Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KUR'AN; HAYATIMIZIN REHBERİDİR !..

" Rabbinizden size indirilene ( Kur'an'a ) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!" ( A'raf sûresi, âyet 3 )

Aziz kitabımızın hükümleri, emirleri, insana, insanlığa nasihatleri, nehiyleri, devlet idare sistemine ait ayetleri, hukuki beyanları, ahlaki düsturları, eğitim ve öğretimin nasıl olmasını gerektiren ifadeleri vb. fermanları, Resulullah (sav) ve halife-i mürşide hazeratının kısa süren hayatlarından sonra tatbik edilmez olmuştur.

Kur'an'ın yerine; beşerin kaprisleri, uydurmaları, krallık, hanedanlık, veliahtlık gibi Kur'anî ve Nebevi olmayan beşeri uydurmalar almış, Kur'an'da böylelikle, yüksek yerlerde, raflarda, duvarlarda, süslü-püslü kılıflar içerisinde bir anı, bir hatıra olarak yerini almıştır.

O tarihlerden sonra, Kur'an'ı emirler yerine, başka kanallar, başka icadlar bulunmuş, örneğin, kandil geceleri gibi, Mevlid-i Nebi gibi, hanımlar camilerden, cuma namazlarından uzaklaştırılarak, onların kendi hallerince oyalanma, ibadet türü peydah etmeleri istenmiştir.

Yani, hanımlardan; 21 Yasin, 40 Yasin okumaları istenmiş, " el alma" " şeyhe ittiba" " şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır" yanlış, saçma tembihleri revaç bulmuştur. Oysa;

" Rehber Kur'an'dır!..

İlahi iradenin tarihe son elçisinin şahsında vahiy ile müdahale ederek zihniyet, birey ve toplumu inşa etmesinin rehberi Kur'an'dır; değişimin her aşamasında ilkeler Kur'an ile bildirilmiştir.

Kur'an, elçisinin çağında sadece okunmak için gönderilmiş ve bu yapıldığı zaman insanı ' kurtaracak' oranda sevap kazandıran bir dua kitabı olarak algılanmamıştır.

Elçisi ve elçisinin yetiştirdiği Müslümanlar Kur'an'ı sadece okuyarak ahiret hesabında yüce Allah'ın kararını etkileyecek bir torpil imkanı elde etmek gibi garip anlayışlara sahip olmamışlardır.

Onu ölülere okunan bir ' şefaat' kitabı olarak düşünmemişlerdir. Kur'an'ın kendilerine sağladığı fayda ve katkıları öncelikle ahirette değil, dünyadaki gerçekleştirdiklerinde görmüşlerdir.

Dünya ' kazanılınca' ahiretin de kazanılacağını dikkate almışlardır. Bu nedenle de onu öncelikle ' hayatın kitabı' olarak algılamışlardır.

Kur'an, onlar için yaşantılarının temel kaynağı, dünya ve ahiret hayatlarının esenlik rehberi olmuştur. Kur'an'ı kendilerine değil, kendilerini Kur'an'a uygun kılmışlardır." ( Nida Dergisi, sayı 180, sayfa 59, A. C. Ertunç )

Bu noktadan hareketle, diyorum ki, Müslümanlar; Kur'an'sız yaşayamazlar, onsuz olamazlar, oldukları zaman da havasız, susuz, ekmeksiz, aşsız kalan bir insan, bir canlı gibi kör topal olur, hayatta direnç gösteremezler.

Zaten, bu günkü, Müslüman toplumlar, Kur'an'dan uzak kaldıkları, onu hayatlarından uzaklaştırdıkları için mağdur, perişan ve zilleti yaşamaktadır. Tüm İslam ülkeleri; zillet ve gıllet içerisinde mahvı perişan, yokluğu, yoksulluğu yaşamaktadır.

Ülkemiz de, hakeza öyledir. Maşallah (!), her evde bir değil, bir kaç tane Kur'an bulunmaktadır. Ama, tamamı yukarılarda, yüksek yerlerde asılı durmakta, insanlar onu sadece cinden, periden, ecinniden, görünen, görünmeyen kötü varlıklardan korunmak için evlerinde tutmaktadırlar.

Halbu ki, Kur'an; hayatımızı kuşatmalı, hayatımızın bütün veçhelerine yön vermeli değil mi idi?.. Ailemize, çocuklarımıza, adliyemize, meclisimize, askerimize, resmi kurum ve kuruluşlarımıza hükümran olmalı idi!..

Olmadı, olmuyor!.. Müslümanlar; şeyhler, pirler, gavslar, ermişler, erenler, kerametçiler, mehdiler, mesihler tarafından aldatılmakta, hatta, ilahiyat tahsili yapmış, koca koca kürsü adamlarını bile söz konusu gelenekçi kesimler etki altına alarak, " Kur'an Müslümanlığı"nı suç, günah olarak algılamaktadırlar.

Yahu kardeşim!.. Müslümanlar, " Kur'an Müslümanı" olmayacak da ne olacaktı? Yani, efendi hazretleri geçinen ve onların yardakçılarının müstamel abdest suyunu mu içecekti? Ayıp be kardeşim ayıp!..

" Kur'an ilk kez vahyolunduğu toplumda davetine icabet edenler için rehber olduğu gibi, kıyamete kadar devam edecek süreçte birey ve toplumun ilahi iradenin muradına uygun değişiminde de tek rehberdir.

Kur'an'dan ayrı veya Kur'an ile çatışan girişimler bir değişimi/ inşayı hedefleyebilir, ancak bu hiç bir şekilde ilahi iradenin muradına göre bir değişimi gerçekleştiremezler. Bu nedenle,

" Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun, O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!" ( 7/3) gibi ayetlerle sık sık hatırlatma ve uyarılar yapılmış, Kur'an'ın değişimdeki işlev ve konumu sürekli vurgulanmıştır.

Yüce elçisinin kendisinin de rehberi olan Kur'an'ı tanımlayış biçimi, yaşamış ve yaşayacak olan tüm insanlar için son derece önemlidir. Yaşanacak kargaşa ve karışıklıklardan kurtulmak için insanların ne yapması gerektiğini soran sahabiye o yüce elçinin cevabı şöyledir:

" Kurtuluş Allah'ın kitabını sarılmaktadır. Çünkü sizden öncekilerin haberi ile sizden sonrakilerin haberi ondadır. Aranızda sorunları çözecek hükümler de ondadır. O, insanlar için önemli bilgilere sahiptir; onda gereksiz hiç bir şey yoktur. Kim onu akılsızlığından dolayı terk ederse, Allah onu perişan eder. Kim iman yolunu ondan başkasında ararsa, Allah onu saptırır. O, Allah'ın sapasağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir. O, dosdoğru yoldur. O, kendisine uyulduğu zaman arzuların sapmadığı, kendisiyle konuşulduğu zaman yalan ve yanlış şeylerin söylenmediği, âlimlerin okuyup düşünmekle bitiremediği bir kitaptır. Onun olağan üstünlükleri hiçbir zaman bitmez. O, cinlerin işitip de " Gerçekten biz, doğru yola ileten görülmedik oranda güzel bir Kur'an dinledik de ona îman ettik" dedikleri kitaptır. Kim ondan bir haber getirirse, doğru söylemiş olur. Kim onu uygularsa, sevap alır. Kim onunla hükmederse âdil olur. Kim insanları ona dâvet ederse doğruya iletmiş olur." Tirmizî) ( a. g. d. sayfa 59 )

Netice olarak;

Asrımız, 21 nci yüzyıl; Kur'an'a dönme, onu yaşama, onun emirlerini hayata hakim kılma çağıdır. Ondan kaçmakla, onun emirlerini bir tarafa atmakla yaşamamız, huzur bulmamız, huzurlu olmamız mümkün değildir.

Geleneğin, atalarcılığın şerrinden kurtulalım. Fani, ölümcül insanların peşlerinden değil de, ölümsüz olan, kıyamete kadar hükümleri yaşayacak olan Kur'an ipine sarılıp, onu hayatımıza yansıtalım.

Yansıtmazsak ne olur? Ne olacağı ortadadır. Ayak altı olur, yerlerde sürünür, fani kimselerin eteklerini öper, kimisini " Kurtarıcı", kimisini " Şeyh", kimisini " pir", kimisini " gavs", kimisini " üstad", kimisini "ağabey" olarak nitelendirir, onların çürümez kefenlerini, nalinlerini öpmekten kurtulamayız.

Kur'an ne olur?. Tabii ki, Kur'an'da, her zaman olduğu gibi, yüksek yerlerde yerini korur, bir türlü ellere alınmaz, gönülleri okşamaz, kalplere hitap etmez olur. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın