Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KABİR HAYATI !..

" İyiler muhakkak cennette, kötülerde cehennemdedirler. Ceza gününde oraya girerler. Onlar ( kâfirler) oradan bir daha da ayrılmazlar." ( İnfitâr sûresi, âyetler 13, 14, 15, 16 )

" Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın." ( Nisâ sûresi, âyet 145)

" O gün, mülk Allah'ındır. İnsanlar arasında hüküm verir. ( Bu hüküm gereği) iman edip iyi davranışlarda bulunanlar Naîm cennetlerinin içindedirler. " ( Hac sûresi, âyet 56 )

Kabir hayatı, kabir suali, Münker-Nekir meleklerinin gelmesi, telkin verilmesi, kabrin; ya cennet veya cehennem olması, milletimiz arasında enine-boyuna anlatılan, vaaz kürsülerinde dillendirilen, mihrab ve minberleri meşgul eden bir konudur.

Son zamanlarda şahit olmaktayız ki, mezar başlarında " telkin" verme işi askıya alınmış, bu işin kandırmadan başka bir şey olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla;

" Bu mes'eleyi doğru anlamak için öncelikle, ölüm ve ölümden sonra dirilmeyi , ' kabir hayatı' denilen şeyi doğru anlamak gerekir. Öyle zannediyorum ki, insanların ekserisinin zihninde ölüm ve ' kabir hayatı' şöyle şekillenmektedir:

İnsan ölüyor ve kabre konuyor ama ruhu ölmüyor. İnsan kabirde belli bir ' hayat' yaşıyor
. Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur!

Kabirdeki insanlar yüzyıllardır bir nevi bekleme pozisyonundadırlar. Bu beklemenin daha kaç bin yıl süreceğini ise hiç kimse bilmemektedir.

Peşinen söylemek gerekirse, ' kabir hayatı' diye bir hayat yoktur. Kabir hayatı, " yaşayan ölü" demek kadar çelişik bir sözdür. Çünkü kabir, ölü kimsenin cesedinin bulunduğu yerdir; hayat ise yaşamak demektir ve ölümün zıddıdır.

Dolayısıyla kabirde hayattan bahsedilemez. Kabirde hayat değil, ölmüş insanın çürümekte olan ya da çürümüş cesedi vardır. Çürüyen cesedin ise, kuruyup odun olmuş bir ağaçtan, bir taş parçasından, ya da bir tenekeden farkı yoktur.

Bir odun parçasının ya da bir taşın her hangi bir yerde şu kadar yıldır beklemekte olduğunu söylemek nasıl mümkün değilse, mezarda çürümekte olan bir insan cesedinin şu kadar yıl beklemekte olduğunu söylemek de mümkün değildir. Beklemek, ay, gün ve yıl saymak/hesap etmek yaşayan insanların işidir.

Peki, ölen insan kabirde ne yapmaktadır? Ya da ölen insana kabirde ne olmaktadır? Ölen insan, yani ceset kabirde çürümeye terk edilmiştir. Ne onun bir şey yapması söz konusudur, ne de bedeninin çürüyüp dağılması, zamanla toprağa ( geldiği yere) karışması/dönmesi dışında ona bir işlem yapılmaktadır.

Dünyada kalan insanlar, ölenin ardından günler, aylar, yıllar ve asırlar saymakta ama ölen, kendisi öleli şu kadar zaman oldu gibi bir zihinsel işlem yürütememektedir. Çünkü o artık canlı değildir." ( İktibas Dergisi, Temmuz 2010, M. Durmuş, say. 47 )

Maalesef, gelenekçi, hurafeci zihniyet, kabir hayatını canlı tutmakta, direnmekte, ruh ile bedeni aynı yerde zannetmektedir. Tabii bu işten kimler istifade etmektedir?. Bu uydurmadan, yasinciler, hatimciler, mevlidciler istifade etmektedirler.

Kabir ziyaretlerini bir türlü anlayamadık, sanki ölülerin ruhları ile bedenleri birlikte imiş gibi, mezar üzerlerine ha bre Kur'an okumakta, Fatiha'lar göndermekteyiz!.. Halbu ki,

Kabir ziyaretlerinden maksad, diri olanların oradan ibret alması, hayatın ölümlü olduğunu bilmesi içindir. Yani, kabirler, diriler için bir ibret levhası, bir irşad yurdudur.

" Lakin işte tam bu noktada, şöyle incelik bulunmaktadır: Aslında ölen insan, dünyadakilerin saydıklarının aksine yüzlerce ya da binlerce yıl kabirde beklememektedir.

Ölen kişi, kabirde bir gün de kalsa, bir milyon yıl da kalsa, ölenin kendisi açısından bir ve aynıdır; o aslında kabirde ' bir gün' ya da " bir günün yarısı' kadar kalmıştır ( Kehf/19) . Ertesi gün ise dirilmiştir.

Bu durumda şöyle bir zihinsel egzersiz yapabiliriz: On sene önce ölen, yüz sene önce ölen, on bin sene önce ölen kişiler aynı anda/eş zamanlı olarak dirilecekler ve hepsi de " dün ölmüştük" zannına sahip olacaklardır.

Hiç biri, şu kadar zaman önce ölmüşlüğün ayırdında olmayacaktır. Öyleyse artık burada şu son noktayı koyabiliriz: Ölmek aslında ahirete doğmak demektir. Bu gün ölen insan yarın ahiretli olmakta, ahirette gözünü açmaktadır. Buna göre, ölen bütün insanların ölüm tarihleri bize göre farklı farklıysa da, ahirete doğum tarihleri tek ve aynıdır." ( a.g.d.sayf. 47 )

Netice olarak;

" Kabir hayatı" ile ilgili soruları, sorunları, tartışmaları , mitolojik,. efsanevi mes'eleleri Kur'an'a götürür isek, Kur'an bizleri aydınlatacak, bu günkü alemde yapılan amellerin ve icraatların hiç birine onay vermeyecektir.

Demek ki, kabir azabı gibi hikayelerin hurafelerin hiç birinin doğru ve hakikat olmadığı, tamamıyla kurgusal rivayetlerden ibaret olduğu kolayca , yorulmadan anlaşılacaktır.

Ama, insanların ruhunu düşünecek olursak, tüm bu yorulmalar bitecek, tartışma, düello, hesaplaşma, gelenekçi, yenilikçi tartışmaları sükuta erecektir.

Bir kere, hiç düşünmüş olduk mu acaba? Ölen insanlar için cesedine, kadavrasına bir Fatiha gönderiyor muyuz? Hayır.. Hayır.. Her iyiliğimiz, her hayrımız ölmüş olanın ruhu için olmaktadır.

Bir kere, milyon yıl önce ölmüş insanın cesedinden bir eser, bir kalıntı var mıdır acaba? Tamamen çürümüş, toza, toprağa karışmıştır. Ama, ruhlar, diridir, iyi veya kötü olarak hesap vermektedir!.. Yüce Allah, ölmüşlerimizin ruhlarını cennetlik eylesin!.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın