Abdullatif Acar

Abdullatif Acar

Mail: acarabdullatif@hotmail.com

ŞARLATAN VE DİN DÜŞMANLARI

    Sağınıza dönüyorsunuz gerici ve yobazlar…

    Solunuza dönüyorsunuz saygısız ve aymazlar...   

    Arkanıza döndüğünüzde kalleşlerle, önünüze baktığınızda hainlerle ve şarlatanlarla karşılaşıyorsunuz.

  Her yer katıksız düşmanlarla dolu; salya sümük saldırılıyorlar İslam’a ve İslami değerlere… Namaz kılana, kurban kesene, oruç tutana saldırdıkları gibi şimdi de duaya ve dua edene; din ve Diyanet’e saldırıyorlar…

    Malumunuz, önceden kuraklık nedeniyle bütün camilerden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talimatıyla eller duaya kalkmıştı. Şimdi de orman yangınları nedeniyle de yine bütün camilerden dua nidaları yükseldi.

  Yobazlar hemen duaya kendilerince anlam yükleyip saldırıya geçtiler  “Erbaş Antalya’ya gidiyormuş; meteoroloji’den tüyo almıştır kesin!  Fakat diyeceğim 15 gün Antalya’da yağış yok.”diyerek.

   Her fırsatta zehir saçan başka biri;  “Türkiye’de yaşayan herkes bilir ki Ağustos’ ta Antalya ‘ya yağmur yağmaz. Duaya değil bilime inanın.”  mesajıyla cehaletini bir kez daha ifşa etmiş oldu.    

   Sonra meteoroloji raporunu güncelleyip hafta sonu yağışların olacağını bildirdiğinde bu şarlatan da önceki tweetini silip yeni bir tweetle  “Fırsatçı şarlatanların, meteoroloji raporu kontrolü sonrası hafta sonu yağış ihtimaline karşı yoksul ve inançlı halk kesimlerini kandırmak için uydurduğu, akıl ve bilim karşıtı ruhani, zevzeklik, din avcıları“ şeklinde saldırısına devam etmiş.  

   İnanın bilim isabet etseydi putlarına methiye dizeceklerdi. İsabette geç kaldı madem, onun üzerinden dua edene saldırma fırsatını değerlendirmek istemiş belli ki.  Bilimin tahminleri tutmayınca da dua etmeyi din avcılığı şeklinde yorumlamış.    

     Be cahil, zevzek, din düşmanı İslam bilime mi karşı ki bunu sarf ediyorsun. Bilim ve dua birbirine zıt şeyler mi ki bu sözlerle saldırma gereği duyuyorsunuz!

     Dua nedir bilir misiniz, hatırlatayım!

     Dua, bizi yoktan var eden, bütün kudreti elinde bulunduran Allah’tan istemek, acziyetimizi O’na sunmaktır. Yani dua başlı başına bir ibadettir. Biz kul olarak dua ederiz, dua ettim mutlaka kabul edilmeli, kibrine ve bencilliğine de kapılmayız. Duaya icabet edildiğine inanırız ancak bu icabet, bizim hayrımıza tecelli şeklinde olur.  Yani asıl olarak dualara değil, onu arz ettiğimiz makama güveniriz.  

   Duanın yaydan çıkan oku bile geri çevirmeye muktedir olması Allah’ın kudretini ve gücünü ifade etmek için kullanılır.  Ayrıca dua fili ve kavli dua diye ikiye ayrılır. Fili dua örnek olarak; yanan ormanları söndürmek için bütün imkânları seferber etmek şeklindedir. Ancak “Ben müdahale ettim niye sönmedi” diyemeyiz. Çünkü son karar mercii Allah’tır. O her şeyi sebepler dairesi içerisinde yaratmıştır.  Buna Allah’ın sünneti (sünnetullah) diyoruz.

   Kısaca; bir hedefe ulaşmak sebeplerle mümkündür ancak her sebep Allah için bağlayıcı olamaz.

   Kavli duada bu çerçevede değerlendirilir.

    Aklınıza sokun!

    İslam’ın ilk emri okudur. Allah bize ilimi,  teknolojiyi ve terakkiyi emretmektedir.

    Ancak sizin bilim anlayışınızla bizim bilim anlayışımız arasında çok fark var.

    Siz, bilimi bağımsız bir argüman olarak görürken yanılgıya düşüyorsunuz. Biz, bilimi Allah'ın bir ilmi ve kudreti olarak gördüğümüzden isabet ediyoruz.

  Siz, bilime doğaüstü rol biçiyor ve yanılıyorsunuz. Biz ise bilimi aracı olarak görüyoruz.

  Sizin bildikleriniz cehaletinizi artırırken bizim bildiklerimiz ufkumuzu açıyor.

  Sizin biliminiz sizin kafanızı karıştırıyor bizim ki berraklaştırıyor.

  Biz ilime bile duayla başlıyoruz biliyor musunuz?

  Yani anlayacağınız sizin en son söyleyeceğiniz şeyi biz zaten baştan söylüyoruz.

  Bu nedenle biz medeni, ilerici; siz gerici ve yobazsınız.

   Biz çağlar ötesinden konuşuyoruz siz dağlar arkasından emekliyorsunuz.

   Bütün bunlara rağmen sizin içinde inadına dua ediyoruz.

  Hz. Musa’ya Firavun’un bile kapısına gitmeyi emreden Allah, Hz Muhammed’e kalplerin Allah’ın elinde olduğunu telkin etmiştir.  Ebu Cehil’e dahi hak ve hakikati anlatmak için gayret sarf eden,  düşmanlarına bile lanet okumayan, herkesin hidayetini arzu eden Hz. Muhammet her herkes için rahmet olmayı telkin etmiştir.  Onun için ey Firavunların ve Ebu Cehil’in torunları inadına sizler için de dua ediyoruz:

  Allah size hidayet nasip etsin! Kalbinizi İslam’a açsın ve ısındırsın! İslam ve Müslümanlarla olan düşmanlığınızı sonlandırsın. Kurak gönüllerinizi İslam’la yeşertsin. Çoraklaşmış kalbinize rahmet yağmurları yağdırsın.  Şayet bunlar olmayacaksa kurduğunuz tuzakları ayağınıza dolasın. Sizi, sizin sözlerinizle rezil etsin. Kininiz ve nefretinizde boğsun!

  Şimdi bunları söylerken bir yerlerden tüyo mu aldınız, diyeceksiniz belli ki… Onu da söyleyeyim: sizin hidayete ereceğinizi bilemeyiz dua bizim işimiz, gerisi Allah’a ait. Biz kendi işimizi yaparız, Allah’ın işine karışmayız. Kalpler O’nun elinde; isterse hidayet verir isterse helak eder. İsterse keplerinizi yumuşatır isterse taş eder.  Şayet aklınız başınıza gelmezse “sizin dininiz size bizim ki bize” der cehaletinizden yüz çevirir, yolumuza yine dualarla devam ederiz. Anladınız mı şimdi, biz tüyomuzu nereden alıyoruz!  Tüyomuzu Allah’tan alıyoruz.  O ki; hiçbir işinde yanılmaz, O’nun karar verdiği her şey isabetli ve hayrımızadır.

   Peki, bütün bu düşmanca sözlerinizi sarf ederken siz nereden tüyonuzu alıyorsunuz, söyleyin bakalım! Bilimden mi, şeytan ve havarilerinden mi, putlaştırdığınız nefsinizden mi yoksa bilmediğimiz daha başka yerlerden mi?

 Selam ve dua ile…

Facebook Yorum

Yorum Yazın