Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KUR'ANI BİR KEREDE ÖĞÜT ALMAK İÇİN KENDİNE OKU!"

" KUR'AN'I; SUYA OKUDUN, DELİYE OKUDUN, PİRİNCE OKUDUN BİR KEREDE ÖĞÜT ALMAK İÇİN KENDİNE OKU!"


     " Hem Allah'ın ( akıl ve irade vermek suretiyle gerçekleşen) izni olmasaydı, hiç bir imana eremezdi! Ve O aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!" ( Yûnus sûresi, âyet 100) 

     Kokuşmuş ve çürümüş bir hayatı yaşamaya, Veya: " onur kırıcı iğrenç musibetlere.." ( Rics'in " pislik" anlamını bilmek gerekir. Âyetin son cümlesine dikkat etmek gerekir. 

     Aklını kullanmamak, tüm sapmaların çıkış noktası olarak gösteriliyor. Vahyin amacı insana aklını doğru kullanmayı öğretmektir. Yani, insanın kendini pisliğe mahkûm etmesine mani olmaktır. 

     İç dünyasını vahye inşa ettirmeyenler, değdiği her şeyi önüne katıp sürükleyen bir sel gibi gürül gürül akan duyguların ve güdülerin dünyasına teslim olurlar. Akıl kalbin duygu selini kontrol altına almak için verilmiştir. 

     Bu yüzden akıl kalbin hükmündedir. Kalbine akılla ferman dinletemeyen kimse, bir müddet sonra eline, ayağına, gözüne, kulağına, diline, dudağına da sahip olamamaya başlar.  Nihayet kendine sahip olamaz hale gelir ve kendini kaybeder. Can alıcı soru şudur: Kendini kaybeden neyi kazanabilir? ( Kur'an Meali) 

      Maalesef, aziz Kur'an'ın işlevi bu doğrultudadır. Deliye, hastalara, mecnunlara, sar'alılara, biçarelere, deli insanlara okunan kitabımız, hayatımıza yön verecek şekilde, devleti idare etmek, adalet menanizmasını düzene sokmak için, faizi, rüşveti, fuhuşu, tüm ahlaksızlıkları ortadan kaldırmak için okunmamaktıdr. 

     Oysa, Rasulullah (sav)'in 23 yıllık Kur'an hayatına nazar etmiş olursak, yukarıda sayılan tüm iğrenç şeylerin olmadığın müşahade ederiz. Bu ilkellikler, bilindiği üzere, ne zaman Kur'an'dan kopuk hale geldik, ne zaman ki, bağımızı Kur'an'dan çözmüş olduk işte o zamandan bu yana payimaliz, perişanız.. 

     Halbu ki, Kur'an; ne delinin tıp doktoru, nede sar'alının şifa verenidir. Çünkü, o tür şeyler mevcut tıbbın alanına girmekte, doktorların branşını etkilemektedir. 

      Bu tür rezillikler, Kur'an adına her sahaya yayılmış, İneği kaybolan Ninemiz hocaya koşmakta, bulmak için Kur'an'a baktırmak, Cine çarpılmışlar, cin uğramışlar hoca misüllü insanların kapılarını aşındırmaktadırlar. 

      Eğer, evde kalan kızına çabucak koca çıkması için Kur'an kapağını çarptırmakta, oğlunun şansının yaver gimesi, için "üç kulhu" ile 70 Yasini şerifi kıraat ettirmekte, daha olmadı, bahtların açılması için, camii önlerinde kilit açtırılmakta ve böylece oğluna kız, kızına erkek bulunmaktadır ve buna inanılmaktadır. 

       Halbu ki, bu zikredilyen çarpık şelre ne Rasulullah (sav)'in hayatında, nede sahabe-i kiramın ter temiz Kur'an içerikli yaşamlarında bulunmamaktadır.  Ne zaman ki,

     Ümmet ve milletimiz, Kur'an'dan uzaklaşmış oldu, terketti, mehcur bıraktı işte, o tarihten bu yana Kur'an milleti idare etme özelliğini kaybetmiş, devlete yürüme, nizam ve intizam sunma frekansını terketmiştir. 

     Onun içindir ki, o tarihten bu yana, ümmet, millet Kur'an'ı başka mecralara taşımış, hastaları iyileştirme, cin kaçırma, şeytan ürkütme ameliyesine terketmiştir. Kur'an'ın alanı daraltılmış, görevini yapamaz hale getirerek, alan kaybı, eksen kaybına maruz bırakılmıştır

     Hatırlıyorum ki, her Çarşamba günü olduğu vakit, yaşlı bir anne, piri fani bir nine evimizin kapısını çalmış, elinden tutmuş olduğu torunun siğilcelerini yok etmek, tedavi etmek üzere kapımızı çaldığı zaman zaman olmuştur. 

      Türbeli bir camide üç beş yıl görev yapmış olduğum için bilirim. Türbeye; Tavuk adandığını, horoz getirildiğini kat'iyyen unutmam. Çünkü, insanımız; bunu yapmadığı vakit, dinin ekser bir bölümünü ihmal ettiğini sanmaktadır. 

     Sonuç yerine;

      Aziz Kur'an'ı işlevinden, ana gayesinden koparırsanız, olacağı böyle olacaktır ve olmuştur. Cindara malzeme, cin çarpmışa şifa, şeytan uğramışa tedavi yöntemi olacaktır ve olmuştur. 

      Siz Hz. Ömer (ra) döneminde, böyle bir ilkelliğin söz konusu olduğunu duydunuz mu? Ben, okumadım, duymadım ve hiç bir tarihi  vesaikte okumuş, rast gelmiş değilim. 

      Ne zaman ki, toplum cahilliğin esiri olmuş Kur'an'ı okur, hatim indirir ve anlamaz olmuş, işte, o tarahten bu yana zikredilen ilkelliklerle muhatap olmuşuz. 

     Bilmem ki, bu kötü gidiş nereye varacak? Nerede son bulacaktır? Altı yıldan bu yana, TRT 1. de Kur'an'ı güzel okuma yarışmasını dinleriz, çil çil altunların ulufe olarak güzel seslere takdim edildiğini görmüş oluruz. 

       Ama, ne hazindir ki, bir bilim adamı, bir İlahiyat insanı, kalkıpta, behey adamlar, sizler kimi kandırıyorsunuz, güzel sese ödül verilirken, anlamaya, yaşamaya ve devlet olmaya niçin yan gözle bakıyorsunuz diyen bir babayiğit insanımız olmuş mudur acaba? 

      TRT 1. Kur'an'ı name name okumanın jüri üyeleri beni ta'n etmesinler!.. Yapmış oldukları iş, tecvid kurallarına uymak, Kur'an'ın anlam yapısından, millete yansıtılmasından kaçınmaktır. Bu böyle biline, böyle anlaşılmalıdır. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın