Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

ŞEFAATİN TAMAMI SADECE ALLAH'A AİTTİR!

" De ki: " Şefaate ( izin verme) yetkisi tamamıyla ve sadece Allah'a aittir: Gökler ve yerin mutlak otoritesi ( de) O'na aittir: sonunda sadece O'na döndürüleceksiniz." ( Zümer sûresi, âyet 44)

Ayeti kerimenin yoruumu şöyledir:

" Tüm şefaat âyetleri bu âyet ışığında anlaşılmalıdır. Bu âyet açık ve net olarak şefaati yalnızca Allah'a tahsis etmektedir. Bu durumda İllâ istisna edatıyla gelen ve " ancak onun izin verdikleri müstesna" gibi bir karşılığı olan ibareler bu âyetle çelişmeyecek bir biçimde anlaşılmak zorundadır.

Burada şöyle bir soru akla gelebilir. İstisna cümleciliğiyle gelen âyetleri bu âyet ışığında anlamak yerine, bu âyeti onlar ışığında anlayamazmıyız? Mesela burada, âyette olmayan bir parantez içi takdir kullanarak, âyeti " Şefaate ( izin verme) yetkisi tamamıyla ve sadece Allah'a aittir" şeklinde anlayamaz mıyız? Bunun biri " asla, hayır " olan, diğeri de " evet" olan iki cevabı vardır:

Kur'an'da içinde ( şefaat) geçen âyet sayısı 25'tir: ( 2:48; 2:254; 4:85; 6:51; 6:70; 6:94; 7:53; 10: 3; 10:18; 19:87; 20:109; 21:28; 26:100; 30:13; 32:4; 34:23; 36: 23; 39:43; 39:44; 40:18; 43:86; 74:48)
Bunlardan 23 tanesinin belagat çatısı ( olumsuzlama) ( nefy) üzerine kuruludur. Bu olumsuzlama lâ, mâ, men, leyse, lem, em ile yapılır. Geriye kalan ikisinden biri müşrkilerin ağzından nakil ( 10: 18), diğeri de şefaati tamamıyla Allah'a hasreden bu âyettir.

Bu durumda 25'ten geriye kalan 2 âyet de delaleten menfi çatıya dahil olurlar. Bu olumsuz çatı garip değildir. Zira Kur'an şefaatten, şefaati isbat için söz vermez. Muhatapları inkâr ediyormuş da, Kur'an onları şefaate imana çağırıyor değildir.

Durum tam aksinedir. İlk muhatapların, Allah'ın astları olarak ( min dûnillah) daha başkalarına kulluk etme gerekçeleri, onların kendilerine şefaat edeeceğine olan inançlarıdır. Bu hakikat, tam da bu sûrenin 3. âyetinde dile gelen hakikattir: " O'ndan başkalarını sığınacak otorite edinenler)". " Biz bunlara sadece sadece bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz" (derler).

Kur'an şefaat konusundaki âyetleri menfi çatı üzerine kurarken, işte muhatapların bu sapık şefaat inançlarını hedef aıyordu. Bütün bunlardan dolayı, istisna cümleleriyle gelen âyetler bu âyet ışığında anlaşılmak zorundadır.

Tam bu noktada zorunlu olarak şu soru sorulacaktır. Peki, şu halde şefaati reddeden âyetlerini tümü de buradaki gibi mutlak red ve Allah'a tahsis ile gelmek yerine, bir kısmı neden istisna cümlesiyle gelmiştir. Üstelik bunlar standart kalıpta da değildirler.
Özellikle Necm 26, Meryem 87 ve Zuhruf 86'da kullanılan üslûp istisnayı dikkate almamızı gerektirir.

Son bir soru: Hem tüm şefaatle ilgili âyetleri şefaati yalnız Allah'a has kılan bu âyet ışığında anlayacağız, hem de istisnayı dikkate alacağız: bu çelişki olmaz mı? Çelişki insanın zihnindedir, Kur'an'da çelişki olmaz. Bunun açıklaması şudur: İstisna cümlelerinde izin verilecek şey " şefaat" değil, " Allah'ın şefaatini takdim etme, bildirme" iznidir.

Tıpkı peygamberlerin Allah'ın insanlığa gerçek şefaati en büyük ödüldür. O ödülü takdim ve tevdi etme izni verilenler de ödüllendirilmiş olurlar. Ödülün elinden alıındığı kimse ödülün sahibi değildir. Ödülün sahibi Allah'tır. Allah birine ödül vererek, diğerine ödül verdirerek, iikisini de ödüllendirilmektedir. ( Bkz. 74:48, not1). (Kur'an-Meal-Tefsir)

Buraya kadar anlatıldığı gibi, maalesef, orada, burada, şurada, köşe başlarını tutmuş bir kısım söğüsleyeçi simsarlarınn "şefaat ederim" iddiiaları tamamen boş, saçma, düzeysiz ve düzensiz iddialardır.. Bu tip insanların öncelikle kendi kendilerini kurtarmaları, nefis muhasebesi ylapmaları bir zorunluluktur.

Kanaatim odurki, ülkemizde faaliyet göösteren, Mehdi, Kutup, Gavs ,Mesih ünvanlı simsarların milletten özür dilemeleri, hak hukuk konusunda helalleşmeleri bir hak, hukuku mes'elesidir.

Netice olarak;

Maalesef, böylelikle milyonlar kazanan, milyonları peşinden koşturan insanları bilmek, tanımak gerekir. Çünkü, peygamberlerin bile imtihan edildiği böylesi bir sorumluluğu bunlar nasıl üstlenebilirler?.

Aziz peygamberin " Kızım Fatıma bana güvenme" demiş olduğu bir Rasul'ün üstlenmediğ bir yetkiyi böylesi bu çömezler,aldatıcılar
nasıl öne sürebilir, menfaat, dünyalık yolunda zengin olabilirler?

Halbu ki, bu Menfaat şebekeleri de kendi aralarında da huzurlu ve rahat değildirler. Kardeş kardeşe düşmüş, sen-ben kavgası yapılmaktadır. Olan sadece biçare, ilimsiz, bilgisiz saf insanlara olmaktadır..

Rabbimiz!.. Bu aziz millet evlatlarına basiret, şuur, anlayış lütfeylesin!.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın