Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

SAHABENİN BİLİNÇ DÜZEYİ

GÜNÜMÜZDE; SAHABENİN BİLİNÇ DÜZEYİ HENÜZ YAKALANAMAMIŞTIR!..

" ( Ey insanlar!) İşte ( burada kısaca anlatılan peygamberler tarihinin de gösterdiği gibi) sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve ben de sizin Rabbinizim. O halde sadece bana kulluk edin!" ( Enbiya sûresi, âyet 92 )

" On yedi peygamberin özet kıssasının ardından gelen bu ayet, hakikatin ortak kökenine ve İslâm'ın insanlığın tüm zamanlardaki değişmez değerlerinin öbür adı olduğuna delalet eder."

" Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın! Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman iken kalplerinizin arasını uzlaştırdı da, O'nun lutfu sayesinde kardeşler oldunuz; ve siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi oradan kurtardı! İşte bu şekilde Allah size mesajlarını açıklar ki doğruyu bulasınız." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 103)

Allah Resulü bu ipin Kur'an olduğunu söylemiştir. Vahdet sosyal tevhid, tevhid akidevi vahdettir. Doğal olarak tefrika da şirk olmaktadır.

Mevzumuz, önemli, önemli kadar da bir kıyaslamayı gündeme taşımaktadır. Hem de ne kıyaslama? günümüz dünyası Müslümanları ile sahabenin bilinç düzeyini karşılaştırma, kıyaslama, karşı karşıya getirme yaklaşımı!..

Sahabe-i kiramda, bir olan Allah'a iman ediyor, günün Müslümanları da hakeza iman ediyorlar!.. Kılınan namaz aynı, zekat verme üslupları aynı mı? Buna aynıdır demek, çelişkili bir ifade olacaktır!..

Çünkü, Hz. Ebubekir ile, Hz. Ömer'in hayırda yarış halinde olmaları, Hz. Osman'ın orduyu donatımı ve sair sahabenin aynı duyarlılıkla hareket etmeleri mevzumuza ışık tutacak bir yaklaşım olacaktır!..

Sahabe; Resulullah (sav)'in dizinin dibinde oturmuş, her an, her dem onun söylediklerini tatbike çalışıyorlar, bir santim bile kaçırmadan hayatlarında tatbik ediyorlardı.

Onların hayatlarında hurafe , bid'at yok, tamamen Kur'anî bir ortam içinde yaşamaktaydılar. Bizzat kendileri böyle olduğu gibi, aileleri, evlatları da aynısı idi!.. Şu ayeti kerimeyi dikkatlice okuyalım:

" Derken, bu ilahi kelamı ( tebliğ işine) kullarımızdan seçtiklerimizi varis kıldık; fakat onların içerisinden kimisi kendisine zulmeder, kimisi ortalama bir yol tutar, kimisi de Allah'ın izniyle her iyi şeyde öncülük eder; bu, işte budur muhteşem zafer!" ( Fâtır sûresi, âyet 32 )

" Bu ilahi kelamın varisleri ümmet-i Muhammed'dir. ( Hz. Ali ve İbn Abbas'tan Taberi). Buna göre Hz. Peygamber'in vahye ilişkin sorumluluğu, onun vefatından sonra ümmetine miras kalmıştır.

Kur'an'ın Hz. Peygamber'in şahsı için zikrettiği her fazilet ve ödülü ümmeti için de zikretmiş olması bunu pekiştirmektedir.

Şu takdirde, Hz. Peygamber'in ardından risalet kesintiye uğramamış, sadece ferdi risaletten içtimai risalete geçilmiştir. " Öyleyse sizler hayra çağıran meşru ve iyi olanı öneren ve kötü ve yanlış olandan da sakındıran bir ümmet olun!" ayeti bunu ifade eder." ( K. Meali, M. İslamoğlu, sayfa 867-868)

Sorun ve sıkıntı nerededir biliyor musunuz?.. Problem, onlar gibi yaşamamak, onlar gibi Kur'an'ı yaşantımıza bende kılmamaktır. Zaten, Hasan'ül-Basri (ra) şöyle diyor " Eğer sizler sahabeyi görmüş olsaydınız, onlara, deli, mecnundur derdiniz. Onlarda sizleri görmüş tanımış olsaydı, bunlar Müslüman değildir" derlerdi.

Sahabenin bilinç düzeyi serden, yardan, maldan, candan ve dünya adına her şeyden gözlerini bile kırpmadan geçmekti. Oysa, bizim bilinç düzenimiz, dünyaya sarılmak, paraya, pula, krediye, faizli sisteme kuzu kuzu esir olmaktır.

Onların Kur'anî anlayışları da farklı idi!.. Kur'anî emirleri santim santim tatbik ediyorlar, bir anını bile, bir bölümünü bile kaçırmak, savsaklamak istemiyorlardı.

Oysa bizler, kılıp beşi kaçıyoruz malayani şeylere!.. " Bu gün, Allah için ne yaptın?" diye sorulmuş olsa bizlere, vallahi!.. Sınıfta kalmış oluruz. Bir şey yapmıyoruz ki!.. " Oku Yasin'leri, gönder ölüye, sonra da yan gel yat!" İşte, işimiz, aşımız ve eşimiz böylesi haldedir!..

Tabii ki, Ramazan aylarında, mevlid okumayı da ihmal etmeyiz. Okut bir mevlid, cenneti garantile!.. Düşüncesi.. Dolayısıyla, ne siyasal, ne sosyal, ne algı yönüyle sahabe ile aramızda büyük uçurumlar bulunmaktadır!..

Sonuç olarak;

Onun içindir ki, alemi İslam olarak, bedbin ve perişanız!.. Bölücülük, bölünmüşlük, ayrılık, gayrılık, mezhepçilik, meşrepçilik mideleri bulandırmaktadır.

Kur'anî hedefimiz bulunmamaktadır!.. Varsa, yoksa, günü gün etmek, yemek, içmek, zevkü sefa sürmek, çağdaş imkanların esiri olmaktan başka bir şey yaptığımız yoktur.

Halbu ki, sokaklarımız huzurlu değil, evlerimizde ağıt ve figan arşa yükselmekte, mahkeme salonları ölümlü, vurdulu, kırdılı mes'elelerle iştigal etmektedir.

Hz. Ömer döneminden bir kesit okuyacak olsak, o dönem karşısında utanır, kendi kendimizi suçlarız!.. Çünkü, o dönemde, polis tutmak zorunlu değildi, jandarmada!.. Her Müslümanın kalbi, gönlü, vicdanı hem polisti, hem de jandarma görevi yapıyordu.

Peki, günümüz Müslümanlarının bilinç düzeylerini sahabe bilincine nasıl yaklaştırır, onlarla irtibat kurar, bir ve beraber yaparız?.. Ne zaman ki, aziz Kur'an'ı okur, anlar ve emirlerini yaşar isek, kısmen de olsa, sahabenin bilincine doğru adım atmış oluruz!.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın