Emrah Topcu

Emrah Topcu

Mail: emrah.top.cu@hotmail.com

Ormanlarımız Yanıyorken Biz Ne Yapıyoruz?

Yurdumuzun dört bir yanında ansızın onlarca yangının ortaya çıkması hepimizi hayrete düşürmek ile beraber derinden üzmüştür. Hep beraber tek yürek olup yangınların en kısa zamanda sönmesi için maddi ve manevi yollar ile ateşlere ve ateşten daha tehlikeli fesatçılara karşı mücadele ediyoruz.

Yangın afeti iki şekilde zuhur etmektedir:

1- Tabiatın kendi bünyesinden dolayı zuhur eden.

2- İnsan eliyle bilinçli ya da bilinçsiz şekilde zuhur eden.

Uzmanların araştırmalarına göre yangınların çıkma sebepleri %89 üzeri bir oranla insan kaynaklıdır. O halde yangınlar devam ederken sadece haberlere bakıp yangınların bitmesi için dua etmenin yanında buna sebep olan etkenleri aramızda konuşup dinleyip çözümler ve tedbirler almak vazifemizdir. Ayet-i kerimede buyrulduğu üzere insanın "kendi eliyle kendine zarar vermesi" yasaklanmıştır. (Bakara;195)

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurmuştur ki: "kayyid ve tevekkel" yani "önce bağla sonra tevekkül et" bu cümle "devemi bağlayarak mı tevekkül etmem doğru olur yoksa bağlamadan da tevekkül etsem olur mu" şeklindeki adamın sorusuna ve buna kıyas edilebilecek her türlü olaya cevap teşkil etmektedir. (1) O halde ormanlarımızda, köylerimizde vakit geçirirken "Allah'ım bizi koru burada huzur içinde vakit geçirelim. Yangın vb. afet ve musibetlerden bizi muhafaza eyle" şeklinde dua edip mangal ateşini yeterli seviyede söndürmeyenler, yere cam şişe atanlar, sigara içip izmaritini otların arasına atanlar bu duadan hiçbir karşılık alamayacaklardır. O halde herkesin tekrar bilinçlenmesi için "Yangını Tetikleyen Sebepler" başlığı altında tedbir maddelerini okuyup araştırıp paylaşalım. Önce tedbir sonra tevekkül üstte de belirttiğimiz gibi sünnet olan davranıştır.

Orman Mühendislerinin ortak kanaatlerini sıraladığımızda:

  1. Ülkemizde orman yangınları tehlikesi Mart ayı ile başlar. Temmuz ve Ağustos ayları ise yangın riskinin en yüksek olduğu dönemlerdir.
  2. Sıcak ve kurak geçen aylarda orman ve ağaçlık alanlardaki ufak bir kıvılcım kocaman bir yangına dönüşebilir.
  3. Yangın doğal afet olması yönünden bazen yıldırım düşmesi, rüzgarla dalların birbirine sürtmesi sonucu alev çıkması, yahut deprem anında yanıcı maddelerin arbede anında patlaması gibi sonuçlarla çıkabilmektedir.

Kendi Ellerimizle Yangına Sebep Oluyoruz

“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” (Şurâ: 30) buyurduğu halde Cenab-ı Mevla halen suçu başka yerlerde arıyoruz. Halbuki kendi hatalarımıza bakarsak bu musibetlerin çoğunun ana kaynağını bulmuş olacağız.

Yine Orman Mühendislerinden ve araştırmacılardan edindiğim bilgiler yangın afetinde de insanın hata noktasında ilk sırada olmasıdır:

 

Kasıtlı Çıkan Yangınlar

  1. İnsanların terör ve kargaşa çıkarma amaçlı çıkardıkları yangınlar.
  2. Yangın sonrasında yok olacak ormanların yerine ticari ya da yerleşim amaçlı art niyetler ile bilerek yangın çıkarma.

İhmal ve Kaza ile Çıkan Yangınlar

Uzun süreli yangın istatistiklerine göre tüm yangınların yüzde 10’u kasıtlı nedenlerle çıkarılmaktadır.

  1. Anız, tarla ya da bahçe artıklarını yakmak. Ki anız ve tarla yakmanın dinen de doğru olmadığı malumdur.
  2. Ormanda mangal yakma sonucunda ateşin kontrol edilemeyip ormana sıçraması ile çıkan yangın. Orman ve bol ağaçlı bölgelerde yapılan pikniklerde mangal vazgeçilmez olmuş durumda. Ancak mangal ateşinin yeterli şekilde küçük bir kıvılcım dahi kalmayacak derecede söndürülmesi gerek.
  3. Ormanlık alanda içilip yere atılan yahut araçlardan atılan söndürülmemiş sigara izmaritleri.
  4. Araba egzozlarından çıkan dumanlar ile beraber oluşan kıvılcımlar.
  5. Yine ormanlarda piknik vb. doğa gezilerinde bilerek ya da bilmeyerek yerlere çöp atmak. Bu çöplerden en tehlikelisi cam şişelerdir, çakmak ve pil benzeri aşırı sıcaktan alevlenip patlayabilecek maddeleri de yere atmamak gerekir.
  6. Tatil yörelerinde atılan havai fişekler.
  7. Çocukların torpil, çatapat gibi yanıcı şeylerle otluk, ağaçlık alanlarda oynamaları.
  8. Dilek fenerlerinin de yangınlara yol açtığı kayıtlara geçmiştir. (2)

 

Allah'ın yarattığı her canlıyı korumak bizim görevimizdir. Bu ihmalkarlığımız bize can ve mal kaybı olarak geri dönüyor. Üstteki maddeleri amel sahasına dökebilmek ve paylaşmak gerek. Yeryüzünün halifesi olarak Allah’ın eseri olan bu doğayı korumamak hem bize zarar olarak dönecek hem de vebal olacaktır.

Ateşin Çocukları Dünyada da Ahirette de Ateşte Olacaktır

Bununla beraber kendilerine ateşin çocukları deyip ormanlarımızı yakanların dünyada ve ahirette azap ateşleri bol olsun. Rabbim El-Kahhar ismiyle kahru perişan eylesin bu cânileri. Âmin

Bunlar aynı şu ayet-i kerimedeki

“Kendilerine: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın!’ denildiği zaman, ‘Biz ancak ıslah edicileriz.’ Derler. İyi bilin ki asıl ortalığı ifsat edenler kendileridir. Lâkin anlamazlar.”

(Bakara: 11-12) ifsat ediciler sınıfına girmektedirler.

Tekbir Getirmek Ateşi Söndürür mü? Yağmur Duası Yağmur Getirir mi?

Tekbir’in manasını bilmeyen  ormanların sahibinin Allah olduğundan bile şüphe duyan hatta ve hatta yağmuru yağdıranın Allah olduğuna da inanmayan bir güruh kalkıp yangınların bitmesi için dua edip yağmur duası yapan müminler ile alay etmeye kalkıyorlar. Düştükleri en büyük hata bizlerin milleti duaya çağırırken “müslüman ve mümin” ibaresini kullanmamızdan gafil olmalarıdır. Çünkü maddi ve manevi ateşten koruyacak tek zât Allah’tır. Tekbir “Allah En Büyüktür” demektir. O halde bir müslümanın tedbirlerini alıp yangın söndürmeye çalışırken “Allahü Ekber” demesi manasız olmaz.Kimse evi yanarken oturup dua etmez affedersiniz ama bunu en gerizekalı bir kimse bile böyle anlamaz. Biz Allah’a dua ederken duanın iki çeşit olduğunu her zaman vurgularız.

  1. Fiili Dua
  2. Kavli Dua

Fiili dua kişinin Rabbinden istemekte olduğu şeyi kazanmak için fiilen gayret göstermesidir. Kavli dua ise mesela bir kanser hastasının tüm tedavi ve ilaçları kullandıktan sonra “Ey Allah’ım şifa senin elindendir ben elimden geleni yaptım beni kurtar” demesidir. O halde “Bir yerde yangın vuku’ bulduğunu gördüğünüz zaman ‘‘Allahü Ekber’ diyerek tekrar tekrar tekbîr alınız. Zîra tekbir yangını söndürür.” (Ramuz el-Hadis) hadisi de bu şekilde anlaşılmalıdır.(3) Bu hadis zayıftır ancak zayıf hadis eğer faziletli bir amel ise kendisi ile amel edilebilir ancak kimse bu amel ile zorlanmaz. Lakin bazı hadsizler “bu hadis sahih bile olsa yalandır, Buhari’de geçse bile yalandır” diyerek aslında Peygamber aleyhisselâm’ın sünnet-i seniyyesini silip atmak derdinde olduklarını açıkça beyan etmiş oluyorlar. Bu hadiste yangını söndürmek için uğraşmayın oturup tekbir getirin yazıyor mu? Yangında tekbir getirelim o halde sönüversin itfaiyeye gerek yok tarzında söz söyleyenler de dine dair hiç kitap okumadıklarını ifşa etmiş oluyorlar.

