Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KUR'AN'IN TEMEL TERBİYESİ!.. 

KUR'AN'IN; İNSAN RUHUNU ARINDIRAN , HAYATIN FİKİR VE  ZEMİNİNİ OLUŞTURAN TEMEL TERBİYESİ!.. 


     " Kim Rahman'ın uyarı dolu mesajına kusurlu bir gözle bakarsa, ona bir tür şeytani ( öteki kişilik) musallat ederiz de, kendisi onun uydusu haline gelir." ( Zuhruf sûresi, âyet 36 ) 

     " Artık o onları doğru yoldan çıkarır; berikiler de zanneder ki, kendileri doğru yoldadırlar." ( Zuhruf sûresi, âyet 37 )

      Ayetin kısa yorumu şöyledir:

      " Kör davranırsa" ( Ferrâ). " Aşâ, dilimizde " tavuk karası" adı verilen gece görüş bozukluğudur. Vahye gece karanlık bir akılla bakanın, vahyin gösterdiği hakikati göremeyeceği imasını taşır. Dolayısıyla,

     Baktığı ne kadar doğru olursa olsun , yamuk bakan doğru göremez. Kusurlu bakış bakılan üzerinde hiç bir kalıcı etkiye sahip değildir, sadece sahibini aldatır. 

     Vahyin mesajını bulandırmak, muhkemine müteşabih,  müteşabihine esrarlı bir şifre ve bulmaca muamelesi yapmak da bu çerçevede değerlendirilmelidir. 

     Tavuk karası bakışın çağrıştırdığı bir başka nükte de, âyetlere darı muamelesi yapıp onu anlamak yerine didiklemektir. Vahye yamuk bakan, şeytani bir öteki kişiliğin uydusu olmakla cezalandırılır. 

     Manevi şizofreni adını verebileceğimiz bu inançsızlık hastalığı, sahibini güdülerinin ve bilinçaltının nesnesi haline haline getirecektir. Bu âyet insanın nasıl Şeytan'ın yörüngesine girip onun uydusu haline geldiğini ifade etmektedir." ( K. Meali, M. İslamoğlu, sayfa: 974-975)

     Buradan yola çıkarak, şunları ifade edebiliriz: Her aklı başında Müslüman birey, kendisini sorgulamalı, kendisini sigaya çekmelidir: " Acaba ben nerdeyim, Kur'an vahyinin kenarında mıyım, kıyısında yani neresindeyim , yoksa tam ortasında mıyım?" diye kendini sorgulamalıdır. 

     " Zira bu gün için, Allah'ın ve kitabının adını sürekli telaffuz eden, hayatını O'nunla irtibatlandırmaya çalışıyor gözüken ama her türlü eylemini ihtiras nöbetleriyle kirleten kimseler için mümkün müdür? 

     Aynı kitabı okuyan, aynı İslam'dan söz eden ama imanlarının rengi ve kıvamı farklı, hayatın yorumu da farklı olan kimseler için mümkün müdür? 

     Sahabenin: "Acaba ben münafık mıyım?" diyerek sürekli kendini sorgulayan ve nefsini asla başıboş bırakmayan iç hassasiyetine karşı, birlik duygusunu kaybetmiş, yanıltıcı cemaat anlayışlarımız ve bozuk kişisel sicillerimizle hayatımızı kötü kaderlere karşı zorlarken bu mümkün müdür? 

     Bunun cevabını herkes verebilir. Eğer bilgi ve günlük amellerimizin kaynağını nelerin sağladığını, duygu bakımından en çok nelere yakın olduğumuzu anlamaya yetecek kadar kendimize zaman ayırabilirsek inanın nasıl hatalar içinde toplumsal failler olduğumuzun farkına varacağız. 

     O zaman kafamızın içinde besleyip büyüttüğümüz şeylerin aslında Allah ve Resulünün sevgisini hedefliyenden ziyade, hep inatla reddedilen siyasal cemaatlerin lekeli yansımaları olduğunu da fark edeceğiz. 

     Çok uzun yıllardır kabul etmediğimiz halde göz ardı ettiğimiz ve bizi her geçen gün daha da ağırlaşan yanlarıyla tehdit eden , zihniyetimizdeki masumiyete bürün zaaflarımızın büyüttüğü zehirli meyveler çoğalıyor. 

     Günlük hayatımızdaki kokuşmuşluk kendisini fark ettirmeden sıradan toplumsal olaylarmış gibi bütün varlık dünyamızı kuşatmayı sürdürüyor." ( Nida, N. Özcan, sayı 137, sayfa 9)

     Sonuç olarak;

     Günümüz Müslümanlarının tamamı, kendilerini bu mevzuda sorgulamalı, sorguya çekmelidir. " Acaba ben Kur'an'ın neresindeyim?"  diye düşünmeli, düşünce sancısı yaşamalı, sürekli beyin ve dimağı zonklamalıdır. 

     Müslümanlar olarak, camilere gidiyoruz, cumaları dolduruyoruz, tıklım tıklım insan kitleleleri ile hemdem oluyoruz ama, Kur'an; hayatımızın hangi yönünde, neresinde, ne kadar hayatımızı etkilemektedir? sorusunu ve sorgulamasını kendi kendimize sormalıyız".. 

      Zaten bu tür soruları, sorgulamaları kendi kendimize sormuş olsaydık, Vallahi!.. İnanın ki, bu gün toplum olarak, Müslüman ülke olarak gelmiş olduğumuz yer çok çok farklı bir yer olacaktı. 

      Ama, olmadı, olmuyor ve olacağa da benzemiyor. Aziz Kur'an, insan ruhunu, toplumun bünyesini ne kadar etkilediğini sorgulamıyor, kılmış olduğumuz yarım yamalak, tadili erkansız, huşusuz ve haşyetsiz namazlarla, teravihlerle, okuduğumuz veya dinlediğimiz mevlit şiirleriyle oyalanıyoruz. 

      Bilmem ki, ölü ruhlarına, mevlid okumak, ruhlarımızı ve kalbimizi ne kadar arındıracak,. dizayn edecek, Kur'anî yönde ilerlemeler kat edeceğiz? Sanmıyorum ki, bu gidişat, hayra alamet bir gidişat değildir. Kitlelerin " amel ediyorum" diye oyalanmasından başka bir şey değildir kanaatindeyim. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın