Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

Resulullah'ı Anlamakta Müslümanlarda Akıl ve Tasavvur Sorunu

     " Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip gitmiştir. O ölür ya da öldürülürse, ökçelerinizin üzerine geri mi döneceksiniz? Kim ökçeleri üzerine geri dönerse, iyi bilsin ki Allah'a hiç bir zarar vermiş olmaz." ( Âl-i İmran sûresi, âyet 144 ) 

     " Beni, Hristiyanların Meryem'in oğlunu yücelttikleri gibi yüceltmeye kalkmayın. Ben yalnızca bir kulum. Benim için şöyle deyin: O, Allah'ın kulu ve elçisi'dir." ( Hz. Peygamber )

      Ne acı ki, İslam alemi, Müslümanlar, Hz. Peygamberi değerlendirir iken, anlatır iken, aşırı yüceltmeci bir tavır ve tutum içerisine girmekteler, Hristiyan aleminin, İsa'yı yüceltip, Allah'ın yanı başına yerleştirdikleri gibi, Müslüman kesimleri de, hele bilhassa sufiler, Hristiyan aleminden geri kalmayıp, aşırı yüceltmeci bir tutum içerisine girerek, Hristiyan aleminden daha ileri sapkınlığa düşmektedirler. 

     İslam ümmeti içerisinde bu tür yazılmış eserler, kitaplar bulunmaktadır ki, elden ele, dilden dile gezdirilmektedir. Örneğin, hacılar; Hira dağına çıkmak, Sevr dağını ziyaret etmek, orada ihramlarını, giysilerini taşlara, kayalara sürmek için kendilerinden geçmektedirler. Konumuza destek olması açısından, burada bir alıntı yapıyorum: 

     " Gece karanlığında Sevr Mağarasına vardılar... Mağara; haşerat ve vahşi hayvanların yuvası idi... Sıddık-ı Ekber, içeride Allah Resulü'ne zarar verebilecek yılan ve akrep gibi hayvanların olabileceğini hesap ederek kainatın fahrinin oraya girmesine gönlü razı olmadı:

     -Ey Allah'ın Resulü, dedi; Allah aşkına ben girmedikçe , sen girme! Eğer içeride zararı dokunacak bir şey varsa, onun zararı sana dokunmadan bana dokunsun...

     Ve mağaradan içeri süzüldü... Elleriyle yerleri yokladı, düzledi, ufak tefek taşları bir kenara attı... Bu arada mağaranın bir köşesinde bir delik buldu. Elbisesinden bir parça yırtıp orayı tıkadı, geri kalan kısmına da ayaklarını dayadı. Ve seslendi: 

     - Ey Allah'ın Resulü, buyurunuz!

     Nebiler nebisi içeri girdiler... 

     Nihayetsiz olan mülkün seyyidi ve Kevser havuzunun sahibi Cenab-ı Mustafa (sav), mukaddes başını, cihanın en büyük peygamber dostu ve en şiddetli hak sevdalısı Hz. Ebu Bekir (ra)'in kucağına koymuş, gözlerini yummuş, " Gözlerim uyur, kalbim uyumaz" dediği uykusundalar... 

     Hilm alemi yüce Sıddık (ra), nur-ı cihanın mübarek yüzüne nazar ediyor... Güneş gibi  pırıldayan bu yüz; Allah sevgilisinin yüzü... İşte o an, mağaranın deliklerinden birinde küçük bir yılan başı göründü... Hemen çıplak ayağı ile deliği tıkadı. Hz. Ebu Bekir'in ayağına incecik bir neşter gibi yılanın zehirli dişi girip çıktı. Cihan Sıddik'ı acıdan yandı, ta yüreği kaynadı... Fakat Allah'ı Resulü uyanmasın diye hiç kıpırdamadı. O kadar yandı ki, gözlerinden iplik iplik yaş boşandı ve şıp, şıp alemin fahrinin yüzüne damladı... 

     Nebiyyi muhterem uyandılar: - Ne oldu, sana ya Eba Bekir? - Ayağımı bir şey soktu ama beis yok siz rahatınıza bakınız... Kainatın Efendisi oraya tükürüklerinden sürdüler ve acıdan yanan ayak birden şifaya kavuştu..."

     Hikayenin, son zamanlara kadar kendi kendini yazmayı sürdürdüğünün en açık göstergesi, tasavvufa Halid Bağdadi ile girdiği bilinen sistematik rabıtayı, Sevr mağarasında başlatan ve bu sayede sünnetten bir de delil vaz etmiş olan şu ilavedir. :

     " Sıddık-ı Ekber'i karşısına aldı, dizleri üstü oturttu, gözlerini yumdurdu ve kendisine gizli zikri talim etti: - Ya Eba Bekir! Dilini damağına yapıştır, hiç hareket ettirme, hiç hareket ettirme, bütün canını kalbinde topla ve onu içinden gizlice haykır: 

     - Allah, Allah, Allah... Her dalından binlerce kol budak fışkırmış olan ve binlerce hakikat meyvesi vermiş bulunan erenler ağacı tâ o vakit dikilmişti. Hz. Ebu Bekir (ra) geçidinden Allah sevgilisinin ruhaniyyetine varan yolun, hiç bozulmadan tâ o günden bugüne kadar gelmiş bir mektebi vardır..." ( ( Üç Muhammed, M. İslamoğlu, sayfa 17-18 )

     Sonuç olarak;

     Maalesef, aşırı yüceltmeler , sapkınca büyültmeler, günümüz dünyasında da aynen devam ederek gitmektedir. Böylesi yanlışları Mekke'de yaşadığımız, Medine'de yaşadığımız gibi, ülkemizde de  aynen, bizatihi görmekte ve yaşamaktayız

      Biliyorum ve anlıyorum ki, bu tür yazılara, makalelere, araştırmalara sufilerin, mistiklerin gönlü olmayacak, hatta laf üstüne laf edecekler, hakaretamiz, küfre varan sözler edeceklerdir. 

     Hac  günlerinde, nice saftirik Müslüman vardır ki, Sevr dağına çıkmak, Hira mağarasını tavaf (!) edebilmek için neler çekmekte, neler yaşamaktadırlar.. Kimileri ayaklarını incitmekte, kimileri sakat kalmaktadır. Ama, bunlar için tavaf, sa'y önemli değildir. 

     Rabıta yapmak, şeyhin resmini devamlı gezdirmek, o tarihten bu yana söylenir olmuş, bu tür hallerden de birileri beslenmekte ve menfaat devşirmektedir. Maddi, manevi, ün ve şan!.. 

     Rabbim!.. Müslümünlara Kur'anî bilinç nasip eylesin!.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın