Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

RESÛLULLAH (sav); ÜMMETİNİN TEBLİĞCİSİDİR!..

" Eğer onların yüz çevirmeleri ağırına gidiyorsa ve senin de yeri oymaya ya da göğe merdiven dayamaya gücün varsa, haydi bunu yap da bir mucize getir bakalım! Oysa ki eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere buluştururdu, ( ama dilemedi. Öyleyse, sakın ( Allah'ın yasasını) bilmezden gelme!" ( Enâm sûresi, âyet 35 )

" Eğer Allah ( aksini) dileseydi, onlar ( Allah'a rağmen) şirk koşamazlardı, Ne biz seni onlara muhafız yaptık, ne de sen onları korumakla yükümlüsün." ( En'âm sûresi, âyet 107)

" Ne ki sen onlar yüz çevirirlerse, unutma ki seni onların muhafızı olarak göndermedik; sana düşen sadece mesajı ulaştırmaktır. Ve biz ne zaman insana katımızdan bir ikramda bulunsak onunla gurur duyar, ne zaman da yaptıkları yüzünden başına bir musibet gelse, bu kez de insan kıymet bilmez bir nankör olup çıkar." ( Şûrâ sûresi, âyet 48 )

" Allah'ın Elçisi bekçi ve vekil değildir.

Resûlullah'ın temel görevinin tebliğ olduğunu ve tebliğini Kur'an'ın şahidliğini, arındırıcılığını, açıklayıcılığını, önderliğini içinde barındıran kapsamlı bir misyon olduğunu gördük.

İşte bu sebepten dolayı Resûlullah kimse üzerine bekçi ya da vekil değildir. Bekçilik, zorlayıcılık veya vekillik onun görevleri dışındadır. Herkes Resûl'ün tebliğinden sonra hakkı veya bâtılı kendi iradesiyle seçmekte özgürdür.

Allah Resûlü'nün " Dinde/ yaşam tarzında zorlama olmaması " ilkesini uygulaması insanlar üzerinde bekçi ve vekil olmamasıyla alakalıdır.

" Dinde/yaşam tarzında dayatma olamaz. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim her türlü şirk dayatmasını reddedip tevhide inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah ( müşriklerin de muvahhidlerin de tüm söylediklerini) işitir ve bilir." ( Bakara,2/256)

Nitekim Resûlullah, Mekke'de kimseye İslam'ı zorla dayatmamıştır. Aynı yöntem üzere Müslümanlar Medine'de bir güç/iktidar olduklarında diğer kesimlerin Resûlullah'ı hakemliğe davet etmesi üzere karşılıklı rızaya dayalı bir sözleşme ile devlet işlerini ele almıştır.

Resûl'ün iktidarı hiçbir gayrimüslime rızası dışında İslam'ı dayatmayan, adalet temelli bir iktidardı. Resûlullah'ın, Papa gibi ruhani /sorgulanamaz bir dünyevi iktidar/ Teokrasi talebi olmamıştır.

Aynı zamanda Hz. Peygamber ve takipçileri, istişareye dayalı ve ahlakî sorumululukları olan bir iktidarı da reddetmez. Aksine Allah, adalet ve şûra ilkelerini Kur'an'ın hükümleri olarak tanımlayıp Müslümanların adâlet ve şûrayı esas alan hükümeetler/ toplumsal düzenler kurmasını istemiştir.

İnsanlar, tebliğ ve şahitliğe olumlu cevap verip İslamî topluma dönüştüklerinde doğal olarak Müslümanca/ahlaki bir yönetimle yönetileceklerdir. Şayet insanlar tebliğe olumlu cevap vermezlerse bu tercihlerinin sonuçlarıyla hem bu dünyada hem de ahirette karşılaşacaklardır.

İnsanın kendi hayatını yönetmesini özgür iradesine bırakan Rabbimiz, aynı şekilde insanların, toplu biçimde kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini de yine özgür iradeye bırakmıştır.

Bu yüzden Resul kendi tercihlerini kimseye dayatmamıştır. Bu yüzden Sünnet olan yönetim/hukuk tarzı ' doğar', tepeden inmez. Resul'ün örnekliği toplum mühendisliği ya da tepeden inmeci bir dinî ideoloji halini almaz." ( Nida Dergisi, sayı 185, sayfa 49, B. Ş. Erdeğer)

Sonuç olarak;

21 nci çağın insanlığının, aziz Peygamber Hz. Muhammed'in nasıl bir Resul oluşunu, ilkelerini yani sünnetini bilmesi, tanıması ve yaşaması lazımdır.

Bilhassa, bir kısım, mistik şahsiyetlerin, kişilerin onu göklere uçurduğu gibi değil, İsa peygamberle yarıştırdığı gibi değil, onun idrarından, dışkısından ziyade, onun taşlarla konuşmasından dolayı değil, onun kul ve Resul oluşunu tanıması, idrak etmesi ve algılaması tarihi, insanlık adına bir sorumluluk ve yükümlülüktür.

Bakmayın siz Hristiyan aleminin " günah çıkartma" merasimlerine!.. Hiç kimse, kimsenin günah ve sevabına müdahale edemez. Papa bile olsa, ruhani lider bile olsa, en büyük Kilise erbabı olsa bile, kimsenin sevap ve günahına etki etmesi, onun temizlemesi mümkün değildir.

Bu noktadan hareketle, İslam toplumlarının içerisinde bulunan, kendilerini " üstün insan", günah bağışlatan, Allah yanında torpil ve iltimas sahibi kişiler olarak lanse edilen kişilerde, şeyhlerde, Mehdi ve Mesih geçinenler de öyledir.

Bu insanlar; her şeyden önce gitsinler, kendi dertlerine, kendi günahlarına çare arasınlar, tevbe ve istiğfar ederek, Allah'tan af dilesinler. Ve, bilgileri, ilimleri var ise, faydalı olacaklarsa, insanlara Hakkı ve hakikatı tebliğ etsinler.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın