Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

İman İnsanın Özgür Seçimine Dayanır!

 "  Zorlama dinde yoktur. Artık doğru ile yanlış birbirinden seçilip ayrılmıştır. Şu hâlde kim şeytanî güç odaklarını reddeder de Allah'a inanırsa, kesinlikle kopmaz bir kulpa yapışmış olur, zira Allah her şeyi sınırsız işitendir, her şeyi limitsiz bilendir. " ( Bakara sûresi, âyet 255 ) 

     Malum olduğu üzere, yüce İslam dini,  zorlamayı kategorik olarak dışlar. Çünkü seçmenin. tercihin olmadığı yerde iradeden, özgür iradenin olmadığı yerde dinden söz etmek abesle iştigal olacaktır. 

      Baskı ile, zorlama ile, cebir ile, ikrah ile dine davet, dini emirleri duyurmak gibi gibi baskılar, zorlamalar, ne Resulullah (sav)'in kutlu ve mutlu döneminde, nede sahabe-i kiram zamanlarında böylesi bir yanlışlık olmamış, yapanları, zorlayanları, cebir ile dini tebliğ edenlerde kınanmış, tel'in edilmiştir. 

     Ayete'l-Kürsî'nin hemen ardından sonra  zikredilen bu ayeti kerime, Müslümanların, dini emirleri tebliğde nasıl davranacaklarını, ne şekil duyuru da bulunacaklarını ifade etmektedir. 

       Gönülleri okşamayan, ruhları doyurmayan bir tebliğ süreci, bir dini anlatım, faydasız, gereksiz ve sonucunda bir kısım sapmalara sebep olmuş, insanları tiksindirmiştir. 

       Resulullah (sav); ne Mekke döneminde, nede Medine site devleti zamanında kesinlikle ve kat'iyyen zorlamayı, cebri. ikrahı tercih etmemiş, sürekli gönülleri fethetmeyi tercih etmiş, bu sayede de İslam, tez zamanda kıt'aları kuşatmış, Arabistan baştan başa fethedilmiştir. 

       Yıllar önce bir dini ayaklanma, bir mezhep kavgasına dönüşen bir ayaklanma, sokaklarda yürüme, dögüş ve kavga olmuştu. Hak yolu temsil ettiğini zanneden bir Müslüman, karşı taraftan birisini yakalar ve üzerine çullanır. 

       Altına almış olduğu insana sorar: " Kelime-i şehadet getir" der. Altta düşmüş gariban ne yapsın. Kelime-i şehadet getirmesini bilmiyor ki!.. Derki: " Sen önce kelime-i şehadeti söyle de bende tekrar edeyim" der. Üstteki kimse: " Ulan,  ben hoca mıyım?" garip, rezil sözünü söylemiş olur. 

     Tıpkı bu yaşanmış mes'elede olduğu gibi, tarihimizde, böylesi çirkinlikler çokça yaşanmış, nice kendini bilmez zavallılar, dini bilmeden, dinin savunucusu olmuşlardır. 

      1969 olsa gerektir. Afşin Müftülüğüne bir baskın yapılmış.. Kimler yapmıştır? Tabii ki, camiden çıkan, şişirilmiş, öfkelendirilmiş insanlar yaparlar. 

      Müftülüğe baskın yapılır, Müftü efendiye sözlü ve fiili saldırıda bulunulur, evi taşlanır, çoluk ve çocukları korkutulmuş olur.  Adliye gerekli soruşturmayı başlatır, yirmi kişiye yakın bir zanlılar güruhu apar topar toplatılır. Hatta, bunlardan  bir haylisi de ceza almış olurlar. 

      İşin enterasan karafına bakınız ki, Müftülük dairesini, Müftü efendinin evini basan bir kısım insanlar ifadelerinde: " Hayatlarında hiç camiye gitmediklerini, namaz bile kılmadıklarını " iddia ederler. 

      Hamdü sena olsun ki, ülkemizde bu tür yanlışlar, çirkin eylemler sona ermiş, din adamları rahata kavuşmuşlardır. Tıpkı bunun gibi, yıllar önce, merhum Müftü Necati Tayyar Taş'ın evine dinamit atan, bomba atan bir hacı efendi, bizzat bana gelerek mes'eleyi anlatmış, vicdan azabı çektiğini söylemişti. 

      Zikredilen hacı efendi böylesi bir çirkinliği kendiliğinden yapmamış, Necati Tayyar Taş gibi atılgan, yürekli bir Müftü'nün evine bomba atmamıştı. Birileri, bir kısım ard niyetli kimseler, Diyanet'e, Müftülüğe hasım kimseler hacı efendiyi kandırarak, bir gece bu lanet işi yaptırmışlardı.

      Ne yazık ki, tarihimiz, böylesi soytarılıklarla, kiitlesel eylemlerle dop doludur. " Din elden gidiyor" yalanı ile, cuma namazına gitmeyenler dövülmüş. oruç yiyenler tartaklanmıştır.  Hatta, başı açık gezenler, saçlarını uzatanlar bile, din adına zorluk yaşamışlar, cebirle karşılaşmışlardır. 

      Halbu ki, gönülden Allah'a teslim olan mümin, niçin iyilikle tebliğ durur iken, sair insanların özgür dünyalarına müdahale etsinler, dövsüner, kovsunlar, vursunlar, kırsınlar?.. 

      Yukarıdan beri izahına çalışmış olduğumuz özgürlüklere müdahale eylemini diktatörler, despotlar, bir kısım sahte kurtarıcılar, Mesihciler, Mehdi geçinenler yapmışlar veya yaptırmışlardır. 

     Netice olarak;

     15 Temmuz kalkışması tüm bu anlattıklarımızın bir gerçeği, bir uzantısıdır. Kırk beş yıl camii kürsülerinden din anlatan, İslam'ı emirleri duyurmayan çalışan bir zavallı nasıl olurda, aziz milletin bağrına hançer saplayabilir?

        Örneğin, camii kürsülerinde ağlamış, ağlatmış, bir kısım özel ağıtçı, ağlayıcı hödükleri sebebiyle, kitleleri heyecanlandırmış ve saf, masum insanlarda bu anlatımlara, bu ağıtlara katılarak kitlesel ağlayıcılar oluşturulmuştur. 

      Oysa, ağlayan, ağlatan kimseler cemaatin orasına, burasına serpitilmiş hin oğlu hinlerdi. Uyanık, açıkgöz kimselerdi. Tertemiz neslimiz de zannetti ki, bunlar aşktan ağlıyor, dine düşkün olduklarından dolayı göz yaşı döküyorlar. 

       Böylesi çirkinlikler, el'an ülkemizde yaşanmakta, bir kısım tarikat evlerinde " bir kase çorba" uğruna, eller öpülmekte, ayaklar yalanmaktadır. Böylelikle, tarikat evleri holdingleşmiş, şeyhler komprador duruma getirilmiştir. 

      Kısaca yazımı sonlandırır iken, şunu demek istiyorum: İslam'da, kimse kimsenin iradesine ipotek koyamaz, koymamalı, insanlarda, koyun sürüleri gibi, tarikat liderini "ruhban", " tiran" " sultan" yapmamalıdır. Çünkü, bütün mü'minler özgürdür, kendi özgür iradeleri ile, dinin emirlerini yaşamalı, Allah'a kulluk yapmalıdırlar. 

      Rabbimiz!.. Ümmeti ve bilhassa milletimizi kula kulluktan muhafaza buyursun!.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın