ama, fakirin o malda hakkı bulunmaktadır, istihkakı bulunmaktadır. Hem de kul hakkı olarak. Şu ayeti kerime mes'eleyi vüzuha kavuşturmaktadır:

" Siz ey iman edenler! O sizi hayat bahşeden bir dirilişe davet ettiğinde, Allah'a ve elçi'ye icabet edin! Zira iyi bilin ki Allah kişiyle kalbinin eğilimleri arasına sürekli müdahale eder, akıbet O'nun huzurunda toplanacaksınız." ( Enfâl Sûresi, âyet 24 )

" Vahye göre " ölüm" dünyadan kopmak değil, hakikatten kopmaktır. Bu " müdahale", ilahi yönlendirmeyi ifade eden " hidayet"in ta kendisidir. Bunu radar örneğiyle açıklayabiliriz. Kalp, adının da çağrıştırdığı gibi radara benzer.

Bilinç üstü, bilinç altı ,bilinç ve duygulardan gelen iyi ve kötü her sinyali tarar. İyi-kötü ve hak-batıl, aldığı her görüntüyü kendi aynasında yansıtır. Allah'ın kişi ile kalbi arasına müdahalesi, yanlış görüntünün bilinç ekranına yansımaması için Allah'ın o görüntü ile kalbin arasına engel koymasıdır.

Hûd 43'ün de gösterdiği gibi el-havl " engel" anlamına gelir. Sonuçta, insanın kalbi o engel sayesinde kaymaktan korunur." (. Kur'an tefsiri, M. İslamoğlu, sayfa 312)

Sonuç olarak;

İbadetlerimizin; hayatımıza yansıması, yaşantımıza güzelce bir şekil vermesi, örnek Müslümanlar olarak, gündem oluşturmalıyız!..

Yoksa, bir dostumun ifadesiyle " şu kadar umre yaptım, şu kadar hacca gittim, annemin yerine hac , babamın namına umre, anneannemin umresini, dedemin de haccını ifa ettim" sözleri, topluma yansımıyor ise, fakire, fukaraya, düşküne, yetime, öksüze tesir etmiyor ise, isterse, o kişi, tüm sülalesini Kâbe'ye taşısın bir manası olmayacaktır.

Yani, Müslüman zatı muhterem hayır öğütlü, örnek insan olmalıdır. Namazdan almış olduğu manevi güçle, kendi hayatı güzelce, manevi olarak şekil alabildiği gibi, sair Müslümanlara da tesir etmelidir.

İşte, böyle bir Müslüman, hem kendi aile efradını nurlandıracak, hem de, çevre insanlara çerağ olacak, düşmüşün elinden tutacak, düşecekleri düşürmeyecektir. Yani " Hızır gibi" deriz ya, aslında, mevcut alemde; Hızır olmasa da, örnek Müslümanlar, her derdin ilacı olacak, sulh-selamet insanı olacaktır.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın