Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KABİR AZABI !..

     " Gaybı ( bilinmeyeni) bilen ( Allah) gaybını ( bilinemeyeni) kimseye açmaz." ( Cinn sûresi, âyet 26) 

     " Ancak dilediği elçiler bunun dışındadır. Rablerinin mesajlarını onların ( meleklerin) tebliğ ettiğini bilsin diye, o ( elçinin) önünden ve arkasından gözetleyiciler gönderir. ( Allah) onların beraberinde bulunanı kuşatmış ve her şeyi bir bir sayıp kaydetmiştir." ( Cinn sûresi, âyetler 27-28)

      Bilindiği üzere, kabir azabı, en çok Müslüman kitleleri ilgilendiren, bu hususta kafa yormalarına, hatta kabir azabının hafiflemesi, kolay geçmesi sebebiyle, ölen kimselerin ruhları, kabir azabından beri olmaları için, sağ kimseler, diri olanlar neler yapmıyorlar ki?

     Halbu ki, kabir azabı, kabirde çekilen sıkıntılar, yaşayan, yaşamakta olan diriler için gaybî ( bilinmeyen) biir alemdir. Ancak bu konularda yüce yaratıcı bizleri bilgilendirmiş, Kur'an sayesinde malumat sahibi olmuş, aziz peygamberlerden öğrenmiş olduğumuz bilgilerle yetinmişiz. 

     Ancak, yaşayan kimselere bildirilen bilgilerin kaynağı ise, elçileri olan peygamberlerine kitaplarda bildirdiği bilgilerden başka bir şey değildir. Onun içindir ki, aziz Kur'an'ın ayeti kerimelerini tetkik etmiş olduğumuz zaman görmüş oluruz ki, kabir hayatı ile ilgili ne bir bilgi var nede kabir azabı ile ilgili tatmin edici, doyurucu bir bilgi bulunmmaktadır. 

     Ancak kıyamet günü yani insanların yeniden diriltilme gününde kabirlerden kaldırılanların şöyle diyeceği ile ilgili bir bilgi verilmektedir:

     " Sûra üflendiğinde, bir de bakarsın ki ( hemen) mezarlarından ( kalkarak) Rablerine koşacaklar." ( Yâsin sûresi, âyet 51)

     " ( Müşrikler) " Ah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırıp ( uyandırdı)? Bu Rahmân'ın vadettiği ( gündür) ; diyecekler." ( Yâsin sûresi, âyet 53) 

     " ( Bekledikleri), müthiş bir sesten ibarettir. Bir de bakarsın ki hepsi ( huzurumuzda) hazır kılınmışlardır." ( Yâsin sûresi, âyet 53) 

     " ( Artık) bugün, kimse haksızlığa uğratılmayacak ve size de yaptıklarınızdan başka karşılık verilmeyecektir." ( Yâsin sûresi, âyet 54) 

     Konuyla ilgili ayeti kerimelerden anlaşılıyor ki iyiliklerin ödülleri " en az" o iyilik kadar, hatta sınırsız olabilir. Kötülüklerin karşılığı ise affedilmezse " en fazla" o kötülük kadardır. Dolayısıyla;

     " Kabir azabı", kabir mes'elesi en çok uğraş verdiğimiz bir alandır. Bilende bu hususta fikir çabası içerisinde, bilmeyende bir şeyler uydurma içersindedir. İşte, kabirde ölenler şöyle azap görecek, bu şekil eziyet çekecek, Münker-Nekir melekleri sorgu sualda bulunacak kabilinden bir hayli mes'ele cilt cilt kitapları doldurmuş durumdadır. 

      Sanki, aziz Kur'an'ın, başka bir işlevi yokmuş gibi, diri insanlar onu duvardan indirerek, kabirlere taşımışlar, ölü başlarında okur olmuşlardır. Maalesef, bin yıllık millet tarihimiz böylelikle geçmiştir.   

      Bu satırları incelerken, okurken , İnşaallah!.. Beni azarlamaz, beni taan etmezsiniz. Sizlere bir örnek vermek için, mezar başlarında yapılan merasimlere dikkatinizi çekmek istiyorum: 

      Ölü başında verilen " telkin" uydurmasından tutunda, o anda anlaşılmadan okunan Yasinler, Tebarekeler ve sair sureler, hep " ölüyü kurtarmak" içindir, dirileri uyarma hiç bir kimsenin hatırına gelmemektedir. Şu ayetlere dikkat çekmek istiyorum:

      " Aralarında " Dünyada sadece on (gün) kaldınız " diyerek fısıldaşacaklar." ( Tâhâ sûresi, âyet 103) 

     " İçlerinden yolu en iyi örnek olan ( en akıllıları) " Sadece bir gün kaldınız." dediğinde, ( diğerlerinin) neler söyleyeceklerini çok iyi bileniz." ( Tâhâ sûresi, âyet 104) 

      Maalesef, durum bu minval üzereyken, öldükten sonra yapılan sayılı ibadetler, yedi günleri, kırkıncı merasimleri, elli ikinci günleri, daha ileri giderek, her an, her dem okumuş olduğumuz hatmi şeriflerin tümü, ölüye yönelik, ölüyü kurtarmak içindir. 

     " O ( son) Saat gerçekleştiği gün, suçlular ( dünyada) ancak kısa bir süre kaldıklarına dair yemin edeceklerdir. . İşte onlar ( dünyada da gerçeklerden) böyle döndürülüyorlardı." ( Rûm sûresi, âyet 55) 

     " Kendilerine ilim ve iman verilenler ( inkârcılara) şöyle diyeceklerdir: " Şüphesiz ki siz Allah'ın yazısında ( hükmedildiği gibi) diriltilme gününe kadar kaldınız. İşte bu gün, diriltilme günüdür fakat siz onu bilmiyordunuz( reddediyordunuz), ( Rûm sûresi, 56)

      Üzülerek ifade etmek istiyorum ki, ülkemiz toprakları, mezarlıklar, kabir inşa etme yarışında birinci b
sırayı almaktadır. Ölenlerin geride kalanları, sürekli mezar inşa etme, mermer mermer sütunlarla ölülere hizmet etiiklerini sanmaktadırlar. 

     Demek ki, Kur'an dışı anlatımlar, sahih hadis dışı rivayetler , menkıbeleri, rivayetleri geçmemektedir. Dolayısıyla, ölen kimselerin geride kalan yakınları, daha önemli, cari hizmetlere imza atmaları gerekirken, bunu yapmayıp, bu yolda geçimlerini temin eden simsarların ağına düşmektedirler, 

     Netice olarak;

      Aziz Kur'an; ölenin, ölmüşün, vefat edenin mezar taşı için, sair uydurma merasimleri için nazil olmuş bir kitap değildir. Kur'an, insanlığı, insanları yönetmek, hakkı batıldan ayırmak için, yer yüzünde medeniyeti sağlamak, adaleti inşa etmek için vahyedilmiş bir ilahi emirler manzumesidir. 

      Onun emirleri arasında, ne ölüye mevlid okutmak, nede hatim indirmek merasimi bulunmamaktadır. Tabii ki, ölü sahiplerinin ölülerini unutması, onları duasız bırakması, sadaka-i cariyesiz terketmesi söz konusu değildir. 

      Bakınız, İbrahim (as) Rabbine şöyle yalvarıyor dua ediyordu: " Ey Rabbimiz! Hesap günü beni, ana-babamı ve müminleri bağışla! " ( İbrahim sûresi, âyet 41) 

      Ayeti kerime ile belirtilen bu ayeti celile, bu dua bir müslümanın sadece kendisini değil, bütün müminleri düşünmesi gerektiğini gösterir. Dolayısıyla;

     Yüce Allah, kabirde nasıl azap edeceğini bir bir bizlere bildirir, kitabında da bunları zikrederdi. Ama, kabirle ilgili bir ayet görmeniz, müşahade etmeniz mümkün değildir. Lakin;

     Her türlü cezalandırmanın yeniden diriltilip hesab çekildikten sonra olacağını onlarca ayeti kerime de bizlere bildirmekte ve duyurmuştur. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir 

Facebook Yorum

Yorum Yazın