Bunlar bütün millet yağmur duasına çıktığında “zaten meteorolojiye göre yağmur bekleniyor” diyerek yine müslümanların inancına hakaret etmişlerdi. Haşa sanki yağmuru yağdıran Allah değilmiş. Yahut meteoroloji gaybtan bilgi veren bir ilahmış. Tebessümle dinlediğim Azerbaycanlı bir hava durumu spikeri hava tahminlerini bitirdikten sonra şöyle demişti “Dediklerime de fazla inanmayın yer onun göğ onun. Allah özü biler burnunuz girmeyen yere de başınızı sokmayın. Allah'ın meslahetine şukür.” Yani diyor ki biz ancak tahmin edebiliriz kesin bir şey diyemeyiz. Yer O’nun gök O’nun ister yağdırır ister yağdırmaz. İster kapatır ister açar. Her şey O’nun izni iledir.

Ancak bazı reformistlere göre Allah haşa yağmur için oluşan tüm olanaklar olduğunda yağmur yağdırmak zorundadır diyorlar. Halbuki bilim adamlarının bize verdikleri bu silsile kesinlik taşımaz. O yüzden Allah’ın yaratmasını kimse sınırlı tutamaz. Zaten yağmuru oluşturan silsiledeki tüm varlıkları yaratan da Allah’tır.

Yağmursuzluk İhtiyacı İbadet Vaktinin Girişidir

Yağmursuzluk bizim için bir musibettir. İşte musibet başa geldiğinde de yağmur duası ve yağmur gelmesi için ibadet vakti girmiş demektir. Nasıl ki bir vaktin ezanı okunduğunda diğer vakit girdiğinde o vaktin ibadeti bitiyorsa yağmursuzluk ibadet vaktinin başlangıcı yağmurun gelmesi de hamd ile vaktin bitiş anıdır.

Yazımızı Bediüzzaman Said Nursi’nin konuyla ilgili sözleriyle bitirelim:

“Sual: Üstadım, yağmur duası ve namazın neticesi görünmedi, fâidesiz kaldı. İki üç defa bulut toplandı, yağmur vermeden dağıldı. Neden?"

 

"Elcevap: Yağmursuzluk, bu çeşit dua ve namazın vaktidir, illeti ve hikmeti değil. Nasıl ki güneş ve ayın tutulması zamanında küsuf ve husuf namazı kılınır ve güneşin gurubuyla akşam namazı kılınır; öyle de yağmursuzluk, kuraklık, yağmur namazının ve duasının vaktidir. İbadet ve duanın sebebi ve neticesi emir ve rıza-i İlâhîdir, fâidesi uhrevîdir. Eğer namazdan, ibadetten dünyevî maksatlar niyet edilse, yalnız onlar için yapılsa, o namaz battal olur. Meselâ, akşam namazı güneşin batmaması için ve husuf namazı ayın açılması için kılınmaz. Öyle de bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için kılınsa yanlış olur. Yağmuru vermek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yaptık; Onun vazifesine karışmayız. Gerçi yağmur namazının zahir neticesi yağmurun gelmesidir; fakat asıl hakikî, en menfaatli neticesi ve en güzel ve tatlı meyvesi şudur ki: Herkes o vaziyetle anlar ki, onun tayinini veren babası, hanesi, dükkânı değil; belki onun tayinini ve yemeğini veren, koca bulutları sünger gibi ve zemin yüzünü bir tarla gibi tasarrufunda bulunduran bir Zât, onu besliyor, rızkını veriyor. Hattâ en küçücük bir çocuk da, daima aç olduğu vakit validesine yalvarmaya alışmışken, o yağmur duasında, küçücük fikrinde büyük ve geniş bu mânâyı anlar ki: 'Bu dünyayı bir hane gibi idare eden bir Zât, hem beni, hem bu çocukları, hem validelerimizi besliyor, rızıklarını veriyor. O vermese, başkalarının fâidesi olmaz. Öyleyse Ona yalvarmalıyız.' der, tam imanlı bir çocuk olur." (4)

Dipnot

  1. İlgili hadisle alakalı rivayet: “Bir adam, "Ey Allah"ın Resûlü! Devemi bağlayıp da mı Allah"a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?" diye sordu. Resûlullah (sav), "Önce onu bağla, sonra Allah"a tevekkül et!" buyurdu.” (T2517 Tirmizî, Sıfatü"l-kıyâme, 60)
  2. Trt Haber / AA / İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Doğanay Tolunay Twitter Paylaşımları
  3. İmam Suyutî de bu hadisi iki yoldan rivayet etmiş birisi için “hasen” alameti, diğeri için “zayıf” alameti koymuştur. (el-Camiu’s-sağir, 1/45, no: 641, 642)
  4. Emirdağ Lâhikası-I, 14. Mektup.

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın